Deprem sonrası Antakya trafiği, malum. Yetkililere sormadım ama sormam halinde alacağım cevabı üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyorum. Zaten ben sormasam da sorulmuş ve cevabı alınmıştır. Benim meramım farklı.
İster şehir içinde, ister çevre yollarında olsun, araba kullanmak için çelik gibi sinirlere sahip olmak gerek. Kaza geçirmeden atlatılan bir günün akşamında eve girdiğinizde, adı sanı konmamış bir zafer, bir ödül kazanmış gibi hissediyorsunuz kendinizi. Sürücülerin çoğunun sinirleri bozuk. Onlara sorsanız haklı / haksız sıralayacakları pek çok sebep var. Çoğunda, varılması hedeflenen yere giderken anlamsız bir telaş. Sanırsınız ki o anda yapılmak istenen iş veya eylem, en sonuncusu… Ve o yapılınca rahatlanacak, huzura erişilecek, her şey bitecek. Oysa değil tabii. Bekleyen onlarca, yüzlerce benzer iş var. Trafik kurallarına riayet eden insan sayısı çok azalmış. Hemen hemen her gün yollarda, kazalara tanık oluyorsunuz. Çoğu maddi hasarlı ama bazen ölümlü olduğu da görülüyor.
Çevre yollarında zaman zaman emniyet (=güvenlik) şeridi ihlal / işgal ediliyor. Sürücüler hatalarının farkında. Gidebildikleri kadar yol kat etme ve bir an önce şeritten çıkma, şeridi terk etme derdinde oldukları için araçlarını yüksek hızda kullanıyorlar. Ondan sonra gelsin kazalar! İnsanın en çok canını acıtan, bazen bile bile size haksızlık yapılması. Dar bir yolda park eden bir araba oluyor. Arabanın içinde, koltuğunda bir sürücü, cam açık… Ayakta başka biriyle konuşma halinde. Kornaya basıp uyarıyorsunuz; ayakta olan ve şoförle konuşan kişi, yerinden bir milim oynamıyor. Bırakın oynamayı, göz teması kurmuyor, yüzünüze bile bakmıyor. İnip konuşmaya kalkışsanız… ne olacağı belli! Motorlu kuryelere de (kısaca moto kurye) çok dikkat etmek gerekiyor. Hatalı sollamalar, sağlamalar, trafik ihlalleri gırla. Yayalar da tuhaf şeyler yapıyor. Elinde cep telefonu olan bir yayaya yol veriyorsunuz. Karşıdan karşıya geçerken, yolu bitirmeden, yarısındayken telefon ekranına bakmaya başlıyor. Oysa eylem henüz bitmedi ki! Sana yol veren ve önünden geçtiğin aracı sağlayan bir motosiklet, hatta başka bir araç olabilir.
Deprem nedeniyle, şehir içindeyken zoraki yerini terk edip çevre yola taşınan bir market. Önünde devasa bir park alanı. Tebrik / takdir ettim adamları. O kadar büyük bir park alanı yapılmış ki… aynı anda 40-50 araba, iki sıra halinde park edebilir. Tabii, iki sıra park eden arabalar arasında da şimdilik sınırları henüz tam çizilmeyen hayali bir yol, hayali bir giriş ve hayali bir çıkış… Market alışverişi için alana girip park ettim. Alışverişi yaptım. Çıkma zamanı. Hayali çıkış, başka bir araba tarafından kapatılmış. Sürücüsü, içinde. “Yol ver,” diyorum göz teması kurarak, “çıkacağım” anlamında nazikâne el kol hareketiyle. Kafasını sallıyor ve beni başka yerlere yolluyor. Gidiyorum gerçekten başka bir tarafa. Park halindeki başka arabaların arasında, dolaş babam dolaş! Zor bela terk ediyorum alanı.
Son zamanlarda bir moda. Sadece Antakya’da değil, başka yerlerde de görüyorsunuz. Hareket halindeki bir arabanın sürücüsünün gözleri bir yolda, bir cep telefonu ekranında. Bence bu şekilde tespit edilen sürücülerin cezası çok ağır olmalı. Eğer gerçekten ekrana bakmayı gerektiren bir durum varsa, arabayı çek sağa. Bak, bakacağın kadar!
Aralık 2024, Eskişehir