Türkiye, ateş çemberi içinde. Alev alev yanan bir Coğrafyanın tam da merkezinde bulunuyor. Sınırlarımızın hemen ötesinde, neredeyse bir kahve içimi mesafede önemli olaylar yaşanıyor. Bu yaşanan olaylar, eğer soğukkanlılık muhafaza edilmez, sağduyu ile hareket edebilmenin yolları aranmaz ise, neredeyse tüm dünyayı saracak bir çatışmanın ve hatta bir savaşın eşiğine götürebilecek boyuta ulaşabilecek nitelikte görülmektedir.
Geçtiğimiz haftanın son günlerinde, ilimizin hemen sınırında, neredeyse burnumuzun dibinde diyebileceğimiz bir yerde, Suriye rejim güçleri tarafından bir hava saldırısında, “kimyasal silah” kullanıldığı yolundaki haberler dünya medyasına kısa sürede düştü. Hava saldırısı sırasında birçok ölümler ve yaralanmalar olmuştur.
İşte bu olayın meydana gelişinde iki değişik kanaldan, iki değişik görüşe ilişkin haber tüm dünyaya yayıldı.
Haberlerden birine göre: Suriye rejim güçleri İdlib’e yaptığı hava harekâtı sırasında kimyasal madde içeren silah kullandılar.
Diğer bir kanaldan yapılan açıklamada ise, Suriye rejim güçleri kimyasal madde içeren silah kullanmamış. Ancak teröristlerin elinde bulunan depoda kimyasal maddeler ve bu maddeleri içeren silahlar bulunduğu ve bu deponun bombalanması sırasında da bunların etrafa yayılmak suretiyle canlılara zarar verdiği yolunda olmuştur.
Yani iki görüş ortaya atılmıştır: Birinci görüşe göre bu eylemi Suriye rejim güçleri yapmıştır. İkinci görüşe göre ise teröristlerin elindeki kimyasal madde içeren silahların bulunduğu deponun bombalanması sonucu etrafa yayılan zehirli maddeler bu olayın oluşmasına neden olmuştur.
Zaman içerisinde bu görüşün hangisinin doğru hangisinin yanlış ya da yalan olduğu elbette ki anlaşılacaktır.
Ancak gerçeğin ortaya çıkması beklenmeden, ABD tarafından sert açıklamalar yapılmış ve Humus kentindeki hava üstüne füzelerle saldırı düzenlenmiştir.
Buna karşılık Rusya ile İran’ın yaptıkları açıklamalar oldukça dikkat çekicidir.
Bu durum Rusya ile ABD arasında bir gerginliğin oluşmasına ve ne oluyor, yoksa iki süper güç arasında bir savaş ihtimali mi ortaya çıkıyor sorularının sorulmasına neden olmuştur.
Aynı zamanda hatırlara “Irak’ta kitle imha silahları” bulunduğu yolundaki gerçek dışı haberler gelmiştir. Bilindiği gibi Irak’ta kitle imha silahları bulunduğu yolundaki haberlere tüm dünya inandırılmış ve bunun sonucu olarakta Irak, ABD ve ona destek veren ülkeler tarafından işgal edilmiş, paramparça olmuş, yüz binlerce insan hayatını kaybetmiş, milyonlarca insan yerinden yurdundan edilmiş idi. Sonunda ne oldu? “Sonunda Irak’ta kitle imha silahları bulunduğu yolundaki haberlerin gerçek dışı olduğu” Irak’ı işgal eden devletlerin en yetkili ağızları tarafından itiraf edildi.
İşte bu Irak gerçeği henüz belleklerde tüm tazeliğini korurken, Suriye’de yaşanan son olay, Irak benzeri bir hareketin, Suriye içinde uygulamaya konulmak istenip istenmediği sorusunun sorulmasına ve yanıtının aranmasına neden olmuştur.
Sınırlarımızın ötesinde yıllardır önemli olaylar yaşanırken, hiçbir zorunluluk olmamasına, hiçbir inandırıcı gerekçesinin bulunmamasına rağmen bir anayasa değişikliği yapma yoluna girildi ve bunun sonucu olarakta referandum kararı alındı.
Oysa ki tüm dikkatleri sınırlarımızın ötesinde gerçekleşen ve bizleri yakınen ilgilendiren gelişmelere çevirmemiz, bu konuda en doğru yol ve yöntemi bulabilmemiz için birlik içerisinde hareket etmemiz gerekirken, ne yazık ki bu gerçek görülmemekte, aksine bir yol izlenmektedir.
Sınırlarımızın ötesindeki hareketler, ileriki yıllarda ülkemizin güvenliği açısından önemli sorunların oluşmasına neden olabilecek bir boyuttadır. Bu konuda el birliği içerisinde gereken dayanışmayı göstermek ve her türlü önleyici tedbirleri almak gerekir iken, konuyu ve sorunu önemsemez görünmek suretiyle hafife almanın ileride telafisi güç olacak olan daha büyük sorunların oluşmasına neden olabileceğini gözden uzak tutmamak gerekir.
Ancak bölgemizde böyle kritik olaylar cereyan ederken, kritik günler yaşanırken, gelişmelerden ülkemizin en az zarar görmesi yolunda çaba sarf edeceğimize, aksine bir yol ve yöntem izlemenin hesabının kolay kolay verilemeyeceği kanısındayız. Gelecek kuşaklar bizden bunun hesabını soracaklar ve ne yazık ki bizde onlara inandırıcı bir yanıt veremeyeceğiz…. nabiinal@hotmail.com