Bitki zenginliği bizdeymiş… Ama Festivali Çeşme’deymiş…

“Otların Rüzgârlı Öyküsü: Alaçatı Ot Festivali” etkinliklerinin sekizincisine ev sahipliği yapan Çeşme, bitkilerin zengin dünyasını bir turizm çekim noktası haline getirememiş Hatay’a örnek olsun mu? Bulunduğu bölgenin ekolojik şartlarından dolayı yalnızca belirli bölgede yetişebilen, dünyanın başka yerinde yetişme ihtimali olmayan yöreye özgü bitki türü anlamına gelen Endemik Bitkiler noktasında ciddi bir potansiyeli olan Hatay, sahip […]

“Otların Rüzgârlı Öyküsü: Alaçatı Ot Festivali” etkinliklerinin sekizincisine ev sahipliği yapan Çeşme, bitkilerin zengin dünyasını bir turizm çekim noktası haline getirememiş Hatay’a örnek olsun mu?

Bulunduğu bölgenin ekolojik şartlarından dolayı yalnızca belirli bölgede yetişebilen, dünyanın başka yerinde yetişme ihtimali olmayan yöreye özgü bitki türü anlamına gelen Endemik Bitkiler noktasında ciddi bir potansiyeli olan Hatay, sahip olduğu tüm bu potansiyeli bugün bir Müze’de sergiliyor. Neler mi var o Müze’de? Adaçayı, civanperçemi, tilki üzümü, oğulotu, fesleğen, defne, kantaron, karabaş otu, hartlap, çakşır kökü, meyan kökü, taş nanesi, böğürtlen kökü, erguvan yaprağı, pelin otu, hatmi gülü, ebegümeci, ölmez çiçeği ve daha niceleri… Peki, Türkiye’nin ilk Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Müzesi’ne sahip Hatay, bunun ötesinde ‘ne’ yapıyor? Bitki zenginliğini nasıl paylaşıyor? Bunu ticarete, ama en çok da turizmine ne kadar yansıtıyor? Ülkemizde yetişen endemik bitkilerin %10’una sahip olduğumuz bilinirken, bu potansiyelin ne kadarını projelendiriyor?
-CEVAPSIZ HATAY-
Bu soruların neredeyse hepsi cevapsız. Ama ‘koca’ bir müzemiz var! O koca müzenin içinde ise sayısız bitki zenginliğimizin ‘say say’ bitmez envanteri! Peki, sonrası? Bilinmiyor…
Var olanı ‘kullanamama’ üzerine ‘master’ yapmamız gerektiğini söyleyen bir turizmci bakın neler söylemiş:
“Tarihi ve kültürü konusunda, o dediğiniz ‘say say bitmez’ noktasında duran bir şehirde yaşıyoruz. Bitki konusu ise apayrı bir başlık ve apayrı bir kayıp! Tam da bu noktada bilmeyenlere, özellikle de kent idarecilerine hatırlatalım… Her yıl Nisan ayı içinde iki festival yapılır. Bu yıl 5. kez düzenlenen Adana Portakal Çiçeği Festivali 7-9 Nisan tarihleri arasında yapılıyor. Rengarenk bir festivaldir ve kebap, şalgam gibi yöresel tüm lezzetleri her köşe başında bulabilirsiniz. Ama bizi asıl ilgilendiren festival, Çeşme’deki, Alaçatı’da yapılanı… Adeta karnaval havasında geçen ve var olan bitkilerin zenginliğinde yükselen bir lezzet şölenidir. Bu yıl, 6-9 Nisan tarihleri arasında 8. kez düzenleniyor. Bu sene gidenler yine çok şanslı. Çünkü ziyaretçiler; enginar yemeğinden tatlısına, kabak çiçeği dolması ya da şevket-i bostana kadar yöresel tüm lezzetleri ve 200 farklı çeşit otu bu keyifli OT FESTİVALİ kapsamında tadabilecek.
Ve gelelim Hatay’a… Geçen sene sadece 150 bin kişinin Alaçatı’ya sırf bu festival için gittiğini düşünecek olursak, neler kaybettiğimizi oturup bir hesap edelim mi? Özellikle de, Hatay da 2000’den fazla tespit edilen bitki türünden 300 kadarının endemik bitkiden oluştuğunu bilirken…
