Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Garip Turunç

Çürüme Derindeydi, Daha Derine İndi

 

Geçen yıl (02-06-2024) bu sutunda; “ÇÜRÜMENİN RESMİNİ YAPABİLİR MİSİN ABİDİN ?!“ başlığı altındaki yazımda, ükedeki çürümüşlüğü İngiltere’nin ulusal şairi William Shakespeare’in “Hamlet’in Trajik Hikâyesi” adlı oyununda vurguladığı Danimarka Krallığı’nda yaşananları örnek alarak başlamıştım. Son iki haftadır, çok izlenen TV ekranları, çok satan gazete manşetleri, çok okunan ve kişiden kişiye paylaşılan iletiler; ”çürüme derindeydi, daha derin oldu“ diye bağır bağır bağırarak yazıp söylenenleri görünce, konuya tekrar dönüp son olaylarla ilgili bir değerlendirme yapmaya çalışacağım.

 

Türk edebiyatının usta kalemlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar, Osmanlı toplumunun çözülüş yıllarının krizlerini, katmanlı arka planlarla birbirine bağlayan özelliğiyle yansıttığı “Mahur Beste” adlı ramanında şöyle diyor :

 

“Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur. İnsan hayatında pek çok eksiklik ve zorluk zamanla aşılabilr. Bilgi eksikliği öğrenmeyle, yetersizlik çabayla, yokluk emekle giderilebilir. Ancak insanın içindeki değerlerin, vicdanın ve ahlakın bozulması tüm bunlardan farklıdır. Çünkü bu bozulma ; sadece birey değil toplumuda derinden etkiler. Bi yüzden, insanın en büyük sorumluluğu, önce kendine sonra çevresine karşı dürüst ve sağlam kalabilmektir. Çünkü insan bozulduğunda, kaybedilen sadece bir birey değil aynı zamanda insanlığa olan inançtır.”

 

***

Çağımızda Tanpınar’ın sözünü ettiği sorumsuzluk üreten bir saptırılmış bireysellik ve özgürlük anlayışı giderek insanlığı kuşatmaktadır. İyilik idealinden yoksun; yönü, ölçüsü ve ilkesi olmayan, maddeci, kişinin çıkar ve haz tutkusu nereyi istiyorsa oraya yönelten, gücü neye yetiyorsa onu yaptıran bir ahlak(sızlık) telakkisi bireysel ilişkilerden uluslararası ilişkilere kadar her alana yayılmakta; insanlığın binlerce yıllık kazanımları olan pek çok erdemi silip süpürmektedir. Bizde son zamanlarda üzerinde çokça konuşulan “ahlak-sız dindarlık” olgusu da bu anlayışın tezahürüdür.

 

İnsanlar yaşadığı toplumda siyasal, kültürel ve toplumsal konularda farklı tercihler ve farklı görüşlerde olabilirler ama inanan insanları bağlayan bir tek ilke vardır, o da ahlakilik ve doğruluk. Ancak yaşadığımız döneme dindarlar açısından baktığımızda hem toplumsal anlamda hem de siyasette derin bir ahlaki çürüme ve yozlaşmayla karşı karşıya olduğumuz gerçeğini görmemek mümkün değil. Çürüme öylesine derin ki devletin neredeyse bütün kurumlarında yaşanan kirliliği tarif etmek bile insana acı veriyor. Bir liste yapmaya kalksak, eminim yolsuzluğa, usulsüzlüğe bulaşmamış isim bulmakta bile güçlük çekeriz.

 

