Bize anlam katacak aradıkça da kendimizi sürekli yetersiz hissedeceğimiz sonsuz bir yolculuk gibidir hayat. Daima bir arayıştır. Amaçsallık kimi zaman bizi bulunduğumuz yer ve zamana sıkı sıkıya bağlarken kimi zaman da bizi alıp götürür, zamansız yolculuklarla ütopik bir mekana…
Art arda sıralanmış sorularla dururken gideriz, giderken dururuz.
“Ben kimim?”
“Neredeyim?”
Nereden gelip, nereye gidiyorum?”
gibi soruları sorar dururuz içten içe.
“Kendini bil” sözüyle Sokrates düşünce tarihinde milad olmuş ve bununla birlikte insanın her şeyden önce kendini tanımasının önemini vurgulamıştır. Devamında da ” Bir insan bile bile kötülük yapmaz, eğer yapıyorsa temelinde cehalet vardır. Bu cehalet ancak bir şekilde giderilebilir, o da kendini bilmekle” diyerek sözünü temellendirmiştir.
Sonraki dönemlerde de sık sık bu konu irdelenmiş fakat en çarpıcı yaklaşım Hümanizm ekolünün önemli temsilcilerinden biri olan Maslow’dan gelmiştir.
Maslow: “Her insan bir dünyadır” der.
Kendimizi tanımamız ve bizi nelerin mutlu ettiğini bilmemiz ve keşfetmemiz bize hayatı daha iyi şartlarda yaşamamıza rehberlik edecektir.
Bu keşif yolculuğunda arada bir kendimize dönmek, içsel bir yolculuğa adım atmak ve içimizdeki ben’i keşfetmek hayatımızı, daha anlamlı kılacaktır. Kendimizi bilir ve doğru ifade edersek, açamayacağımız kapı yoktur. Bizler hırslarımızdan maddi dünyanın bizi esareti altında tutmasından arınarak kendimizi bulacağımız yerde kaybettiğimizi çok sonradan kendimizi bulma yolculuğunda anlıyoruz.
“İnsan mutluluğu çok uzaklarda aramamalı” bazen bir nehir kenarında, bazende bir çocuğun gülümsemesinde, bazende sadece kendi iç sesinde huzuru mutluluğu, kendi ben’ini bulabilir…
Okumanız için tavsiye edeceğim kitap:
SİDDHARTHA (HERMANN HESSE )
YORUMLAR