Defne için fırsatı kaçırdık…

Betonu ve zifti tercih ettik… “Defne ilçesi Uğur Mumcu Meydanı’nda çıkan eşsiz Roma mimarisi ile o mimariye ekli görkemli mozaiklerin ‘bulundukları yerde ergilenebileceği bir proje’ olsaydı eğer, bu alan, kent turizminin belki de en çok kazanan-kazandıran adreslerinden biri olabilirdi, ama… Şimdi beton ve asfalt bir meydanımız var! Bahse konu adres ise kayıplarda…” diyen haksız mı? Birçok […]

Betonu ve zifti tercih ettik…

“Defne ilçesi Uğur Mumcu Meydanı’nda çıkan eşsiz Roma mimarisi ile o mimariye ekli görkemli mozaiklerin ‘bulundukları yerde ergilenebileceği bir proje’ olsaydı eğer, bu alan, kent turizminin belki de en çok kazanan-kazandıran adreslerinden biri olabilirdi, ama… Şimdi beton ve asfalt bir meydanımız var! Bahse konu adres ise kayıplarda…” diyen haksız mı?

Birçok seyyahın kaleminden birçok şehir için birçok şey okuruz! Ama bugüne dair başlığımız ‘müze şehirler’ olsun ve buna dair kelimelerin sahibinde kısa bir mola alıp, söylenenlere bakalım.
“Hiç yurt dışına çıkmamış biri bana ‘İlk hangi ülkeye gideyim?’ diye sorduğunda, cevabım çok net… İtalya! Seviyorum ben bu ülkeyi. İtalya, Avrupa’da gördüğüm ikinci ülkeydi ama, her yönüyle gönlümde ilk sırada. Tarih kokan şehir başkent Roma’nın bunda büyük bir payı var elbette. Batı medeniyetinin kalbi Roma, tek kelimeyle tam bir açık hava müzesi.”
Devamı var bu kelimelerin…
“Senelerce Kadim Roma İmparatorluğu’nun başkentliğini yapan kent, tıpkı İstanbul gibi yedi tepe üzerine kurulu. Güzel sokaklarını dolaşırken şehrin, tarihin tam olarak göbeğinde yer alıyorsun. Hangi köşesine gidersen git, neresinde kaybolursan kaybol, görkemli tarihi kalıntılar, kalabalık meydanlar, etkileyici yapılar, şahane heykeller ve çeşmeler çıkıyor karşına. Şehrin harika bir planı var. Izgara şeklinde dizilmiş caddeleri bir yerde diğerleriyle kesişip, her biri insanın ağzını açık bırakacak güzellikte heykeller ve anıtlarla süslenmiş meydanlara açılıyor.”
Roma’nın anlatılan tarihi kadar derin bir tarihi, Kudüs’ün hayranlıkla izlenen kutsallığı kadar eşsiz bir Tanrısal ezgisi olan Antakya ve Defne alanları için de ‘müze şehir’ ifadesini kullansak olur mu? Vatikan tarafından 1963 yılında hac yeri olarak kabul edilen Saint Pierre Kilisesi ile Roma ve Kudüs kadar ayrıcalıklı bir yer olan kadim toprakların bu ara başlığı için geç mi kaldık yoksa? Belki de geç kaldık! Hem de çok geç kaldık! Sahi, “Defne ilçesi Uğur Mumcu Meydanı’nda çıkan eşsiz Roma mimarisi ile o mimariye ekli görkemli mozaiklerin ‘bulundukları yerde sergilenebileceği bir proje’ olsaydı eğer, bu alan, kent turizminin belki de en çok kazanan-kazandıran adreslerinden biri olabilirdi, ama… Şimdi beton ve asfalt bir meydanımız var! Bahse konu adres ise kayıplarda…” diyen haksız mı?
-ANKARA PROJESİ-
Eldekinin ‘geç kalınmışlığında’ dururken, Ankara’dan buna dair yansıyan bir haber, neyi ‘ne kadar’ kaçırdığımızın detaylarını paylaştı bizlerle. Nasıl mı?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde, Çankaya Köşkü’nde Kültür ve Sanat Politikalar Kurulu toplantısının başkanlığını yaptı. İlk kez toplanan Kurul’da, Türk kültürünü dünyaya tanıtacak projelerin üretilmesini isteyen Erdoğan, bunun için girişimcilerin teşvik edilmesinin önemini vurguladı. Erdoğan, Kurul’dan, müze ve kütüphanelerle ilgili yeni bir düzenleme yapılmasını da istedi. Bu çalışmanın İstanbul’dan başlatılması talimatını veren Erdoğan, “İstanbul’un müze şehir olması için gereken adımlar atılsın” ifadesini kullandı.