En son Yunus Emre Enstitüsü’nde yaşanan 400 milyon liradan fazla dolarlık yolsuzluk iddiaları nasıl bir ahlaki krizle karşı karşıya olduğumuzun en çarpıcı örneğidir. Türkçeyi ve Türk kültürünü dünya çapında tanıtma misyonuyla 66 ülkede 92 ofis oluşturup faaliyet gösteren enstitü’nın çift koltuklu ve çift maaşlı yöneticileri, “Türk dilini tanıtma etkinliğine gidiyoruz” diye Pekin, Paris, Roma, Berlin, Köln, Madrid, Kahire, Rio de Janeiro, Viyana’yı gezip, sahte faturalarla milyonlarca lira dolandırmış. Hem de yoksulların sesi, ezilenlerin ozanı, şiirsel Türkçeyi savunurken yaratan, “Bir garip ölmüş diyeler, Üç gün sonra duyalar, Soğuk su ile yuyalar, Şöyle garip bencileyin” dizeleri tarihe kazınan Yunus Emre maskesiyle yapmışlar soygunu. Gittikleri her yerde Türklere ve Türkçeye sevgi, sempati, ilgide en ufak bir ilerleme yok.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın talimatıyla başlatılan 6 milyon tutarında “naylon fatura” soruşturma kapsamında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Göktaş’ın eşi ve MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın oğlu Abdullah Kutalmış Yalçın’ın istifasının ardından 18 kişi hakkında yakalama kararı verildi. Bu kapsamda 11 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 8 kişi tutuklandı, 3’ü ise adli kontrol kararıyla serbest bırakıldı. Görevden alınan enstitü başkanı Şeref Ateş ise Almanya’ya kaçtı. Gözaltına alınan oğlu Enes Ateş tarafından kurulan şirketi devralan Selçuk Kaymakoğlu’na ait Han Kültürel Eğitim Danışmanlık isimli firmaya “sahte hizmet ifa tutanakları ve faturalarla” milyonlarca liralık ödeme yapıldığı belirlendi. Aynı firmadan, hiçbir piyasa araştırması, sözleşme ya da protokol dahi yapılmadan, doğrudan temin usulüyle uçak biletleri, konaklama ve araç kiralama gibi hizmetler alındığı anlaşıldı. Şirket tarafından vakfa toplamda 8.6 milyon liralık 21 ayrı fatura kesildiği, bunlardan 8 tanesinin ödemesinin “sahte hizmet ifa tutanaklarına” istinaden yapıldığı belirlenirken, vakfın toplamda bu şirkete 18 faturanın karşılığı olarak 6.7 milyon lira ödeme yaptığı tespit edildi.

 

Öte yandan 2023 yılı Eylül ayı itibarıyla aynı firmaya RTÜK tarafından son 1.5 yılda 6 ayrı ihale verildiği, bu ihalelerin toplam bedelinin de 9.2 milyon olduğu anlaşılmıştı. Şirkete, 6 Şubat depreminde adeta yerle bir olan Hatay’daki İSO Yaşam Kenti’nde düzenlenen “Çocuk Ve Medya Etkinliği’nin” ihalesi de 4,5 milyon TL karşılığında verilmişti.

 

***

Çürüme öyle bir boyutta ki, eskiden fikrine güvendiğim, ahlaklı entelektüellerden saydığım biri, geçen hafta yaptığım telefon görşmemizde yine bu konuları konuşurken “Çok da önemsememek lazım, sonuçta herkes biraz kirli” demişti. Mideme yumruk yemiş gibi hissetmiştim. İşler nerelere gelmiş diye düşünmüş, utanç duymuştum bu yorum karşısında.

 

Evet bir havuz var ve o havuzda herkes biraz kirli, herkes biraz yalancı, herkes biraz ahlaksız, herkes biraz çıkarcı, herkes biraz çapsız ama inanır mısınız hiçbiri itibarsız değil!

 

İşte içinde Cumhuriyet geçmeyen adına dedikleri bu “Yeni Türkiye” garabetin numaralarından biri de bu, ne yaparsan yap, rezil olup itibarını kaybetmeden yola devam edebiliyorsun!

 

Günümüzde “ahlaksız dindarlık” denilen sorunun kaynağı da kendini güçlü, denetimsiz hissetme duygusudur.

 

Kamu gücü kullanan herkes ve her kurum, “emanet edilen gücün özel çıkarlar için kötüye kullanılması” diye tanımlanan yolsuzlukla mücadele konusunda yasalar önünde sorumludur. Ama başta ülkeyi yönetenler olmak üzere ayrımsız herkes! Türkiye bir hukuk devleti ise tabii.

 

Ülkemiz hukuk devleti’ni de, “Dindarlar yolsuzluk yapmaz” güveni’ni de bu iktidar zamanında inanırlığını kaybetti.

 

Eskiden, “Ahlâklı olmak için dine ihtiyaç yok” diyen seküler çevrelere karşı dinsiz bir ahlâkın olamayacağını savunulurdu. Gariptir ki şimdi de, “Dindar olmak için ahlâka ihtiyaç yok” anlamına gelen bir “müslümanlık” anlayışına; iyi müslüman olmayı kılık kıyafete, formel ibadetlere, bazen de siyasi aidiyetlere indirgeyen zihniyete karşı ahlâksız dindarlık olamayacağını savunmak durumunda kaldık.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta partisi hakkında yaptığı “Partiyi ticarethaneye çevirenlere asla müsaade etmeyiz” uyarısı son derece önemli; siyasi tarih yazımına aşina olanlar bilirler ki, bugünlerin tarihini yazacak olanlar Erdoğan’ın bu uyarısına geniş yer vereceklerdir.

 

Pof. Dr. Garip Turunç – Bordeaux (Fransa) Üniversitesi ve İstanbul Galatasaray Üniversitesi Em. Öğt. Üy.

 

Bordeaux, Cuma 17 0cak 2025

 

 

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER