Usta oyunculuğu ve yönetmenliğinin yanında eğitmenliği ve yazarlığıyla da öne çıkan Müjdat Gezen, son yıllarda birçok kitaba imza attı. Bir ömürden damıttığı “Yapabilirsin”, “Güle Güle Dünya Ben Burada Kalıyorum”, “Haddini Bil”, “Kendine Yalan Söyleme” gibi birbirinden güzel, daha birçok kitabında yaşamından kesitler, anılar ve dostlarından portreler sundu. Ülkenin hallerinden sanata kadar anıları, düşünceleri, deneyimleri ve gözlemleriyle dokuduğu kitaplarıyla okurlarını birbirinden ilginç yolculuklara çıkardı.
Müjdat Gezen, uzun bir süredir Cumhuriyet gazetesinde yazıyor. Bize ve geleceğe büyük bir armağan niteliğindeki yazıları okurken kendimizi keyifli bir sohbet ortamında buluyor; kâh gülüyor, kâh hüzünleniyoruz:
“Şimdi önünüzde bir tepsi baklava olsa, orada da on kişi olsanız… Başlasanız yemeğe. Baklava azalır mı, çoğalır mı? Ne saçma bir soru. Tabii ki azalır. Oysa paylaştıkça çoğalan tek bir şey vardır. Biz ona sevgi diyoruz. Sevgi paylaştıkça çoğalır. Üstelik baklavadan daha lezzetlidir. Çünkü baklavayı üç dört gün üst üste yiyin, sıkılırsınız. Sevgiyi her gün bölüşün, mutluluğunuz artar. Sevgi yücedir. Hiçbir tatlıya benzemez. Paylaşmak ve güzel, iyi şeyleri paylaşmak insana mutluluk verir. Bir yakınınızın başarısını paylaşmak, mutluluğunu paylaşmak insanı iki kat mutlu eder. Paylaşın. Ben öyle yapıyorum ve mutlu bir adamım.”
Müjdat Gezen, 1991 yılında Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ni (MSM) kurdu. Türkiye’de geleneksel Türk tiyatrosu eğitimi veren ilk kurum olan MSM, nitelikli sanatçı yetiştirme yolunu benimsedi. Türk tiyatrosu ve sinemasına birçok oyuncu kazandırdı.
Sahneye ilk kez 1953 yılında, henüz on yaşındayken, bir ilkokul piyesinde çıkan Müjdat Gezen, 1998 yılında adını taşıyan tiyatrosunu kurdu. Yüze yakın filmde, elli civarında oyunda, binden fazla radyo ve TV Skecinde rol aldı, bunların bir bölümünü yazdı ve yönetti.
Oyuncu olmak güzel de, hiç mi kötü yanları yok? Gezen, bu konuda şunları söyler:
“Zengin mesleği değildir ama kendi zengin meslektir oyunculuk. Ne olmak istersen o olursun. Ayakkabının altı deliktir ama kral rolündesindir. Hiç yalan sevmezsin ama politikacı rolü oynarsın. Çoğaltabiliriz örnekleri. Kötü yanına gelince kimin rol yaptığını hemen anlıyorsun. Kim samimi, içten, kim rol yapıyor, yalan söylüyor anlıyorsun. Mimikleri, tonlamaları, vücut dili ele veriyor o kişiyi. Oyuncu, deneyimlerine ve aldığı eğitime dayalı olarak bunları süzebiliyor. Öyle olunca da hayat zorlaşıyor. Adam kürsüde konuşuyor. Bakıyorsun mimiklerine, vücut diline “Yalan söylüyor şu anda” diyebiliyorsun. Çünkü böyle çok rol oynadın. Fark şu ki: Seninki roldü, onunki hayati bir durum. Çünkü seni yönetiyor. Hayatınla ilgili kararlar verebiliyor. Kötü yanı bu işte. Anlıyorsun.”
Ona göre, insan kendini geliştirmekle yükümlüdür. Bu yüzden yaşamı, sanat haline getirmeli, okumalı, araştırmalı, merak etmelidir. Ayrıca, insanın ilkeleri olmalıdır. Örneğin, satın alınmamalı, aptalların uydurduğu “Paranın satın alamayacağı şey yoktur” ve “Herkesin fiyatı vardır” gibi sözlere kanmamalı; onuruyla, kimliğiyle ve beyniyle yaşamalı, üretmeli, sevmeli, sevilmelidir…
Sokrates’in “Mutluluğun önündeki en büyük engel bilgisizliktir” sözünü, öğrencilerine benimseten ve yaşamı boyunca kendine rehber edinen Müjdat Gezen, daha güzel bir ülke umudunu hiç yitirmez:
“Dünyada, ülkemde hep iyi şeyler olmalı. Sabah iyi uyanmalıyız güne mesela. O gün çok sağlıklı ve iyi geçmeli. Dolar düşmüş, ekonomi çok parlak, kimse kimsenin aleyhinde konuşmuyor, adalet tamı tamına uygulanıyor. Hep güzel şeyler oluyor. Olamaz mı? Neden olamasın? Mesela Kanadalılar, Avustralyalılar, İsveçliler ve daha sayamayacağım pek çok ülke halkı yeni güne böyle uyanıyor. Bizde neden olmasın? Olacak. Bu sistem ilelebet böyle gidemez. Herkesi aşağılayan, hakaret eden, yargılayan, demokrasiden uzak, ekonomisi çökmüş bir ülke olarak mı kalacağız biz? Hayır. Öyle olmayacak. Bu da geçecek. Türkiye bir sabah yeni güne uyandığında her şey çok güzel olacak. Olacak bu.”
Türk tiyatrosunun emektarı Müjdat Gezen’in yazılarını, kitaplarını okuyun derim. Çünkü o, bir sanatçı sorumluluğuyla bıkıp usanmadan yazıyor, yazıyor, yazıyor… Yazdıkça düşündürüyor, gülümsetiyor, yolumuzu aydınlatıyor…