Burgu

Öyleydi, yaşamımızı aşındıran bir katmandaydık sanki… Geçmişin kıyısında yeni bir şey hayal etmek ya da durup düşünmek… Neyi kimle eşleştirmeli, hangi acıyla, hangi kaygıyı? Neydi bizi tanımlayan o sözcük… Kendi iç sesimize kattığımız arayış Adsız bir çağ ya da tanımsız bir zaman dilimi… Dönüp geriye bakamadan, anılara, rüyalara dokunmadan… İnsan kendi adımlarının sonuçlarıyla yüzleşiyor belki… […]

Öyleydi, yaşamımızı aşındıran bir katmandaydık sanki…

Geçmişin kıyısında yeni bir şey hayal etmek ya da durup düşünmek…

Neyi kimle eşleştirmeli, hangi acıyla, hangi kaygıyı?

Neydi bizi tanımlayan o sözcük…

Kendi iç sesimize kattığımız arayış

Adsız bir çağ ya da tanımsız bir zaman dilimi…

Dönüp geriye bakamadan, anılara, rüyalara dokunmadan…

İnsan kendi adımlarının sonuçlarıyla yüzleşiyor belki…

O gerçeklik diye didindiği renklerle…

Zamanın kendisine verilen anlam…

Duygularımızı parçalayan olgu…

Gizemli bir yolculuğun tanımlayamadığı bir buruklukta açıyor kendini…

“Ve ben sonsuza dek kova burcunun çocuğu

Sanki bir yağmur yağsa oluklardan gök boşanır

Yüzüme öyle dönüp dönüp bakma…” diye araya giriyor Ahmet Erhan

Değersizlik en kötüsü…

Eşitsiz bir yaşamın sayıkladığı hiçlik özellikle…

Kendini soluksuzlaştıran his ve canlının canlıyı ufaladığı kırılma anı…

Yoklukla yaşayan canlıya sunduğu o alışkanlık hali…

Aynı çemberin kırılgan öfkesiyle yaşamak ve düşündüğünü sanmak…

Yazdığını, okuduğunu ve paylaştığını…

Hangi etkinin hangi nabza dokunduğunu bilmeden…

Hangi zihnin hangi taklitle konuştuğunu…

Çağrışımlarımızın bir çembere sıkışık vaziyeti ve dahası…

Hangisi gerçek ya da hangisi zaman…

Doğanın sesine sığamıyoruz sanki…

Düşüncenin gücüne

Hayalin, gerçeğin paydaşlığına…

Sessiz çığlıkların yansıdığı yerlere…

Klavye tuşlarının kendinden geçip yerle bir ettiği gündemler zihnimizi sarmalarken,

Bilgiye erişmenin imkânsızlığı her türden duyguyu gerçekmiş gibi yoklarken

Hayalin ve gerçeğin peşinde koşmak…

“Her şey olduğundan başka bir anlama geliyor; hiçbir şey taşıması gereken anlamı taşımıyordu…”[i] diye ekliyor Auster

Kim kimin algısında etkili?

Hangi kırılmalar, hangi roman karakterleri…

Birazda belleğin sığınağına küsmeli, hecenin sığınağına…

Hayatı önüne katıp çılgıncasına koşuşturan an…

Bir başka zamanın içine düştüğü keder…

Ve belki hiçbir vakit iyileşmeyecek acılar…

Asıl mesele bireyin tutunduğu yaşam…

Kendini ait hissettiği zaman…

Çünkü her alanda travmalar çağını yaşıyoruz…

Sağlıklı düşünmenin neredeyse imkânsız olduğu bir çağ

Farkında olduğunu sandığımız bilincin dayanılmaz yükü de denebilir…


[i] Köşeye Kıstırmak, Paul Auster, Çev: Seçkin Selvi, Can Yayınları

Exit mobile version