Latince “savaş” anlamına gelen “düello”, Türkçeye ve diğer dillere Fransızca’dan geçmiş ve “bir anlaşmazlığı ya da onur sorununu çözmek amacıyla önceden düzenlenmiş kurallara göre, öldürücü silahlarla yapılan dövüş” anlamına geliyor.
İlkçağ’da savaştan önce teke tek yapılan çarpışmalar Ortaçağ Avrupa’sında biçim değiştirerek, açık bir biçimde hakemler ve halk önünde gerçekleştirilmeye başladı. Bu dönemde Tanrı önünde haklının yenilmeyeceğine inanılıyor ve bundan dolayı düelloya bir yargı aracı olarak bakılıyordu. Düelloyu kaybeden ölmemişse, bu yolla suçu kanıtlanmış sayıldığı için cezalandırılıyordu.
Düellonun bu biçimi Fransa’da 1547’de yasaklanırken, İngiltere’de 1819’a kadar sürdü. Düello bundan sonra soylular arasında onur sorunlarını çözmek için başvurulan bir yöntem oldu. Onurunun zedelendiğine inanan kişi, kendisine hakaret eden kişiye düello teklif ederek onurunu kurtaracağına inanırdı. Silah seçimini düelloyu isteyen kişi yapar, genelde kılıç ya da tabanca kullanılırdı.
Rusya’da bir modaya dönüşen düello geleneğinin en yaygın olduğu dönem 19. yüzyıldı. Rusya’nın gelmiş geçmiş en ünlü şairi sayılan Aleksandr Puşkin bağımsız, özgürlükçü kişiliği ve dönemin ilerici okur yığınları arasında geniş yaygınlık kazanan yapıtları nedeniyle monarşi yönetiminin sürekli baskıları altında yaşıyordu. Puşkin 1837 yılında komploya çok benzeyen bir düello sonucunda yaşamını yitirdiğinde henüz 38 yaşındaydı.
Düello, kişiliğin ezilmesine karşı bir protestoydu. Onurun insan yaşamından daha değerli olduğunu, yani insan onurunun varlığını, bir despotun buna hükmedemeyeceğini kanıtlama çabasıydı. İnsan onurunu korumaya yönelik yasaların bulunmadığı o çağlarda düello, yalnız kişinin değil, ailesi ve yakınlarının da onurunu korumada biricik yol sayılıyordu.
Düello, birçok edebiyat yapıtına konu oldu, günümüze kadar ulaştı. Behçet Aysan’ın da bir şiirinin adı “Düello”ydu:
…
bir yaz günü oldu bunlar
gri yağmurlar yağıyordu
çekildi bütün kılıçlar
ben bir yanda rakip hayat
denizse köpürdüyordu
ve şarkılar söylüyordu
alabildiğince bir siren
ölmemi istemiyordu.
ne parçalanmış bir ayna
ne mum ışığı kalacak
birazdan gün ağaracak
her gece yeni bir düello
her sabah yeni bir ölüm
hepsi bu şiire sığacak.
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça görevlerine dönmek için 71 gündür yaşamla düello halindeler. Onurun insan yaşamından daha değerli olduğunu, insan onurunun varlığını, hiç kimsenin buna hükmedemeyeceğini kanıtlamak istercesine…
Orhan Tüleylioğlu