Coşkulu 1 Mayıs

İşçi Bayramı, yoğun katılımla, bayram tadında kutlandı 1 Mayıs İşçi Bayramı, Emek ve Dayanışma Günü, ilimizde yoğun katılımla, coşkulu atmosferde, bayram tadında kutlandı. Yoğun güvenlik önlemleri arasında düzenlenen kutlamalar, amacına uygun bir şekilde bayram havasında gerçekleştirildi. Aralarında Sendikalar, Meslek Odaları, Siyasi Partiler, Dernekler, Kadın Kuruluşları ve çok sayıda sivil toplum örgütünün yer aldığı kalabalık kitle […]

İşçi Bayramı, yoğun katılımla, bayram tadında kutlandı

1 Mayıs İşçi Bayramı, Emek ve Dayanışma Günü, ilimizde yoğun katılımla, coşkulu atmosferde, bayram tadında kutlandı. Yoğun güvenlik önlemleri arasında düzenlenen kutlamalar, amacına uygun bir şekilde bayram havasında gerçekleştirildi. Aralarında Sendikalar, Meslek Odaları, Siyasi Partiler, Dernekler, Kadın Kuruluşları ve çok sayıda sivil toplum örgütünün yer aldığı kalabalık kitle Maksim önünde bir araya geldi, Harbiye Caddesi boyunca ellerinde pankartlarla yürüyüş gerçekleştirdi ve miting alanı olan Selim Nevzat Şahin Anadolu Lisesi önünde buluştu.
Kardeşçe yaşamak için alanlardayız…
Halayların eksik olmadığı kutlamalarda düzenleme komitesi adına konuşma yapan DİSK Genel-İş Sendikası Hatay Şube Başkanı Yusuf Berkyürek; İnsanca çalışmak, hakça bölüşmek, kardeşçe yaşamak için 1 Mayıs alanlarında olduklarını vurguladı.
İşçiler, kamu emekçileri, emekliler, mühendisler, doktorlar, muhasebeciler, çiftçiler, köylüler, kadınlar, gençler, işsizler, barış savunucuları ve bu ülkenin bütün ezilenlerinin; emek, demokrasi ve hukukun, olağanüstü hal yönetiminin baskısı altında yok edildiğini savunan Berkyürek, şu anki iktidarın hukuk gözetmeksizin çıkardığı belirttiği kanun hükmünde kararnamelerle, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni devre dışı bırakarak anayasal düzeni hiçe saydığını dile getirdi. Demokratik hakları yok sayan, olağanüstü hal yönetimi altında Türkiye’nin, işçi sınıfı kazanımlarından ve değerlerinden uzaklaştığını, yandaş sendikalar eliyle sınıf bilinci ve sendikal haklarından uzaklaştırılmaya çalışıldığını söyleyen Berkyürek, şunlara değindi: “Sınıf sendikaların öncülüğünde taşeronluk sistemine karşı verilen güvenceli kamu istihdamı mücadelesi kamuda ‘personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımları’nın yasaklanması sonucunu doğurdu. Ancak başta belediyeler olmak üzere yerel yönetimlerde işçilerin haklı ve meşru kadro talepleri görmezden gelindi.
Yaklaşık 1 milyon işçiyi ilgilendiren taşeron şirket işçilerine yönelik düzenleme ‘kamu istihdamı kanun hükmünde kararname ile düzenlenemez’ talebimize rağmen yapıldı; eşitsiz ve ayırımcı sonuçlar ortaya çıktı güvenlik soruşturması ve sınav uygulamaları işçi kıyımına dönüştü. Kadroya ve belediye şirketlerine geçişlerde işçilerin geçişine engel teşkil edecek herhangi bir mahkumiyeti ya da cezası olmadığı halde arşiv araştırması/ güvenlik soruşturması gerekçesiyle işçilerin kamuya geçiş hakları engellendi. Anayasa’da belirtilen “suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” Kuralına ve masumiyet karinesine aykırı davranıldı.
Olağanüstü hal yönetimi altında kanun hükmünde kararnamelerde ve hukuksuz uygulamalarda suçsuz yere binlerce işçi işinden edildi. Kamuya geçişleri sağlanan taşeron şirket işçilerinin özgür toplu sözleşme hakları en az iki yıl askıya alındı. Bunlar yetmezmiş gibi Kamuda istihdam edilen taşeron işçiye verilen 52 günlük devlet ikramiyesi, Belediye Şirket işçilerine verilmeyerek işçiler arasında ayırım yapıldı.
Ekonomik kriz derinleşirken işsizlerin sayısı 6 milyona ulaşmış, işçiler üzerindeki vergi yükü kat ve kat artmış, neredeyse kanıksadığımız zamlar ücretlerimizi hızla eritmeye devam etmektedir.

