22 Mayıs 1895’te İstanbul’da doğan Agop Martayan, 1910’da Robert Koleji’ne başlar. Daha ilk yıllarda okuyan, araştıran bir öğrenci olarak göze çarpar. Latince, Yunanca, Almanca öğrenmeye çalışırken Türkçe dersine özel bir ilgi duyar. Bunda öğretmeni Tevfik Fikret’in de önemli bir payı olur. 1915’te Robert Koleji’ni “New York, Bilim Ödülü”nü alarak bitirir. Ne var ki, iki gün sonra, askere alınır. Artık, I. Dünya Savaşı’na katılmış bir yedek subaydır. Kısa bir süre sonra Diyarbakır’daki 2. Ordu’ya gönderilir. Buradan Kafkas Cephesi’ne verilir. Bu cephedeki vuruşmaların içine girer, çok geçmeden yaralanır.
Bu sıralarda doğudaki gevşemeden yararlanan kimi azınlık subayları kaçmaktadır. Bunu önlemek için, bu subayları güneye göndermek uygun görülür. Üslerince sevilmesine karşın, Martayan da bu önlemde adı geçenlerdendir. Ancak kırılır kuşkusuyla ona “mevcutlu gönderme” yöntemi uygulanmaz. Koruyucu olarak verdiklerini söyledikleri erler Halep’e varıldığında geri dönerler. Asteğmen Agop, Mustafa Kemal Paşa’nın komutasındaki 7. Ordu’nun Şam’daki karargâhına gidecektir.
Halep’e geldikten sonra beklenmedik üzücü bir olay olur. Çok yorgun ve bitkin düştüğünden otellerden birinde bir gece yatıp, ertesi gün Şam’a gitmeyi düşünen Martayan, bu düşüncelerle kalacağı otele giderken, bir Türk subayının gözetimindeki İngiliz subaylarından bir albay yanına yaklaşıp ondan yardım ister. Tutsak subay salçalı yemekleri yiyemediklerini, bunun yerine kuru yiyecekler istediklerini Türk subaylarına anlatmasını diler. Asteğmen Agop, istenen yardımı yapar. Ancak tutsak İngiliz subaylarıyla ilişki kurmak suçundan gözaltına alınır. Süngülü iki erle Şam’a gönderilir.
Asteğmen Martayan’ın geleceğini kuracak, belki de yazgısını değiştirecek olay, Şam’da 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa’nın karşısına çıkarılmasıyla başlar.
Martayan, olan biteni anlatır, suçsuz olduğu anlaşılır. Ancak o, yaptığı toylukla değil, cebinden çıkan kitapla Mustafa Kemal Paşa’nın ilgisini çeker. Asteğmen Martayan’ın yanında bulunduğu kitap, küçük bir dilbilgisi kitabıdır. Almanca yazılmış, Türkische Grammatik adını taşımaktadır. Türk ordusunda görevli Alman subaylarına Türkçeyi öğretmek için hazırlanmıştır. Savaşırken kitap taşıyan bir subay görülecek şeylerden değildir. Bu kitabın ortaya çıkmasıyla Mustafa Kemal’le konuşmaları dil tartışmalarına dönüşür. Eski abeceye Latin harflerinin uygulanışını ilk kez görmüştür. Bir rastlantı sonucu karşısına çıkarılan asteğmen Martayan’la yaptıkları bu küçük söyleşi Mustafa Kemal’i oldukça etkiler.
Agop Martayan, 16 yıl sonra ikinci kez Atatürk’ün huzura çıkacaktır. Sofya’daki bir üniversitede hoca olan Martayan, Türk dili üzerine incelemeler yapmaktadır. 25 Eylül 1933 tarihinde Agop Martayan Atatürk’ün çağrılısı olarak İstanbul’a geldiğinde kurultay hazırlıklarıyla karşılaşır. Agop Martayan, ikinci görüşmelerinde edindiği izlenimleri şu sözlerle yansıtır:
“On altı yıl sonra Atatürk’ün huzuruna çıktığımda, o yurdumuzu düşmandan kurtarmış, devletin başına geçmiş, yeni harflerimizi kabul ettirmiş ve ulusu kültür alanında da yükselme yoluna koymuş bulunuyordu. Atatürk kendisi için geniş bir kitaplık kurdurmuş, aydınları çevresinde toplamış ve ulusal eksikliklerimizi incelemeye koyulmuştu.”
Daha sonra çalışma ve araştırmalarını yeni kurulan Türk Dil Kurumu’nun başuzmanı ve ilk genel sekreteri olarak sürdüren Agop Martayan, 1934’teki Soyadı Kanunu dolayısıyla, Atatürk’ün kendisine Türkçenin gelişimine katkılarından dolayı önerdiği “Dilaçar” soyadını kabul eder. Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi çalışmalarıyla, Türk ulusunun ve Türkçenin kökenlerinin bulunması konusunda önemli bilgileri ortaya çıkarır. 1936-1951 yılları arasında Ankara Üniversitesi’nde dil, tarih ve Türkoloji dersleri verir ve Türkçe üzerine önemli çalışmalar yapar. Latin harfleri ile yeni Türk abecesinin oluşturulmasına yönelik çalışmalara katılır. 1942-1960 yılları arasında Türk Ansiklopedisi’nin hazırlanması çalışmalarında başdanışmanlık yapar. Türk Dil Kurumu’ndaki görevini ve dil çalışmalarını yaşamının sonuna değin sürdürür.
Agop Dilaçar, 1979 yılında yaşama gözlerini kapar. Ölüm haberi TRT tarafından Adil Dilaçar olarak yanlış duyurulur, sonrasında yapılan düzeltmede ise Agop adı söylenmeyerek A. Dilaçar şeklinde aktarılır…