-GÖREVİ-
Cumhurbaşkanlığı sistemi ile oluşturulan yeni yapıda birçok şey değişirken, yeni teşkilatlar da oluşturuldu. İşte bu yeni oluşumlardan biri de Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu. Kurul, son düzenleme kapsamında, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile aynı alanda çalışacak. Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu, Türkiye’nin sosyal, kültürel ve sanatsal gelişimini takip ederek raporlayacak. Hazırlanan raporlar ile Türkiye’nin kültür ve sanat alanında gelişimini hızlandırarak yeni bir ivme kazandıracak. Bu anlamda oluşturulan Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu’nun, Türkiye’yi ileri bir aşamaya taşıması hedefleniyor. Müze Şehirler Projesi de bu hedeflemenin öncü ayaklarından birisi olarak kabul ediliyor. İstanbul ile başlayan çalışmanın hangi şehirlerle devam edeceği ise henüz net değil!
Peki, ‘Müze Şehir’ olmak için umut eden Antakya ve Defne özelindeki coğrafyanın buna dair şansı nedir diye sorsak mı?
-HİKAYESI EKSİK!-
Ankara’daki son toplantıyı kısa ve oldukça net ifadelerle değerlendiren bir turizmci, konuyu Antakya ve Defne bağlamında ele alırken, çarpıcı tespitlerde bulundu. İşte o kelimeler…
“Bir yerde okumuştum… Şöyle der orada: “Yepyeni bir şehri keşfetmenin bir sürü yolu var. Sokaklarında plansızca kaybolmak, lokal biriyle tanışıp orada yaşayanların hayatını deneyimlemek, mutfağının tadına bakmak, şehrin belli başlı noktalarını ziyaret etmek ve elbette müzelerini gezmek.”
Bu kenti keşfetmenin bir yolu mu? Belki çok eskiden olabilirdi, ama şimdi yok! Bu olumsuz bir bakış açısı değil! Kaçamadığımız gerçeğimiz! Sizin ara ara yaptığınız bir haber var, ‘dünyanın ışıklandırılmış ilk caddesi’ diye! Şimdiki durumu ne? Ne kalmış ondan geriye? Aslında buraya oldukça fazla turist grubu getiren biri olarak şunu söyleyebilirim ki, ‘eski Roma kenti’ diye anlattığımız bu şehirde bir şeyler görmek isteyenlere kent içinde buna dair hiçbir şey gösterememek kötü aslında. İşte o bahsi geçen ‘müze şehir’ ifadesi de buna dair! Bu kenti bir ‘müze şehir’ yapabilecek kadar kaynak varken, bunları kullanamamak neyin karşılığı sahi? Bugün hala, ‘eski kenti kapatan Vakıf İşhanı yerine ne yapılsın’ tartışmasındayız. Sahi, eski kenti kapatan tek beton yapı o mu? Diğerleri ne olacak? Taş ve ahşap evlerin dar sokaklarının yorgun, ama bir o kadar da hikaye dolu görselinin önüne demir ve çimentodan kocaman bir perde çeken diğer yapılar ne olacak?
Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu’nun ‘Müze Şehir’ konseptine İstanbul ile başlaması doğal bir durum. Ama diğer kentler içinde burası olur mu, bilmiyorum. Olmaz herhalde! Çünkü bu kent kendisine inanmayan bir kent. Bu kent, ona inanmayanlarca yönetilen bir kent. Bahsettiğiniz gibi… Defne’de çıkan onca tarihin üzerine bugün beton ve zift dökenler, trafiğe çözüm bulduk diye övünüyorlar, ama… Aslında bu coğrafyadaki en cazibeli adresi bu kentin turizmine katamadıkları için yas tutmalılar. Hayal edin sadece… O meydanı çevreleyen kafelerin, restoranların, esnafın, keşfedilen eski Roma’ya bakan binlerce yıllık manzaraları ne büyük bir ticari değer yaratırdı kim bilir. Bence bu kayıp için biraz düşünsün herkes. 3-5 araba daha hızlı ilerleyecek diye apar topar hızlandırılan yol yapım çalışmalarına neyi kurban verdiklerini herkes çok iyi düşünün. Çünkü bu kent en büyük gelir hanesini her geçen sene sıfırlıyor. Turizm, düşen kalitesi ile beraber, kaybediyor. Benden söylemesi…” -Tamer Yazar-

Exit mobile version