İyi günler sevgili okuyucu.
Ne güzel şiirdir o, bilirsiniz; Ahmet Arif’in unutulmaz dizeleri: Haberin var mı taş duvar/ demir kapı, kör pencere/ yastığım, ranzam, zincirim / uğruna ölümlere gidip geldiğim / Zulamdaki mahzun resim / Haberin var mı? / Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş / Karanfil kokuyor cigaram / Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…
Ya, dağlarına bahar gelmiş memleketimin, ama yollarına bir türlü asfalt gelememiş şu benim güzel memleketimin.
Antakya’da doktor camiasında çok sevilen, herkesin abisi konumunda bir doktor büyüğümüz var. Hemen her gün onunla karşılaşırım. Beni görür görmez suratını asar ve “ Sinancığım neden yazmıyorsunuz şu yolları” diye sorar. Haklı da. Ben ise bir türlü, “Yollarına bahar geldi memleketimin” diyemem. Hani kendisi doktor ya; bakın ne diyor duayen abimiz: “Valla bu yollar bizi hasta etti. Özellikle Harbiye yolu. Vallahi billahi psikolojimiz bozuluyor. Ben doktorum, her sabah hasta bakıyorum. Ama inanın, bu yolları kullandığımda stresten ben doktorluk oluyorum.” Haksız mı? Hayır değil. Ey Hatay Büyük Şehir Belediyesi, ey Antakya Belediyesi, ey Defne belediyesi; Allah size ziyadesiyle afiyet versin, ama hiç mi görmüyorsunuz bu yolları?
Şimdi biz bir şiire gönderme yapıp yolları eleştiriyoruz ya; geçenlerde bir davet dolayısıyla sorumlu bir belediye yetkilisi ile aynı sofrayı paylaştım. Adamcağız eşiyle masaya oturur oturmaz, masa sakini hanımlar söze girdi. Niye bizim yollarımızı yapmıyorsunuz? Her yer çukur, her yer delik deşik. Adamcağız yutkundu. Diyecek lafı yok. İmdadına sahnede şarkı söyleyen sanatçı yetişti. Zeki Müren’den bir şarkı ile adamcağızın duygularına tercüman oldu: “Kaderim bu böyle yazılmış yazım, Hiç kimsenin aşkında yoktur gözüm. Bir yalnızlık şarkısı çalar sazım. Ben yalnızım, ben yalnızım, yalnızım.” Vah vahhhh. Ne zaman yerel yönetimlere bir eleştiri yapsak aynı cevabı alırız. “KADERİM BU, BÖYLE YAZILMIŞ YAZIM”…
Antakya’da, Defne’de yollar perişan ya; beş yaşında çocuğa sormuşlar: Yollarınız nasıl diye? Çocuk cevap vermiş. Abi ya; dört hafta önce kazılan yollar kapatıldı, çok güzel oldu. Sonra üç hafta önce bir daha kazıldı, kötü oldu, iki hafta önce bir daha kazıldı, kapandı, yine güzel oldu. Geçen hafta bir daha kazıldı, kötü oldu. Şimdi yine kazıyorlar. Ama ben yolumu buldum! Sokağa çıkmıyorum, evde takılıyor ve play station oynuyorum. Eğer yollar biter kullanılır hale gelir ise okula gidecem. Yani bu haliyle servis gelip beni alamıyor… Tamam biraz abarttım belki ama, vallahi çocuk aklı bile isyanda.
Düşününce ne de çok yol şarkısı, güftesi, bestesi yapılmış bu memlekette. Demek ki biz millet olarak yollara çok önem vermişiz. E haksız da değiliz. O yollar olmasa nasıl kavuşuruz yârimize, nasıl buluşuruz sevdiğimizle? O yüzden yollara hep hasret bellemişiz. Kullanılabilir, sağlıklı, çukursuz ve asfalt yollara. Ve gelsin bir türkü radyodan belediye başkanlarımızın ultra başarı hikayesi yollarımıza: “Gözüm yolda kaldı kaldı ay güzel /Bahar bitti yapraklar oldu hazel /Yollarına baka baka kaldı gözlerim /Sene çatsın yüreğimdeki sözlerim /Söyle söyle sana böyle ne oldu yar.”
Hadi gelin, Hatay’ımızın saç baş yolan bu kötü yollarını son kez büyük usta Aşık Veysel’i anarak bitirelim. Anlayana; Uzun ince bir yoldayım:
“Uzun ince bir yoldayım/ Gidiyorum gündüz gece/ Bilmiyorum ne haldeyim/ Gidiyorum gündüz gece /Dünyaya geldiğim anda/ Yürüdüm aynı zamanda/ İki kapılı bir handa/ Gidiyorum gündüz gece/ Düşünülürse derince/ Uzak gözükür görünce /Yol bir dakka miktarınca/ Gidiyorum gündüz gece /Şaşar Veysel işbu hale /Gah ağlayan gahi güle/ Yetişmek için menzile /Gidiyorum gündüz gece”
Yolunuz ve yolumuz (asfalt) aydınlık olsun.
İyi çalışmalar.
sinanseyf@gmail.com