Daphne’ye Övgü

Antakyalı tarihçi Libanius’un sözüdür:  “Göklerin Tanrısı yeryüzüne inerse Daphne’de ikamet eder.” Libanius Antakya hayranıdır. Lakin O, Antakya’dan ziyade Daphne’yi yüceltir. Geçtiğimiz günlerde Antakya’ya Övgü adlı yapıtının Türkçe çevirisi geçti elime. Bir solukta okudum. Daphne’yi şöyle betimliyir: “Şehrimizin her karış toprağı aynı güzelliktedir, fakat fikrimi soracak olursanız batı kesimi diğerlerinden daha gözdedir. O kesimi görmeniz, ne […]

Antakyalı tarihçi Libanius’un sözüdür:  “Göklerin Tanrısı yeryüzüne inerse Daphne’de ikamet eder.”

Libanius Antakya hayranıdır. Lakin O, Antakya’dan ziyade Daphne’yi yüceltir.

Geçtiğimiz günlerde Antakya’ya Övgü adlı yapıtının Türkçe çevirisi geçti elime. Bir solukta okudum. Daphne’yi şöyle betimliyir:

“Şehrimizin her karış toprağı aynı güzelliktedir, fakat fikrimi soracak olursanız batı kesimi diğerlerinden daha gözdedir. O kesimi görmeniz, ne elzemdir bir bilseniz! Onu burada anlatmamla işiterek alacağınız haz, bizzat görerek deneyimleyeceğinizin ancak yarısıdır.  Şehrin ana kapılarını ardınızda bırakır bırakmaz sol tarafınızda türlüce bahçeler, eğlence yerleri, bolca su kaynakları, ağaçların aralarında saklanan ve tepelerine değin odaları bulunan konaklar sıralanır. Afrodit ve okçu oğlu için burası ne uygun mekândır! Birisi bu yolda yürüdüğünde her tarafında sayısız bağ-bahçeye, güzelim evlere, gül bahçelerine, bereketli tarlalara ve çeşmelere şahit olur; kişi bakışlarını, birinden bir diğerinin zevk içinde kavuşturduktan sonra, ayaklarını, eşsiz Defne’nin toprağına basarken bulacaktır. Şimdi şunu da kendi adıma belirteyim ki, Apollo musalarıyla birlikte gelip de övmedikçe Defne’ye şayan bir tasvir yapabilmek mümkün olmayacaktır. Sehrin kapılarında başlayıp dış mahallelerine doğru uzanan bu yolun şeklini sizlere ancak Homeros’un Athena’ya kuşandırdığı Aegis’in Püskülleri’ni hatırlatarak tasvir edebilirim. Bu yol ki dört bir yanı altından yapılmış bir şekilde başlar ve devam eder, yine her şeyiyle altunî Colophon’da ise son bulur.  Seyrine dalıp gidenler ilkin sıçrar durur neşeyle, havada bir kuş misali süzülüyorken burada olduğu için kendi kendisini takdire boğar. Zevke ve hayrete sevk eder gördükleri onu…..”

Bilinen söylencedir: “Zeus’un oğlu Işık Tanrısı Apollon, ırmak kenarında dolaşırken genç ve güzel bir kız görür. Bu eşsiz güzelin adı Daphne’dir. Daphne, Apollon’un içinde arzular uyandırır, onunla konuşmak ister. Fakat Daphne, Apollon’un içinden geçenleri anlamıştır. Konuşmaya başlar ve kaçar. Apollon, Daphne’yi kovalar. Çapkın Tanrı bir yandan da “Kaçma, seni seviyorum” diye bağırır. Daphne ise Tanrılarla sevişen kadınların başlarına neler geldiğini bildiği için korkuya kapılır ve kaçmaya devam eder.

