Bize kendimizi kötü hissettirmeyiniz lütfen. Deprem bölgesinde olmak zaten yeterince sıkıntı çekmek demek bir de önümüzdeki seçimin yurt genelindeki sonucunu bizlerin üzerine yüklemeyiniz. Bizi bizle bırakınız ve kendi şehirlerinize sahip çıkınız. Kendi şehirlerinizde istediğiniz adayı başkan yapınız. Bu hafta hiç yazı hazırlamak gelmedi içimden. Hangi konuya baksam, 6 Şubat gerçeği ile karşılaştırdığımda anlamsız kaldı. Ama deprem bölgesinde bir süredir devam eden ağaç kesimleri ve ardından gelen Cumhurbaşkanı’nın Hatay’daki açıklamaları bilgisayarın başına oturttu beni. Bilen okuyucularımız için tekrar olacak ama ben depreme kadar Antakya’da yaşayan, depremde kayıpları olan depremzedelerden biriyim. Şanslıyım Ankara’ya taşınabildim orada kendime yeniden bir hayat kurma fırsatı yakaladım. Belli bir yaştan sonra yeni bir hayat kurmak elbette çok zor ama şikâyet etmeye hakkımız yok; çünkü bu şansı olmayan onlarca insan tanıyorum. 6 Şubat’ın yıldönümünde dostlarımızla birlikte olmak için şu sıralar memleketteyim. Öncelikle bir süredir deprem bölgesinde kesilen ağaçlar ile ilgili birkaç sözüm var. İklim gazetecisi olarak dünya kaynaklarının sürdürülebilir olması konusunda, uzmanların yönlendirmesiyle elbette, hazırladığım yazıların temel konusu doğayı korumak. Doğayı korumak denilince de 7 den 70 e ilk akla gelen ağaçların varlığıdır doğal olarak. Özellikle de zeytin ağaçları. Her ne kadar uygulanmasa da zeytin ağaçları için yasa bile var ülkemizde. Ve ülkenin birçok yerinde ağaç katliamı yaşanıyor maalesef başta madencilik alanlarının çoğaltılması amacı ile. Elbette karşıyız ağaçların kesilmesine. Ama deprem bölgesinde değil. Evet deprem bölgesinde değil. Çünkü çocuklarımızı ağaç gölgesinde büyütemeyiz bizler. Çünkü kışın ortasında ağacın altında uyuyamayız. . Depremde kaybettiklerimize yas tutmak için uygun ortamlar değiller zeytinlik alanlar. Çünkü ağaçlık alanlar geleceğimizi kurmak için yeterli değil bizler için. Evlatlarımızın üniversite sınavlarına hazırlanabilmesi için biz depremzedelerin eve ihtiyacı var. Lütfen empati kurmayınız. Üzülmeyin sizin suçunuz değil ama o empati kurulamıyor. Yetkililerin söylediği gibi zeytin ağaçlarının olduğu hazine arazileri zemin olarak en sağlam yerler ise evlerin yapılacağı yerler, biz buna inanmak zorundayız. O alan vatandaşın elinde ise, vatandaş o alanı devlete vermek zorunda. Depremzedelerle empati kurmaya çalışan sizler de biz vatandaşlara saygı göstermek zorundasınız. Ağaçları koruyamadık diye evimiz olsun, hayatımızı yeniden kurmayı istiyoruz diye bize kendimizi suçlu hissettiremezsiniz. Gelelim Sayın Erdoğan’ın Hatay’da yaptığı açıklamaya. Duymayan kalmadı sanırım ama varsa bir kez daha yazayım buraya; “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı” dedi. “Hizmet almak istiyorsanız, bize oy vermek zorundasınız” demek bu. Ve bu açıklamanın hemen ardından yüzlerce ses yükseldi. Gerek partililerden, gerekse bireylerden. “Bu tehdide boyun mu eğeceksiniz?”