“En büyük ihtiyacımız hoşgörü, en büyük düşmanımız önyargıdır.”
Cemil Meriç
Önyargı hayatımızı öyle kasıp kavurmuş ki, beynimiz adeta bir esir kampına dönüşmüş. Toplum olarak küçükken bize empoze edilen her düşünce, önyargımızın temel taşıdır. İnsanların oturdukları evlerden, bindiği arabalardan, taktıkları yüzükten, okudukları okul, kullandıkları cep telefonundan, hatta bıraktığı bıyıklarından bile onlar ile ilgili önyargıda bulunmayı kendimizde hak görüyoruz. Bu üzücü aynı zamanda toplumsal bir çöküntüdür. Çünkü önyargılarımız olduğu sürece bir adım dahi ilerlemek mümkün değildir. Dünya rengârenk çiçeklerle dolu, bir cennet bahçesi esasında. Her çiçeğin kendine özgü güzelliği ve kokusu vardır. İnsanları, din, dil, ırk, düşünce yapısından dolayı kimsenin yargılamaya ve özellikle “önyargı’da” bulunmaya hakkı yok.
Önyargıların baskın olduğu toplumlarda, kendini ifade edebilmek kurak topraklarda gül yetiştirmekten daha zordur. Allport “erken yargılar yeni bilgilerle yüzleşince değişmiyorsa önyargıya dönüşmüş demektir” der.
Bir bakıma önyargı, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak ya da yargısız infaz etmek gibidir.
Bireysel yetenekler, ekonomik durum, etnik köken, cinsiyet, ulusal köken, fiziksel görünüş, dini inanç ya da inançsızlık, cinsel yönelim gibi nitelikler önyargılara sebebiyet veren başlıca etkenler olarak sayılabilir.
Önyargılar bazen acele karar vermekten geçer, buda sonrasında telafisi olmayan hatalar yapmamıza sebebiyet verir. O nedenle bizler bu zehrin panzehiri olan eğitime daha çok eğilim göstermeli ve beynimizi “önyargılardan”, arındırıp daha medeni bir toplum olmak için sağlam temeller atmalı…
Hadi o halde içimizi ısıtacak bir öykü okuyalım:
20 yaşında genç delikanlı otobüsün camından bakarken birden bağırdı.
-Baba; arabalar, arabaları görüyor musun, bizle geliyorlar.
Babası gülümsedi ve mutlulukla saçını okşadı.
Genç bir süre daha dışarıyı izledi ve sonra birden bağırdı.
-Bulutlar baba, bulutlar harika
Baba gülümseyerek oğlunu izledi.
-Baba ağaçlar dedi aniden, delikanlı. Onlar hep geride kalıyor dedi.
Arkada oturan yaşlı adam, bu bağrışmalardan rahatsız olmuş olacak ki;
Babanın omzuna dokundu.
Beyefendi oğlunuzu iyi bir doktora götürmelisiniz. Problemi var herhalde.
Baba geriye dönerek “o zaten iyi bir doktordan geliyor. Oğlum doğuştan kördü ve ameliyat sonrası gözleri açıldı” dedi..
Bu haftaki kitap tavsiyem: ALBERT CAMUS “YABANCI”
YORUMLAR