Ama biz ne yapmışız? Bir müze! Tamam, muhteşem bir müze, ama yeterli mi? Bunca şeyi dört duvar arasındaki bir sessizliğe mahkum etmişiz. Ne yeterince anlatmışız ne de eldekinden farklı alanlara yol açmışız. Yapmışız, bitirmişiz ve bir kenara çekilip ziyaretçi beklemişiz. İşte bizim turizm algımız bu! Resmi algımızın gidebildiği yer tam olarak bu!
Oysa eldeki Çeşme örneğini ziyaret edenler bilir. Hatay’ın daha fazlasını, çok daha iyisini yapabileceğini de. Ama sorunumuz şu ki, bizler, bir şeyler yapıp devamını getirmeyenleriz. Yapıyoruz ve o sene bitiyor her şey. Kimse de gelip sormuyor, ‘ne oldu’ diye! ‘Devamı gelmeyecek mi?’ diye. O yüzden, eldekini izlemekle yetiniyoruz. Ardından da kaçan treni… Sahi, şu ana kadar kaç tren kaçırdık, sayan oldu mu?”
-ÇEŞME RENGÂRENK-
Normal şartlarda zaten popüler bir turizm mekânı olan Çeşme-Alaçatı, bu festival ile beraber ‘marka’ değerinde çıtayı birkaç adım daha yükseltiyor ve turizmindeki yelpazeyi de genişletme fırsatı buluyor. Peki, bitkisel zenginliğin orta yerinde duran Hatay’ın uzaktan izlediği Alaçatı Ot Festivali’nde neler mi olacak?
“Otların Rüzgârlı Öyküsü: Alaçatı Ot Festivali” etkinliklerinin sekizincisine ev sahipliği yapan Çeşme’de bu sene birçok atölye, söyleşi, doğa gezileri, sergiler ve 4 gün boyunca açık olacak stantlar yer alacak. Festival’in final gününde ise, “En güzel otlu yemeği kim yapacak? ” ve “En çok çeşit otu kim toplayacak? ” kategorilerinde yarışmalar düzenlenerek kazanan yarışmacılara altın ödülü dağıtılacak. Ayrıca geleneksel olarak, bir önceki yılın yarışan tariflerinin yer aldığı yemek kitabı dağıtımı da gerçekleştirilecek.
Sadece bu da değil… Festival kapsamında düzenlenen otları tanıma ve toplama gezilerinden yemek atölyelerine, yabani ot ve bitkilerle beslenme seminerlerinden konserlere kadar birçok etkinlik de gelen misafirlerin keyfine keyif katacak. Ayrıca birbirinden değerli akademisyenlerin, aşçıların ve bloggerların söyleşileri ve atölyeleriyle dolu dolu geçen festivalin korteji renkli görüntülere sahne olurken, Hatay gibi turizmini ‘nadas’a yatıran bir kentin idarecilerine de ‘olması gerekeni’ anlatıyor.             

 -ISIRGAN YILI-
Sekizincisi bu sene 6-9 Nisan tarihleri arasında düzenlenen “Otların Rüzgârlı Öyküsü: Alaçatı Ot Festivali” etkinliklerinde her yıl bir ‘ot’ festivalin ana teması olarak belirleniyor. Bu yılın otu mu?
Isırgan. Alaçatı Ot Festivali için özel olarak hazırlanan broşürde, Ege Bölgesi’nde çoklukla yapılan ısırgan gözlemesi ile ısırgan otu salatası tariflerine yer veriliyor, ki Festival’e katılacak olanlar bu iki tadı da bolca tüketme imkanı bulacaklar.
Bu arada bir hatırlatma da yapalım… Alaçatı Ot Festivali, gelecek seneden itibaren ‘geleneksel’ yapısını ‘uluslararası’ düzeye çıkartıyor. Festival, bundan böyle yabancı katılımcılarla daha da büyümeyi hedefliyor.Hatay mı? İzlemekten memnun gibi! -Tamer Yazar-

 

Exit mobile version