…. Cumhurbaşkanı’nın bu cümlesi ile bizler yeterince baskı altındayken bir de siz deprem yaşamayıp duygularımızı anlamaya çalışmak için empati kuranlar, bizleri kendimize kötü hissettiremezsiniz. “Bu tehdide boyun mu eğeceksiniz?” diye soramazsınız. “Bu tehdide boyun mu eğeceksiniz?” diye sorup bir tehdit de sizler yapamazsınız. Hiç kimse bizi tehdit etmesin. Depremden sonra yapılan Mayıs seçimlerin de de yaşadık bunu. Hatay’da iktidar partisine verilen oylar sebebi ile yapılan yardımlar haram edildi bize. Çoluğumuza çocuğumuza beddua edildi. Yine söylüyoruz gönderin hesap bilgilerinizi paralarınızı iade edelim beddua sahiplerine. Empati kurmaya çalışmanız elbette çok değerli biz Hatay’daki ve diğer depremzedelerle. Ancak mümkün değil yaşadıklarımızı hissetmeniz, yaşadıklarımızı anlamanız. Ama belki şunu anlayabilirsiniz. Bakın bizim meselemiz siyaset üstü bir mesele, bizim meselemiz çocuklarımızın hayatta kalması meselesi. Kaybettiğimiz canlarımızın ardından hayatta kalanları korumak zorundayız. Evlerimizin yok olduğunun ne demek olduğunu anlayamazsınız. Biz şanslı olanlar başka şehirlere gittik, kendimizi hazır hissettiğimizde şehre gelip ancak 2-3 gün kalıp kalbimiz acıyarak geri dönüyoruz. Burada yaşayan dostlarımızı geride bırakarak. Çocuklar üşüyor, çocukların can güvenliği yok, konteyner okuldan prefabrik okuldaki tuvalete giderken kaçırılmaya teşebbüs edilen çocuklarımız var. Çadırlarda tacize uğrayan kadınlar var. Bizim korunmaya, kendimizi güven altına almaya, bizim eve ihtiyacımız var sevgili empatistler. Sıcak evlerinizde otururken, çocuklarınızı okul servisine bırakırken bizi anlayamazsınız. Elinizde sıcak çay bardakları kahvaltı masasında keyif yaparken bizi anlayamazsınız. Ülkenin dört yanından, deprem bölgesinde anma programı hazırlamak için bilgisayar ortamında online toplantı yaparken bizleri anlayamazsınız. Ama dedim ya bu deprem bölgesindeki durumun siyaset üstü bir durum olduğunu anlayabilirsiniz, eğer isterseniz. Elbette ağaçlar kesilmesin ama başımızı sokacak bir yer için kesilmesi gerekiyorsa kesilecek. Okul yapılacak ise kesilecek. AVM yapılacak ise kesilecek. Sinema salonu yapılacak ise hatta kafe, park, düğün salonu, kuaför yapılacak ise kesilecek. İnsanların bacakları kesildi, çocuklarının kafalarını bulamayan anneler babalar, çocuklarının vücutlarını hastaneye götürmeye çalıştı bizim buralarda. Göçük altından canlı çıkarıldığı halde bacakları kırıldığı için restoran masasında saatlerce yardım bekledi benim arkadaşım. Çişini kakasını altına yaparak. Herkesin sayısız ve tarifsiz kaybı varken sen ağacını toprağını kaybedeceksin diye ağlayamazsın kardeşim. Herkes onca kayıp yaşarken benim kaybım olmasın çok lüks bir durum. Benim de evim yıkıldı, evimin olduğu yer yeşil alan ilan edildi. Ev diye gösterilen bir yer de yok henüz. Ama umutluyuz yeniden yaşamak ve ayağa kalkmak için uğraşıyoruz. Bu konuda bize kim yardımcı olacak ise onu seçeceğiz elbette. Siz diğer şehirlere sahip çıkın. Biz bu şehirde Can Atalay’ı vekil yaptık. Ama kimse sahip çıkamadı adama. Vekilliği düştü. Bir Hatay kadar olamadı Türkiye’nin 80 ili. Bir vekilimize sahip çıkmadınız. Kalkıp “Tehditlere boyun mu eğeceksiniz?” diye ahkam kesmesin hiç kimse. İlk kez tehdit edilmiyoruz zaten. Daha önce de deprem bölgesine yardım eden kişilerce tehdit edildik. Yukarıda yazmıştım. Romantizmi bırakın ve gerçekçi olun lütfen. Empati kurmaktan vazgeçin, olmuyor. Hatay’ın ve tüm deprem bölgelerinin, depremzedelerin üzerinde tepinmek hiç vicdanlı bir durum değil. Bizi bizimle bırakın. Biz bize yeteriz. Hatay halkı futbol takımı tutar gibi siyaset yapmaz. Akıllıdır. Sizler Hatay dışındaki şehirlere sahip çıkın. Biz şehrimize sahip çıkarız.