“Dilsiz değilim susamam”

Şair Rüştü Onur 1920 yılında Devrek’te doğar. İlköğrenimini Devrek’te tamamlar. Orta öğrenimine Kastamonu’da başlar, daha sonra Zonguldak Mehmet Çelikel Lisesi’ne devam eder. Bu sırada vereme yakalanır. Yıl 1938’dir. O yıl okula gidemez. Bir sonraki yıl tekrar okula başlar, ancak bir yıllık özgür yaşam onu okul havasından uzaklaştırmıştır. Okulu bırakır ve Zonguldak Maliye Varidat Memur Muavini […]

Şair Rüştü Onur 1920 yılında Devrek’te doğar. İlköğrenimini Devrek’te tamamlar. Orta öğrenimine Kastamonu’da başlar, daha sonra Zonguldak Mehmet Çelikel Lisesi’ne devam eder. Bu sırada vereme yakalanır. Yıl 1938’dir. O yıl okula gidemez. Bir sonraki yıl tekrar okula başlar, ancak bir yıllık özgür yaşam onu okul havasından uzaklaştırmıştır. Okulu bırakır ve Zonguldak Maliye Varidat Memur Muavini olarak çalışmaya başlar. Bu yıllarda, Necati Cumalı ve Salah Birsel ile mektuplaşmaya başlar. Bu arada şiire olan tutkusu da gelişir. Dergilerde şiirleri yayımlanır.

1941 yılının başında hastalığı yeniden şiddetlenir; üç ay Zonguldak’ta, hastanede kalır. Bu ara Heybeliada Sanatoryumuna da başvurur. Sırasını gelince çağırırlar, 1941 yılının son ayı ile 1942 yılının ilk iki ayını Heybeliada’da geçirir. 1942 Mart ayında sanatoryumdan çıktığı zaman yedi kilo almış, hastalığı yenmiştir. Zonguldak’a memurluğa geri döner. Behçet Necatigil, Oktay Rıfat, Muzaffer Tayip Uslu ve Kemal Uluser sık sık bir araya geldiği isimlerdir.

İstanbul’da tedavi görmekte iken tanıştığı, hastanede tedavi gören Mediha Sessiz’le 5 Ağustos 1942’de nişanlanır. Aynı yılın sonlarına doğru İstanbul’a giderek nişanlısının evine yerleşir. Kısa bir süre sonra Mediha yakalandığı hastalıktan kurtulamaz ve 12 Kasım 1942 tarihinde yaşama gözlerini kapar.

Bu durum Rüştü Onur’u derinden etkiler. Onur kendini içkiye verir. Eşinin ölümünden çok kısa bir süre sonra, Beşiktaş’ta Şair Leyla Sokağı’ndaki evinde, 2 Aralık 1942’de ciğerlerinden fazla kan gelmesiyle boğularak ölür. İstanbul Ortaköy Mezarlığı’nda, boğazın lacivert sularına bakan bir sırtta, nişanlısının yanına gömülür.

Şiirleri, ölümünden sonra Salâh Birsel tarafından, yazıları ve mektupları ile birlikte derlenerek kitap halinde yayımlanır.

Rüştü Onur, 2. Dünya Savaşı yıllarında Zonguldak’ta bir yandan verem hastalığı ile pençeleşirken, bir yandan da yeni Türk şiirinin en güzel örneklerini verir. Yaşının çok genç olmasına karşın edebiyat çevrelerinin ilgisini çeker, kendine özgü sesi ve tekniği olan şiirler yazar. “Garip şiiri”nin önemli temsilcilerinden biri sayılır.

Rüştü Onur, Salah Birsel’e yazdığı tarihsiz bir mektubunda şunları söyler:

“Tuttuğum her kapının kulpu elimde kaldı. Güvendiğim bütün dağlara kar yağdı. Ve ben bütün şiirlerimi mahrumiyet içinde yazdığım halde onlarla neden saadet kokuyor? Saadeti ömrümde bir kere olsun tatmış adam değilim. Ve bütün insanlara haykırıyorum: Ben sizi düşünüyorum. Sizin beni düşünmediğinizi bildiğim halde. Ne yazayım kardeşim? Ben zaten yazılmış bir mektubum ki bütün postalar bırakacak yerde bulmadılar.”

Rüştü Onur, şiirleriyle hayatı kucaklamaya çalıştı; güzelliği, özlemleri, ayrılıkları ve aşkı yazdı. “Dilsiz değilim susamam” dedi. Bütün zorluklara ve sıkıntılara karşın, yaşama sevinci “Memnuniyet” adlı şiirine yansıdı.

Benden zarar gelmez
Kovanındaki arıya
Yuvasındaki kuşa;
Ben kendi halimde yaşarım
Şapkamın altında.
Sebepsiz gülüşüm caddelerde
Memnuniyetimden;
Ve bu çılgınlık delicesine
İçimden geliyor.
Dilsiz değilim susamam
Öyle ölüler gibi
Bu güzel dünya ortasında.

Orhan Tüleylioğlu

Exit mobile version