Çıkış Yolu….

Sorunlar sorunları, olaylar olayları birbiri peşi sıra izliyor. Bunun sonucu olarakta yüzler gülmüyor, umutsuzluk bulutları giderek daha artan bir boyutta üzerimize çöküyor. Mutsuzluğun mutluluğa dönüşebilme beklentisi ise bir hayal olmaktan öteye gidemiyor. Terör iğrenç ve kirli yüzünü değişik yerlerde göstermeye devam ediyor. Son kez İzmir adliyesi önünde bir terör saldırısı yaşandı. Terör eylemleri yurdun çeşitli […]

Sorunlar sorunları, olaylar olayları birbiri peşi sıra izliyor. Bunun sonucu olarakta yüzler gülmüyor, umutsuzluk bulutları giderek daha artan bir boyutta üzerimize çöküyor. Mutsuzluğun mutluluğa dönüşebilme beklentisi ise bir hayal olmaktan öteye gidemiyor.

Terör iğrenç ve kirli yüzünü değişik yerlerde göstermeye devam ediyor. Son kez İzmir adliyesi önünde bir terör saldırısı yaşandı.

Terör eylemleri yurdun çeşitli bölgelerinde canlar alıyor ve bu yolda şehitler vermeye devam ediyoruz.

Buna birde Suriye’de verdiğimiz şehitler eklenmeye başlamıştır.

Sağduyu sahibi herkes, bu kaos ortamının sonlanması, terör eylemlerinin önünün kesilmesi, terör bataklığının kurutulabilmesi için, nelerin yapılması gerektiğini düşünüyor, çözüm yolları arıyor, buluyor ve bunu kamuoyu ile paylaşım yoluna gidiyor.

Tüm yollar bir noktada birleşiyor: “O da herkesin gelecek hesaplarını bir yana bırakarak, Atatürk ilke ve devrimleri ışığında sadece ve sadece ülkenin birlik ve beraberliğini devam ettirebilmek için gerekenin yapılması olarak kendini gösteriyor.”

Sağduyu sahibi olanlar, ufukta beliren tehlikeyi görenler ve hissedenler, gelecek günlerin daha da zor geçeceğini anlayanlar, uyarı üzerine uyarı yapıyorlar.

Çıkış yolunun neler olduğunu tekrar tekrar söylüyor, yazıyor ve her vasıta ile duyurmaya çalışıyorlar. Bunu ülkenin geleceği için, çocuklarımız ve torunlarımız için yapıyorlar.

Elbette ki bu uyarılara, bu çözüm yolu önerilerine kulak veren, tehlikeyi görerek vakit geçirmeden gereken önlemlerin alınmasını isteyenler oluyor. Ama ne yazık ki bazıları da bu uyarılara kulak vermiyor, bildiğim bildik, dediğim dedik, yaptığım yaptık anlayışı ile sorumsuz bir şekilde hareket etmeye devam ediyorlar.

Türkiye zor bir dönemden geçiyor. Yaşananlar bundan önceki yıllarda okuduklarımız, gördüklerimiz ve yaşadıklarımız yanında mukayese edilemeyecek bir ağırlıktadır. Bu nedenle de ortak akılla hareket etme zorunluluğu her geçen gün daha da artan bir şekilde kendini göstermektedir.

30 yılı aşkın bir süredir PKK terör örgütü ile mücadele verilmektedir.

Emperyalist güçlerin plan ve projeleri doğrultusunda Ortadoğu ülkelerinin yeniden şekillenmesi için üretilen, beslenen, güçlendirilen ve palazlandırıldıktan sonra da kendi hedefleri doğrultusunda o ülkelere salınan terör örgütleri, yeterince beslendikleri ve güçlendikleri için bu kez kendilerini bu konuma getirenlere karşı da iğrenç yüzlerini ve dişlerini göstermeye başlamışlardır. Bunun sonucu olarakta PKK’ya ek olarak IŞİD, PYD-YPG, El Nüsra gibi birçok terör örgütü ülkemize de zarar verici eylem ve davranışlarda bulunmak suretiyle yaşadığımız sorunların daha da artmasına neden olmuşlardır. Buna birde FETÖ terör örgütü eklenmiştir.

