Bu telaş niye?..

Terör hız kesmiyor…. Terörist eylemler sonucu şehit haberleri gelmeye devam ediyor… Doların ateşi hayati tehlike doğuracak derecede yükseldi ve aynı hızla yükselmeye devam ediyor… Türk Lirası hızla değer kaybediyor… Sanayici ve iş adamları bu işin sonu nereye varacak, bu enkazın altından nasıl kalkacağız diye kara kara düşünüyor… Vatandaş akşam eve ekmeği götürebilmek için parayı nereden […]

Terör hız kesmiyor….

Terörist eylemler sonucu şehit haberleri gelmeye devam ediyor…

Doların ateşi hayati tehlike doğuracak derecede yükseldi ve aynı hızla yükselmeye devam ediyor…

Türk Lirası hızla değer kaybediyor…

Sanayici ve iş adamları bu işin sonu nereye varacak, bu enkazın altından nasıl kalkacağız diye kara kara düşünüyor…

Vatandaş akşam eve ekmeği götürebilmek için parayı nereden bulacağının hesaplarını yapıyor.

Özetle ülke bir toz duman havası içerisinde. Tehlikeli bir viraja girmiş durumdayız.

Herkesin bu tehlikeli virajdan en az zararla nasıl çıkılabileceğinin hesaplarını yaptığı ve endişesini duyduğu bir ortamda sorumluluk mevkiinde bulunanlar ne yapıyorlar?…

Ülkenin genel durumu bu iken biz ne ile uğraşıyoruz?….

Biz zamanı ve zemini olmamasına , hiçbir zorunluluk bulunmamasına , 15 Temmuz darbe kalkışmasından sonra ilan edilen OHAL’in geçtiğimiz günlerde            3 ay süre ile bir kez daha uzatılmasına rağmen, TBMM’ne verilen “anayasa değişikliği teklifinin” görüşülmesini alel acele tamamlayıp, 330’un üzerinde bir kabul oyu ile meclisten geçirdikten sonra referanduma götürme uğraşı ile karşı karşıyayız.

Artık sağır sultanın bile duyduğu ve inkâr etmesinin de mümkün olmadığı üzere bu anayasa değişikliği teklifinin amacı, ülkeye “başkanlık” sistemini getirmek ve böylece yüzyılı aşkın bir süredir ülkemizde uygulanan ve toplumca benimsenmiş olan “parlamenter sistemi ise neredeyse sona erdirmektir.”

Anayasa hukukunu gerçekten bilenler, ülkenin içinde bulunduğu durumu görenler, başta dünya devletleri olmak üzere ülkemizin de içinde bulunduğu ittifaklardaki yönetim şekillerini tahlil edip değerlendirme imkânına sahip olanlar, dünyanın hiçbir yerinde meclise sunulan ve görüşülmesine başlanan anayasa değişikliği teklifindeki “ Türk tipi” başkanlık sisteminin var olmadığını ve böyle bir sitemin yasalaşması halinde oluşacak tehlikeleri teker teker sıralıyorlar. Ama dinleyen yok.

Bir oldu bittiye getirilmek suretiyle bu anaysa değişikliğinin gerçekleştirilebilmesi için iktidar partisi ile ona destek veren MHP Genel başkanı Bahçeli büyük bir uğraş içerisinde.

Bahçeli’nin daha çok kısa bir süre önce “başkanlık sistemi” ile ilgili olarak söylediği olumsuz sözler, yaptığı açıklamalar belleklerde tüm tazeliğini korumaktadır.

Siyaset sahnesinde yer alanların ağızlarından çıkanı kulaklarının duyması ve ondan sonra söylemek istediklerini söylemsi gerekir.

Eğer dün beyaz dediğine bugün siyah diyecek ise ya o sözü söylememeli yada yakın bir gelecekte siyaset sahnesinden tamamen tasfiye edileceğini, silinip gideceğini, siyasi yaşamının sona ereceğini bilmelidir.

Son zamanlarda siyaset sahnesinde boy gösteren birçok kişinin, Bahçeli gibi dün ak dediklerine bugün kara, demeye başladıklarını ağır sözlerle eleştirdikleri kişilerin dizlerinin dibinden ayrılmamak suretiyle, kendilerinin kısa bir gelecekte siyaset sahnesinden silinip gideceklerini ne yazık ki göremedikleri anlaşılıyor.

Bırakalım işin bu kısmını, gelelim mecliste görüşülmekte olan anayasa değişikliği teklifine.

Bu teklifle ilgili olarak sorulabilecek soruya verilecek tek bir yanıt vardır: Bize göre bu teklif baştan aşağı sakatlıkla maluldür. Yani savunulacak, tutulacak hiçbir yeri yoktur. Bu nedenle teklifin tümüne birden karşı çıkılması zorunludur. Eğer teklif mecliste 330’un üzerinde bir oyla kabul edildiği takdirde ülke bir referandum kaosu ile karşı karşıya kalacaktır. OHAL ortamı içerisinde yapılacak olan referandum çalışmalarında bilinmelidir ki,  sağlıklı bir sonuç almak mümkün olamayacaktır.

Böylesi bir ortamda, birleşme yerine ayrışma ihtimali daha da çok kendini gösterecektir.

Oysaki ülkenin ayrışmaya değil birleşmeye, kenetlenmeye ihtiyacı vardır.

Sorunların çözülebilmesi ve üstesinden gelinebilmesi için, birlik ve beraberlik içinde olma zorunluluğu her geçen gün kendini daha çok belli etmektedir.

Böylesi bir ortam içerisinde, ülkenin acil sorunlarının çözümü için uğraşma yerine anayasa değişiklik teklifinin yasalaşması yolunda çaba sarf edilmesinin doğru bir yol ve yöntem olmadığı kanısındayız.

Bu telaş niye?. Teklifin 330’un üzerinde kabul oyuna ulaşabilmesi için,   Anayasa ve iç tüzük hükümlerinin göz ardı edilmesi yolundaki bu baskılar ve uygulamalar niye?. …

Bu yaşananları not eden tarihçiler, ileriki zaman dilimi içerisinde bunları yazmaya başladıklarında elbette ki bu doğrultudaki mücadelenin doğru ve yanlış yanlarını tarih sayfalarına aktaracaklardır.

Ama bilinmelidir ki; doğru olanı yapmayan, kişisel hesapları ön plana çıkartmak suretiyle tehlikenin farkına varamayanlar, tarih sayfalarında iyi bir yer edinemeyecek ve hayırla anılmayacaktır.

İş işten geçmeden, tehlike daha da büyümeden içinde bulunulan durum görülmeli, sorunlar tespit edilmeli ve çözümü için orta akılla hareket edilmelidir.

Eğer mecliste görüşülmeye başlanan anayasa değişikliği teklifi sonuç itibariyle 330’un altındaki bir evet oyu ile reddedilir ise bilinmelidir ki, buna katkıda bulunanlar hayırla anılacaklar ve ülkelerinin içinde bulunduğu zor durumdan çıkabilmesi için görevlerini yapmış olmanın huzur ve mutluluğu içinde yaşayacaklardır.

Daha vakit geçmemiştir, her şeyin düzeltilmesi ve sorunların çözümünde birleşilebilmesi mümkündür. Yeter ki sağduyu egemen olsun.

 

 

Exit mobile version