Tescili yapılarak koruma altına alınmış kaç ev var? Tescili yapıldığı halde kaderine teslim kaç ev var? Peki ya ‘bir gün’ denilerek sıraya konmuş, ama sırasını bekleyemeyecek durumda kaç ev var?
Çok sayıda tescilli ve eski yapının yer aldığı doğu Antakya’da, bu değere sahip her bir eve ulaşmak da, ulaşıp kurtarmaya çalışmak da zor. Zor olduğu kadar da külfetli. O yüzden, adımlar tek tek atılıyor. Atılan her bir adım ise daha fazla evi geride bırakıyor. O bırakış mı? Yok oluş oluyor… Bazen de unutulanlar adına birer çöküş oluyor…
-Dünün roması mı?
Richard Sennett; MIT, London School of Economics ve New York Üniversitesi gibi önemli noktalarda dersler vermiş bir isim. Şehirlerin insanlar üzerindeki etkisini anlatırken, dünün Roma’sını resimlemiş, Atina şehirlerinin görkemine işaret etmiş ve demiş ki… “Atina şehri, kendi kuruluşunu anar ve tanrılarına saygısını ifade ederdi. Atina’nın kuruluşu, bizatihi uygarlığın barbarlık üzerinde kazandığı zaferle eşanlamlıydı…” Bunu derken de, kentin bir medeniyet alanı olduğuna gönderme yapmış. Kentin imarından övgüyle söz etmiş. Mimari nesnelerin insan üzerindeki etkisini ise şu kelimelerle vurgulamış… “Ama bir Romalı olarak avare avare dolaşmazdınız. Büyük binalar size bunların önünde kendinize çeki düzen vermeyi buyururdu adeta.” Peki, biz kendimize ne kadar çeki düzen veriyoruz, dünün Roma kenti Antakya’nın bu dün kokan evlerinin önünden geçerken? Onlara saygımızı ne şekilde sunuyoruz? Bize anlattıkları hikâyelerin yorgun fisıldayışlarına ne kadar kulak kabartıyoruz? Belki de saygı duymamızı gerektirecek halleri yüzündendir bunlar! Peki, onları bugünkü hallerine getirenler de bizler değil miyiz?
-İskeleler-
İtalyan Yazar ve Romancı Italo Calvino’nun Görünmez Kentler’de belirttiği gibi… “Kentler; anıların, arzuların, bir dilin işaretlerinin takas yerleridir.” Antakya adına takas edilecek ne kaldı tartışması için geç mi kaldık? Bilinmez… Ama sokak aralarında sıklıkla gördüğümüz restorasyon çalışmaları ve buna dair inşaat iskeleleri, ‘hala biraz umut var’ dedirtiyor.
-Hızlı başlamıştık!-
Aslında, o umuda dair oldukça hızlı başlayan bir süreç de yaşanmadı değil! Kentin gelişimine ivme sağlamak ve çözüm bulmak amacıyla, 2008 yılında “Hatay Kentsel Ölçekte Markalaşma Stratejisi” toplantısı gerçekleştirilmiş, bu toplantıda, Hatay’ın tanıtılması amacıyla “Hatay Marka Kent Eylem Planı” dahi hazırlanmıştı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından gerçekleştirilen 25 Şubat 2009 tarihli toplantıda ise bir dizi kararlar alınmış ve kurulun görüşü alınmadan, sit ve arkeoloji alanı içerisindeki yapılara inşai ve fiziki müdahalede bulunulmaması gerektiği belirtilmişti. En önemlisi de… Antakya Belediyesi’nin 2 Temmuz 2010 tarihinde almış olduğu bir kararda, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası’nın 13. Maddesi’ne dayanarak Antakya Belediyesi bünyesinde Koruma, Uygulama ve Denetim Bürosu’nun (KUDEB) kurulduğu ilan edilmişti. Peki, bunca ‘çabanın’ karşılığında Antakya ‘bugün’ niye bu halde? Çöküş ve kirlenme niye azalmadı?
Tamer Yazar