Apollon’a gelince, bu periyi mutlaka yakalamak istemektedir. Aralarındaki mesafe iyice kısalır ve bir an gelir ki Daphne Apollon’un sıcak nefesini saçlarının arasında duyar. Artık kurtuluş olanağının kalmadığını anlayan güzel Daphne birden durur ve ayağı ile toprağı kazıyarak şöyle bağırır: “Ey toprak ana!… Beni ört, beni sakla, beni kurtar.” Bu içten yalvarış üzerine Daphne, organlarının ağırlaştığını, odunlaştığını hisseder. Göğsünü gri bir kabuk bağlar. Kokulu saçları yapraklara dönüşür, kolları dallar halinde uzar, ayakları kök olup toprağın derinliklerine dalar. Bir defne ağacı oluverir. Bu manzara karşısında şaşıran Apollon, Daphne’nin ağaç oluşunu üzüntüyle izler, sonra ona sarılır ve sert kabuklar altında hâlâ çarpmakta olan kalbinin sesini duyar.

“Daphne!” der. Bundan sonra sen Apollon’un kutsal ağacı olacaksın. O solmayan ve dökülmeyen yaprakların başımın çelengi olacak. Değerli kahramanlar, savaşlarda zafere ulaşanlar hep senin yapraklarınla alınlarını süsleyecekler, şarkılarda, şiirlerde adımız yan yana geçecek.”

Çok şey yitirmesine rağmen, Defne, doğa, tarih ve kültür zenginliği ile turizm bakımından hala eşsiz bir hazinedir. Dünyada çok az yer Defne kadar uzun ve zengin bir tarihin izlerine sahiptir. En eski uygarlıkların izleri, anıtları Defne topraklarındadır. 1930’lu yıllarda Defne’de kazılar yapılmış ve birçok yapıt gün yüzüne çıkarılmıştı. Gün yüzüne çıkarılan bu yapıtlar, bir sanat mabedi olan Antakya Arkeoloji Müzesi’nin zengin koleksiyonunu oluşturmaktadır. Roma- Bizans dönemine ait olan bu mozaiklerde Mitologya anlam bulmakta, egzotik nice öyküyü kulağımıza fısıldamaktadır.

Eski Yunan ve Roma tanrılarının uğramadan edemedikleri hatta balaylarını geçirdikleri bir mekandır Defne.

İS. 44 yılında Olimpiyat oyunlarını düzenlemek hakkını Antakyalılar almışlar ve ilk olimpiyatlar Daphne Olimpiyat Stadı’nda düzenlenmiştir.

Daphne’nin kuruluşu Antakya’nın kuruluşundan daha eskilere dayanır. Hatta Antakya’dan, “Daphne yakınındaki şehir” diye söz edilirdi.

Apollon adına adanmış ormanı, çağlayanları, uygun iklim koşulları ve yemyeşil doğası ile ünlenen Daphne, zenginlerin villalarının bulunduğu seçkin bir yerdi. Daphne’ye 60 metre eninde çift sütunlu (dünyanın en uzun çift sütunlu yolu) bir yoldan gidiliyordu.

Defne’yi Defne yapan, Defne’ye ruhunu veren, Defne’nin kendine özgü kültürüdür, demokrat birikimidir, eşsiz coğrafyasıdır.

Defne, insanların barış kültürü içinde, sevgi ve dostluk ortamlarında bir arada yaşadıkları ender mekânlardan biri.

Bence, Defne adının öncelikle kültür-sanat alanında öne çıkması gerekir.

Antropolog Neval Çizgen “Kent ve Kültür” adlı yapıtında: “Kent imgesinden anlaşılan, o kentin güzel görünümüyle yaşam tarzıdır. Sokakları, caddeleri, parkları, heykelleri, kütüphaneleri, halkın bir arada bulunduğu mekânları, insanların giyim ve davranış biçimleri, kentin mimarisi bize bir görüş ve duyuş verir. Biz böylece bir kenti sever ve onunla bütünleşir veya ondan nefret ederiz. O kentin bizim içimizdeki izdüşümü, çağrışımları bizi aşka davet eder veya etmez. Bir kenti sevmek insanlarıyla, yaşam biçimiyle ilgilidir.” diyor.

Defne bizimdir. Defne’mizi seviyoruz. Defne’mizin tarihine, sanatına, kültürüne, eğitimine, çevresine, doğasına, mimarisine hizmet etmek temel görevimiz. Defne, ancak böyle bizim olur.

Daha çağdaş, daha yaşanılır bir Defne dileği ile..

Exit mobile version