Cesare Pavese ve Yaşama Uğraşı

Yazar Pavese, attığı her adımdan sonra kendine dönüyordu… Yaşam hiçbir doğruyu kanıtlayamıyordu nasılsa… Okumak ya da yazmak bir çeşit parlak gürültüye dönüşüyordu… “Yaşama sanatı, yalanlara inanmayı bilme sanatıdır. Bunun en korkunç yanı, doğrunun ne olduğunu bilmediğimizden, bir yalanın yalan olduğunu hala anlayabilmemizdir…” diye yazmış Pavese Geciktirilmiş bir geleceğin sorumluluğu gibi, hayatın alaycı yasalarıyla mücadele güçtür… […]

Yazar Pavese, attığı her adımdan sonra kendine dönüyordu…

Yaşam hiçbir doğruyu kanıtlayamıyordu nasılsa…

Okumak ya da yazmak bir çeşit parlak gürültüye dönüşüyordu…

“Yaşama sanatı, yalanlara inanmayı bilme sanatıdır. Bunun en korkunç yanı, doğrunun ne olduğunu bilmediğimizden, bir yalanın yalan olduğunu hala anlayabilmemizdir…” diye yazmış Pavese

Geciktirilmiş bir geleceğin sorumluluğu gibi, hayatın alaycı yasalarıyla mücadele güçtür…

Şatafatın gerisinde kalmak ise neredeyse bir kusur…

Ah o anlamakta zorlanan kalabalık…

Almayı bilen ve zihnimizi körelten o hengâme…

“Bunca alçalma içimi rahatlatıyordu. Yere düşmüş, ezilmiş gibi olup da direnebilmek duygusunun verdiği bir keyif vardı…”

Yüreğimizi delen bir gülücükle uyanmayalı kaç zaman oldu?

Kim olduğumuz, nerede olduğumuzu bilmeyeli…

Yaşam hiçbir doğruyu kanıtlayamıyordu nasılsa…

Adımlarımızı hırpalayan bir özkıyımı tetikliyordu…

Adı konmamış bir başlangıcı ya da geciktirilmiş bir geleceğin sonunu…

Alışmaktan daha zoru var mı?

Var olabilmek, kulağımıza sırnaşan hecenin anlamsızlığı değil de nedir?

Çıkarcı sözcükler, tüketime dayalı dostluklar, banka hesapları, inişli çıkışlı grafikler ve sonu gelmeyen istekler

Kısacası benliğin yaşadığı o hiçlik…

“İnsanın çocukluğu, derdini söylemekle ona çare bulmanın aynı şey olmadığını anlayınca biter.” diye yazmış Yaşama Uğraşı adlı eserinde
Çok içten görüşlerimiz olsa ne güzel olurdu…

Çok içten bir gülüşü yansıtabilsek…

Ama en çok da korkulan geçekleşir

Ölüm buna dahil…

Hiçbir boyut acılarımızı dindirmiyor sonuçta

İnsanlar yitirdiklerini daha çok seviyor belki o

Yığınlar ve görüntü vermenin telaşı…

Kendi çemberine sığdırdığı kavramları özellikle

“Geriye baktığın zaman, özellikle sana yaşarken dayanılmazmış gibi gelen dönemleri beğeniyorsun en çok. Hiçbir şey yitip gitmemiş. Bütün o güçlükler, sıkıntılar, tiksintiler bir zenginlik kazanıyor…”

Eleştirdiklerimize göbekten bağlı olmak ne acı bir talihsizlik…

Oyunun ta içinde olmak,

Çemberin ta içi…

Tiksintiler, ah o kıkırdayan güçlükler…

Yine bir otel odası

Ve yine ölüme yaklaşan bir hece…

Pavese’den Rosetta’ya….

“Artık sabahı da kaplıyor acı…”

Murad Demirkol

Exit mobile version