Deniz salyası olarak bilinen ve haftalardır Türkiye’nin gündeminde yer alan müsilajdan Salda Gölü’nde yaşananlara, Rize İkizdere’de yapılmak istenen taş ocağı girişiminden Kanal İstanbul ile değişeceği tartışmaları yapılan ekolojik dengeye ve artan kuraklığın derin etkilerine kadar, çevre adına birçok başlıkta devam eden sürece işaret eden Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, “Felaketler, göz göre göre geliyor” dedi.
Saadet Partisi Genel İdare Kurulu (GİK) üyesi, Partinin Hatay’daki önemli ismi Çalışkan’ın ‘çevre’ hassasiyeti ve siyasetin bu başlıkta durduğu nokta adına yaptığı tespitler, ara başlıklar halinde şöyle:
-ZİHNİYET ÇÖKÜŞÜ!-
Geleceğimizi yakından ilgilendiren bu sorunlar karşısında çeşitli çözüm önerileri ortaya konulmaya çalışılıyor, komisyonlar kuruluyor, uzmanlar fikirlerini açıklıyor. Bunlar, tabii ki önemli, değerli ve üzerinde önemle durulması gerekiyor da… Ancak, bu felaketlerin göz göre
-ŞİRKET GİBİ!-
Makam sahiplerinin yıllar önce sarf ettiği, “Ülkeyi bir şirket gibi yöneteceğiz” sözünün ne anlama geldiğini şimdi daha iyi anlıyoruz. Aşırı kazanma hırsı ve rant arzusu, çoğu zaman insanoğlunun sorunlarının önüne geçti. Kapitalist bir yapıdan çevresel duyarlılık beklemek, insana saygılı olmayandan tabiata saygısını ummak, herhalde fazla iyimserlik olur. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızın, insanların tükenmeyen ihtiyaçlarına ve hırslarına kurban edilmesi, bu yaşadıklarımızın bir sonucu olsa gerek.
Günümüzde betonlaşan şehirler, şehirleşen ormanlarla tabiat, insanlığın bütün yükünü çekmek zorunda kalıyor. Bu çarpık zihni altyapıyla başa çıkılmadan, doğa ile barışmak esasen mümkün değil. Denizlerin atıklarla dolması, bu zihniyetin neden olduğu sonuçtur. Önce, zihinlerdeki atıkların arındırılması şarttır.
-ASIL SORUN!-
Makam sahiplerinin tabiata bakışında ciddi sorunlar var. Kaynakları, hiç bitmeyecekmiş gibi yalnızca ekonomik beklentilerle hor kullanmak, herhangi bir planlama ve gelecek kaygısı gütmemek, sorunların çözümünün önündeki en büyük engeldir.
Maalesef ki yandaş şirketler; hastane, yol, tünel, stadyum ve havaalanı gibi yapılar inşa ederken, hiçbir çevresel fizibiliteye ihtiyaç
Denetlemede gevşek davranılması, ahbap-çavuş ilişkileri içerisinde uyduruk raporlarla çevrenin kimyasal atıklara, yok edici malzemelere maruz bırakılması, göz göre göre geleceğimizin yok edilmesine neden olacaktır.
-YOZLAŞMA!-
Turizm amaçlı inşa edilen devasa otellerin; el değmemiş koyları, körfezleri ve ormanları yok etmesine, kapitalist hırslarla göz yumulmasının neticesinde ulaşıldı. Karadeniz’deki Kazdağı ormanı, vadi ve dereleri, Ege’de doğayı hiçe sayan maden çalışmaları, Doğu’da katledilen tarih, vahşi kapitalist zihniyetin bir ürünü ve doğal sonucu olsa gerek.
Megakent İstanbul’un, -tartışılamayan- “Kanal İstanbul” projesiyle oluşacak kentsel ve çevresel sorunları halledilmeden, hayatın bu kadar keşmekeş olduğu bir dönemde geçiştirilmeye çalışılması da, aslında hep bu çarpık zihniyetin bir eseridir.
Özetle, her şeye ekonomik girdi gözüyle bakılıyor, tabiat ve insan unsuru görmezden geliniyor. “Kıyamet kopuyor olsa da, elinizdeki fidanı dikin” diyen bir dinin, “Yaş kesen baş keser” diyen bir kültürün bireylerinin heva ve heveslerine bu denli esir olmasının ve savrulmasının izahı, ancak bu zihni yozlaşmayla açıklanabilir.
-DOĞANIN İNTİKAMI!-
Sorun anlaşılmadan çözüm üretmek mümkün gözükmemektedir. Tabiat, bizden intikamını almaktan da geri durmuyor. “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden, karada ve denizde düzen bozuldu. Böylece yüce Allah, dönüş yapsınlar diye işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor” (Rum, 30/41).
Belki de günün birinde, bir kilo altının, bir bardak temiz sudan değersiz hale geleceği unutulmamalıdır! -Tamer Yazar-