Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Garip Turunç

 Depremde Kalp Yarası Alan Antakya’mız

Hayatımız duralı tam 20 ay oldu. Birçoğumuz hâlâ bir felaket küresinin içinde sallanıyoruz. Yaşadığımız bu kürede yıkıntı var, enkazlar var, toz duman var, çadırlar var, konteynerler var, soğuk, çaresizlik, ölüm, acı var! 85 milyonun başı dönüyor sarsıntıdan. Hayatını kaybeden canlarımızın, iki yıldır hâlâ bulunamayan kayıplarımızın, evsizlerimizin, öksüzlerimizin, yerle bir olan şehirlerimizin ve kaybolan kültürel mirasımızın acısı bir taraftan kalbimizi ince ince oyarken, diğer taraftan her gün felaketin başka bir boyutuyla, başka bir skandalla yüzleşip travmatize oluyoruz. Topluca nefes alamaz hale geliyoruz…

 

Babaocağı Antakya’mda iki haftadır izlediğim manzara ürkütücü. Depremin vurduğu diğer hiçbir kentte olmadığı kadar ürkütücü. Her şey yerle bir olmuş görünümünde… Mahallemde evlerimizin bulunduğu sokaklar yok olmuş. Șehir merkenizinde tarihi Meclis binası, Camiler, Kiliseler, Sinagoglar yok olmuş. Hataylı hemşehirlilerimin neredeyse üçte biri başka kentlere göçmüş. Geriye kalanların bir bölümü çadır veya konteynir kentlerde, bir bölümü bağevleri ve köylerde. Çocukluğumun, gençliğimin şehri Antakya merkezinde Köprübaşı’nda, Armutlu ve Elektrik mahallelerinde hummalı bir çalışma var. Kamyonlardan durmaksızın beton dökülüyor. Oraya yakın, ağır hasarlı binalar yıkılmış, yerine yeni binalar yükseliyor.

 

Hatay’ımı, kentin kalbi Antakya’mı görenler, bu kentin ayağa kalkması için olağanüstü bir çabanın yeterli olmayacağını anlar. Bir seferberlik, olağanüstü çabanın da ötesinde bir daynaşma gerekiyor memleketimi ayağa kaldırabilmek için. Sadece, geri kalan yıkılmsı gereken binaların bütünüyle yıkılmasının, kentin molozdan temizlenmesinin ne kadar zaman alacağını tahmin edebilmek bile güç. Zira bir cadde, bir sokak, bir ilçe değil sözünü ettiğimiz yıkıntı. Bir kent, koca tarihi bir kentin ayağa kaldırılması gerekiyor; yeniden küllerinden doğması gerekiyor.

 

Bu şehir bizim .! Bu yollar. İpek halıyı andıran bu coğrafya bizim. Bu koku, bu rüzgar, bu yağmur. Bu özlem bizim.

 

6 Şubat’ta kaybettiğim yengeme, yeğenime, eşi ve 16 yaşındaki cocuğuna, akrabalarıma, arkadaşlarıma, ailelerine ve canımız, ruhumuz, toprağımız Antakya’ya…

 

Biz bu topraklarda doğduk, bu topraklarda yoğrulduk, ilk yürüyüşümüzü bu topraklarda yaptık, baharımızı sonbaharımızı burada geçirdik, burada ağladık, ilk kahkahamızı, ilk oyunumuzu bu topraklarda oynadık.

 

Atalarımız, dedelerimiz, köklerimiz, aslımız, nefesimiz bu topraklar, bu göğün altında yağmurlarda ıslandık, bu güneş altında ısındı yüreklerimiz.

 

Bu şehir, ilk meleğin ve son meleğin yeryüzüne açılan kapısıdır.

 

Binlerce rengarenk ağacı, binlerce çiçeği ve binlerce kuşuyla adını varlığın ve yokluğun adından alır.

 

Ne bu şehir bizsiz yaşayabilir, ne de biz bu şehirsiz yaşayabiliriz.

 

Ah güzel aynamız. Ah paramparça aynamız.

 

Ne kadar değişirsen değiş, sen biziz ve biz de sen.

 

Seni kalbimizin en özel köşesine koymuştuk, orada sakladık, biz büyürken orada sen de büyüdün.

 

O köşede artık hiç kapanmayacak bir yara var ve her parçan sensiz geçen her gün daha derine saplanıyor.

 

Ah küçük vatanımız, ah dünyalara sığdıramayacak kadar sevdiğimiz.

 

Bize varlığınla da yokluğunla da öğrettiğin onca değeri kazıdık zihnimize.

 

Senin olan her şey zihnimizde, aktaracağız nesilden nesile.

İnanıyoruz ki bu toprakların kalbi yeniden atacak.

 

Dallardaki yapraklar, defne ve portakal ağaçları eskisi gibi her esintiyle dans edecek ve gelmiş geçmiş tüm medeniyetleri kucaklamaya devam edecek.

 

 

Pof. Dr. Garip Turunç – Bordeaux (Fransa) Üniversitesi ve İstanbul Galatasaray Üniversitesi Em. Öğt. Üy.

 

Antakya, Cuma 27 Eylül 2024

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER