Sonsuz güzellikteki çiçek bahçelerine benzer kitap fuarları. Boy boy, çeşit çeşit, renk renk çiçeklerin arasındasınızdır. Hangi yöne bakarsanız bakın sizi güler yüzle karşılayacak, sevgiye sayfalarını açacak bir kitapla karşılaşırsınız.
12. Ankara Kitap Fuarı’nı gezerken bunları düşünüyorum. Kitapların arasından geçerken, ilginin geçen yıla göre biraz daha artmış olmasına seviniyorum. Kafama birçok soru üşüşüyor.
Yakından takip ettiğim Sel Yayınları’nın standındayım. Enis Batur’un birkaç yıl önce okuduğum, bir başyapıt niteliğindeki, benzersiz kitabı “Kitap Evi”ni arıyorum. Arkadaşlarıma armağan etmek için. Yayınevinin yeni kitaplarına takılıyor gözlerim. Steinbeck ile Salah Birsel’in kitapları yan yana. Yayınevi, Salah Birsel’in şiirleri ve denemelerinden sonra günlüklerini de yayınlamaya başlamış. İlk kitap “Hacivat Günlüğü” adını taşıyor. O sırada anımsadığımız bir şiiriyle selamlıyoruz Salah Birsel’i:
Güzellik şiirdedir
Şiiri seversen mutlu olursun
İçini dörde katlar
Umuduna kavuşursun
Şiiri seversen
Zekâ yaşın büyür
Kimselere dokunmaz
Hayvanları öldürmezsin
Şiiri seversen
Uzak dağlar yakın olur
Yalnızlar alkış tutar
Güller laleler ürperir
Şiiri seversen
Yoksullara eğilirsin
Herkesin lokmasını sayanlarla
Tilki ufaklarıyla dolaşmazsın
Şiiri seversen
Yıldızlar kollarına atlar
Güneş bahçene yerleşir
Gece gündüz ışıldarsın
Fuara girebilmek için, yaşlısı genci yan ya, dışarıda uzun bir kuyruk oluşturmuş. “İyi ki erken gelmişiz” diyorum. İçerden, kuyrukta bekleyen insanlara bakıyoruz. “Kitap sevgisi bir hastalıktır” diyor yanımızdan geçen biri, “Hayır, sağlıktır!” diye karşılık veriyor yanındaki.
Yapı Kredi Yayınları’ndan Amin Maalouf’un yeni çıkan “29 Numaralı Koltuğun Hikâyesi” adlı kitabını alıyorum. Birkaç kitap ötede Alberto Manguel’in “Bütün İnsanlar Yalancıdır” kitabı el sallıyor bana. Hak veriyorum Manguel’e, “Yalnız yalancı mı?” diye mırıldanıyorum kendi kendime.
Kırmızı Kedi Yayınları yeni bir dizi başlatmış: Cumhuriyet Bilgeleri. Dizinin ilk kitabı Doğan Kuban’ın “Umutsuzluk Yakışmaz” adlı kitabı. Çağımızın gerçek bir filozofudur Doğan Kuban. Bu kitabında yer alan yazıların çoğunu “Herkese Bilim Teknoloji” dergisinde okumuştum. Ama yine de kitabı almak için kasaya yöneliyorum, rasgele bir sayfa açıp göz atıyorum:
“Türkiye büyük bir yalan ortamında yaşıyor. Buna olanak veren, toplumun cehalet mirasıdır.”
Deli Dolu Yayınları’nın standında, Ernesto Sabato’nun “Direniş” adlı kitabına uzanıyor elim: “Marx’ın ünlü cümlesini değiştirerek, birçok söyleşide, ironiyle, ‘Televizyon kitlelerin afyonudur,’ demişimdir. Bu söylediğime inanıyorum; televizyon karşısında uyuşuruz ve hiçbir aradığımızı onda bulamasak da daha iyi bir şey yapmak için yerimizden kalkmayız.”
Genç, dinamik, çalışkan bir yayınevi olarak dikkatleri çeken Telgrafhane Yayınları bu yılda yoğun bir ilginin odağında. Yeni kitapları paha biçilmez: Oktay Akbal’dan “Atatürkçülük Savaşı”, Işık Kansu’dan “Ensarlı Eğitim”, Günay Güner’den “Yaşamak Sızısı”, Taylan Özbay’dan “Uğur Mumcu Kemalizm ve Sosyalizm”, Yılmaz Polat’tan “CIA’nın Muteber Adamı”, Hamit Kalyoncu’dan “Yaşamak Güzeldi”, Daver Darende’den “Çınarların Gölgesinde”, Celal Binzet’ten “Çirkinliğe ve Karanlığa İnat”.
Metis Yayınları’nda Wendy Brown’un “Halkın Çözülüşü” adlı kitabı dikkatimi çekiyor. Biraz ötedeki İş Bankası Yayınları’na uğruyorum. Farabi’nin “Mutluluğun Kazanılması” adlı yapıtını özenli bir çeviri ile yeniden yayımlanmasına seviniyorum. Homeros’tan Goethe’ye, Dostoyevski’den Çehov’a, Tolstoy’dan Gorki’ye, Gonçarov’dan Zola’ya yüzlerce kitap yan yana dizilmiş yeni okurlarını beklerken, taşıdıkları dizinin adı gibi parıl parıl parlıyorlar: Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi.
Bu dizi gibi, İthaki Yayınları’nda Ray Bradbury’nin, Bilgi Yayınları’nda Ayla Kutlu’nun, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı standında Uğur Mumcu’nun kitapları da ışıl ışıl, göz kamaştırıyor.
Ne güzel! Kitapseverler zamana meydan okuyan, eskimeyen, eğilmeyen, bükülmeyen, direnen binlerce kitabın başında, bir çiçeğe üşüşen, çevresinde dönüp duran çalışkan arılar gibi.
Yelkovan diğer günlerden sanki daha hızlı, heyecanlı; su gibi akıp geçiyor zaman. Adnan Yücel’in kitaplarına rastlayamadığıma üzülüyorum. Soluklanmak için bir kafeye oturuyoruz. Eğer şairin o güzel kitaplarına rastlasaydık, çaylarımızı yudumlarken, arkadaşlarıma onun şu dizeleri okuyacaktım:
(…)
Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
Aşk ile sevmek bir güzelliği
Ve dövüşebilmek o güzellik uğruna
İşte yüzünde badem çiçekleri
Saçlarında gülen toprak ve ilkbahar
Sen misin seni sevdiğim o kavga
Sen o kavganın güzelliği misin yoksa
Bir inancın yüceliğinde buldum seni
Bir kavganın güzelliğinde sevdim
Bin kez budadılar körpe dallarımızı
Bin kez kırdılar
Yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
Bin kez korkuya boğdular zamanı
Bin kez ölümlediler
Yine doğumdayız işte yine sevinçteyiz
Bitmedi daha sürüyor o kavga
Ve sürecek
Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek
(…)
Orhan Tüleylioğlu