Suriye’deki iç savaşın çıkmasından önce 911 km’lik sınırımızda önemli bir terörist  girişi  olmamaktaydı. Ancak Suriye’de başlatılan iç savaş sonunda güney sınırlarımızda PKK’nın uzantısı olan PYD-YPG terör örgütü ile IŞİD terör örgütünün egemen olduğu bölgeler oluşturulmaya çalışılmış ve bunda da bir ölçüde başarı sağlanmıştır.

İşte bu aşamada, tehlike tamda kapıya dayandıktan sonra, tehlikenin engellenmesi için Fırat Kalkanı harekâtı ile Suriye’nin o, bir askeri müdahale yapma zorunluluğu ortaya çıkmıştır.

Elbette ki ülkemizin yararı ve geleceğimizin güvence altına alınması için yurt içinde olduğu gibi yurtdışında da bu tür terörist ve ayrılıkçı hareketlere karşı gereken müdahaleler yapılacaktır. Ancak bir yandan bu müdahale yapılırken öte yandan da neden bu duruma gelindi sorusu sorulmaya ve yanıtı da aranmaya başlanmıştır.

Bunun yanıtı aranadursun, kamuoyu birde şu soruyu sorma zorunluluğu duymaya başlamıştır: Suriye’den sadece ülkemize yaklaşık 4 milyon Suriyeli sığınmış bulunmaktadır. Bunlar ülkelerindeki iç savaştan kaçan Suriyelilerdir. Bunların en az 1 milyon civarında olanı savaşabilecek güçte ve yaştadır. Sadece ülkemizde bulunan sığınmacılardan yaklaşık bir milyon kişinin ülkelerinde kalarak inandıkları doğrular için mücadele vermeleri gerekir iken, neden biz Suriye’deki iç çatışmaya karşı tek başımıza mücadele vermek zorunda kalıyoruz?…

İşte kamuoyunun son günlerde sorduğu ve yanıtını istediği soru budur. Suriyeliler ülkelerinde kalıp mücadele etme yerine ülkelerini terk ediyorlar ve onların yerine biz neden uğraş veriyor, bu uğurda şehitler vermeye devam ediyoruz.?…

Bize göre üzerinde durulması ve doğru yanıtının bulunabilmesi gereken bir sorudur bu.

Özetle ülkemiz zor günler yaşıyor. Zor dönemeçlerden geçiyor. Bunların üstesinden gelebilmemiz için sadece ve sadece ülke geleceğini düşünerek birlik ve beraberlik içinde olmamız zorunludur. Bir kez daha yineliyoruz. Çıkış yolu, Atatürk ilke ve devrimlerine sımsıkı sarılmak suretiyle laik bir ülke olduğumuzu, içte ve dışta herkese kabul ettirmek gerekir.

Eğer bu yapılır, birlik ve beraberliğimiz sağlanır,  demokratik, laik sosyal hukuk devleti ilkesinden herhangi bir ödün verilmeyeceği, parlamenter rejimin tüm kurum ve kuralları ile devam ettirileceği anlayışı ile hareket edilirse, aşılamayacak hiçbir güçlük, üstesinden gelinemeyecek hiçbir zorluk söz konusu olamaz. Zira birlik ve beraberlik içinde hareket edildiğinde, gücümüzün nelere kadir olduğu son olarak kurtuluş mücadelesinde kendini göstermiştir.

Şimdi de kurtuluş mücadelesindeki ruh ve anlayışla hareket etmek suretiyle ülkemizin üzerindeki tüm kara bulutların gideceğine, aydınlık bir geleceğin bizleri kucaklayacağına inanıyor ve sağduyunun bu yolu göstermesini istiyor ve bekliyoruz. Çıkış yolu budur, bunu unutmamak gerekir…

 

Exit mobile version