Parası olanlar iyi sağlık hizmetlerine ulaşabiliyor …
2018’in ilk ayında en az 394 işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiğini, 2017 yılında ise 2006 işçinin çalışırken yaşamını yitirdiğini söyleyen Berkyürek konuşmasında şunları dile getirdi: “Grevler ve her türlü demokratik hak arayışı yasaklanıyor. İşçilerin toplantı ve gösteri yürüyüş hakkı yok sayılıyor. Kamusal hizmetler paralı hale geliyor, niteliksiz eğitim ve sağlık hizmetleri için para ödüyoruz. Parası olan ailelerin çocukları iyi eğitim olanaklarına; parası olanlar iyi sağlık hizmetlerine ulaşabiliyor. Toplumun ezici çoğunluğu ise yurttaşlık hakları olan nitelikli eğitim ve sağlık hizmetlerini alamıyor.
Memleketin dört bir yanına dağılmış olan üretici çiftçiye; destek ve gelir, yöre insanına düzgün iş sağlayan şeker fabrikalarının satışı yapılıyor. Anadolu’yu iş ile sendika ile hak ile hukuk ile tanıştıran kamu işletmelerinin özelleştirilmesi memleketin ışıklarını söndürecek, yoksulluğu ve göçü hızlandıracaktır. Neredeyse ülkenin tüm varlıklarını satma noktasına gelinmiştir. Tarihi ve doğal varlıklar, kentler , yaşam alanları yok ediliyor. Nükleer santraller geleceğimizi tehdit ediyor. Suyumuz, ağacımız , fidanımız kapitalizmin kar hırsına terk ediliyor. Kadınlara yönelik şiddet, cinsiyetçi ayrımcılık ve çocuk istismarı artıyor.
Kadınlara yönelik şiddet, cinsiyetçi ayrımcılık ve çocuk istismarı artıyor. Bu iktidar döneminde kadın cinayetleri %1400 artış gösterdi. KHK’lar ile işten atılan kadınların sayısı 25.000. Ayrıca kadınların esnek ve güvencesiz olan çalışma koşulları gittikçe zorlaştırılıyor. Kadınların giyiminden çalışmasına, kaç çocuk doğuracağına, nerelerde kahkaha atabileceğine, saat kaça kadar dışarda kalabileceğine, çalışıp çalışmayacağına, bineceği otobüslere kadar karışan ve kadınları eve hapsetmeye çabalayan bir iktidar var karşımızda. Kadın katillerini yargılamayan, iyi hal indirimleri ile koruyan bir iktidara karşı kadınlar sokakta mücadelesini yürütmeye devam ediyor.
Biz milyonlarız, biz kazanacağız …
Eğitimin muhafazakârlaştırılması ile beraber çocuklarımızın geleceği karartılıyor. Gün geçmiyor ki bir okulda, yurtta, kuran kursunda yaşanan bir taciz olayı ile uyanmayalım…. Çocuklarımızı koruyamayanlar 23 Nisan çocuk bayramında çocuklarımızın kıyafetlerini ‘müstehcen’ bularak gösterilerini yarıda kesip ağlatma cüretini kendilerinde buluyorlar. Bizler çocuklarımızın geleceğinin karartılmasına asla izin vermeyeceğiz.
Yedi yıldır yanı başımızda devam eden ve Suriye halklarını yerinden yurdundan eden Emperyalist vekalet savaşına hayır diyen barış savunucuları gözaltına alınıyor bir kısmı da hukuksuz bir şekilde tutuklanıyor. Sadece gazetecilik yaptığı için gazeteciler tutuklanıyor. Radyo, televizyon ve gazeteler kapatılarak halkın haber alma hakkı gasp ediliyor. Çocuklar ölmesin diyen Ayşe öğretmen altı aylık bebeği ile ceza evine gönderiliyor.
Halkın oyları ile seçilmiş siyasi parti eş başkanları, milletvekilleri ve Belediye başkanları hukuksuz bir şekilde tutuklanıyor ve ağır cezalara çarptırılıyor. Hukuksuzca tutuklanan Belediye Başkanlarının yerine Kayyumlar atanarak halkın iradesi gasp edilmektedir. İşçi sınıfı olarak bizler, yukarıda saydığımız bütün baskı ve yıldırma çabalarınızı daha fazla dirençle, daha fazla mücadele ile karşılık vereceğimizi buradan ilan ediyoruz. İşçiler, Kamu Emekçileri, Mühendisler, Doktorlar, Muhasebeciler, Çiftçiler, Köylüler, Emekliler, Esnaflar, Kadınlar, gençler ve işsizler; unutmayın biz bir araya gelirsek karanlık aydınlanacak! Zalimler yenilecek! Alın teri kazanacak. Biz Türkiye işçi sınıfıyız, biz milyonlarız. Biz kazanacağız.”
Mehmet ÖZGÜN

 

Exit mobile version