Önemli konuya devam ediyorum.
Sünni demek, Emevi ve Abbasi’ler döneminden başlamak üzere ve Osmanlı döneminde de devam eden ve özellikle bürokrat ve şehirli elit toplumlarca benimsenen ve şeriat diye tanımlanan hem Muhkem /değişmez ana kurallara, hem de bu ana kuralları gerçekleştirecek yöntemler olan Müteşabih /zaman ve zemine göre değişken olması gereken kuralları da dokunulmaz kabul edip öncelik veren demektir. Ayrıca Hadis veya Sünnet ismi altında tanımlanan ve Kütub-i Sitte ismi verilen kitabı Kur’an’ın yanında ikinci kitap kabul eden ve bu kabullerde farklı görüşte 4 mezhebe ayrışan bir yaklaşımdır. Peygamber, din denilen kuralları, Allah’ın kendisine vahyettiği gibi sadece Kur’an ile insanlara tebliğ etmiş ve kendisinin ayrıca din kuralı eklemesi yasaklanmıştır. Hadis ismi ile Hz. Muhammed sözü diye rivayet edilen ve vefatından 200 yıl sonra derlenen Kütub-i Sitte’de 5973 sözün sadece 856’sının Kur’an’a uygun olarak Peygamberimiz tarafından söylenmiş sözün Hadis (%14,5), 5117 sözün ise (%85’) 140’ının doğrudan Ayetler, 2790 sözün Hz. Muhammed, 1263 sözün ile farklı sahabe kişilere atfedilen ve Kur’an ile ilgisi olmayan Sünnet sözler olduğunu belirledim. Ve bu sözlerin Sünnet sözler, Peygamber’in ve o zamanki Arap toplumunun günlük yaşamlarına ilişkin bilgi veren sözlerdir. (G. Özdemir. Kütub-i Sitte’de Hadis ve Sünnet Sözler Gerçeği. İstanbul, Şira Yayınları, 2023). Sünni oluşu sağlayan, bu sözleri Kur’an’a uygunluk filtresinden geçirmeden olduğu gibi benimsemek demek olmaktadır.
Yavuz’a kadar Anadolu’da Alevi- Bektaşiliğe yatkınlık varken, Yavuz’un Mısır Memlüklu Handanından Halifelik Ünvanını alması ve birlikte sayısı 200 kadar olduğu ileri sürülen Sünni Arap Din adamlarını İstanbul’a getirmesi ve birlikte Şah İsmail ile olan mücadelesinden itibaren, Osmanlı’da Alevi Bektaşiliğin yerine Sünnilik ağır basmaya başlamıştır. Akabinde Anadolu’daki Türklerin büyük bir kısmı, Aleviliği bırakıp Sünniliği benimseme durumunda kalmışlardır.
Sünnilik
Yukarıda tanımladığım Sünni görüşte Tek Allah, Kur’an ile diğer Vahiy kitapları ve Hz. Muhammed öncelikli bütün Peygamberlere, Ahirete ve Meleklere iman görüşü vardır. Peygamberin sadece evlendiği Hatice, Ayşe ve Maria yanında, himayesine almış olduğu bütün hanımları ve çocukları Ehl-i Beyt olarak kabul edilir. Bu görüşlerini Kur’an’da geçen 3 ayetteki Ehl-i Beyt ifadesine dayandırırlar.
Kasas-12. Nihayet zaten Saray’da çalışmakta olan bebeğin ablası, “Sizin namınıza bebeğin bakımını üstlenecek ve onu iyi yetiştirecek ehl-i beytimden /ailemden birini tavsiye edeyim mi?” diye öneride bulundu.
Hud-73. Elçi melekler, “Sen Allah’ın işine mi şaşırıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketi ev halkı /ehl-i beyt olarak sizin üzerinizedir. Allah, övgüye en lâyık olandır /Hamid’dir ve yücelerin yücesidir /Mecid’dir.
Ahzab-33….Ey Peygamber hanımları’ Evlerinizde de sorunlar çıkarmayın. (Şu anda şehirde birçok kabile grupları olduğu için de dışarı çıktığınızda) Eski cahiliye dönemindeki kadınlar gibi açık ve aşırı süslü kıyafetlerden sakının. Salâtı ikame edin (sosyal yardımlaşma ve dayanışma toplantılarınızı- Bazen Namazlı), zekâtı (sosyal faaliyetleri karşılamak üzere kazancınızın bir kısmını vermeyi) ihmal etmeyin ve Allah ile elçisine itaat edin, size bildirilenlerin dışına çıkmayın. Ey Peygamber evinin halkı /Ehl-i Beyt, Allah sizden kötülükleri gidermek ve sizi tamamıyla arındırmak istiyor..
Sünniler Hz. Ali, Fatma ile Hasan ve Hüseyin’e çok yoğun olmamak üzere ancak sempati duyarlar. Veda hutbesinde Hz. Muhammed’in Kur’an ile birlikte, Sünnet ismi altında tanımlanan yaşam özellikleri ile Hadis diye kitaplaştırılmış olan sözlerini ikinci kitap olarak emanet ettiğini ve bunların tartışılmaz olduklarını kabul ederler.
Bu kitap, 830’lu yıllarda Hz. Muhammed’in sözlerinin Buhari tarafından derlenen, ancak 900’lü yıllarda Kütub-u Sitte adıyla ve Peygambere aittir diye rivayet edilen 5973 söz şeklinde kitap haline getirilmiştir. Bu sözlerin bütününü tartışmasız doğru ve Hz. Muhammed tarafından söylenmiştir diye kabul ederler. Mezarlıkları genellikle Alevi-Sünni ayırımı olmaksızın aynı yerdedir, Türkmen şair ve Ozanlarını benimserler ve değer verirler, fakat toplantılarında yer vermezler. Yaratılan her şeyin yoktan var edildiği ve Allah’tan tamamen ayrı oldukları görüşündedirler, İslâm’ın 5-6 şartı olduğunu ve mutlak kaderin olduğunu ileri sürerler. Bilinci bulandırıcı etkili alkolü kullanmayı tamamen yasak kabul ederler, Kur’an’ın hem Muhkem /değişmez ana kurallarının, hem de Müteşabih araç yöntemlerini değişmez olarak görür ve uymayı savunurlar, Ramazan ve Kurban şeklinde 2 dinî bayramları vardır, Hz. Muhammed zamanında Kur’an öğretimi ile Tadarrulu /gövdeyi gittikçe eğip secde edilerek dua da edilen (Namaz) kubbesiz ve minaresiz sade bir ev halindeki mescit yerine, Emevi ve Abbasilerin başlattığı kubbeli ve minareli Camide veya bireysel kıldıkları 5 vakit farz ve sünnet namazları vardır. Kadının başını, hatta vücudunu örtme veya açık bırakma şeklinde farklı yaklaşımları söz konusudur. Nur-61’nci ayette yasaklanmış olan Haremlik-selamlık şeklindeki ayrışmayı uygulayan, uygulamayan da vardır.
Nur-61. Kör ile sakat olana veya hasta olana bu durumlarından dolayı olacak başarısızlıklarından dolayı bir sorumluluk /günah yoktur. Diğer bir uygulama olarak da kendi evlerinizde veya babalarınızın evlerinde, annelerinizin evlerinde, kardeşlerinizin evlerinde, kız kardeşlerinizin evlerinde, amcalarınızın evlerinde, halalarınızın evlerinde, dayılarınızın evlerinde, teyzelerinizin evlerinde, sorumlu olduğunuz evlerde ve güvenilir dostlarınızın /arkadaşlarınızın evlerinde birlikte yemek yemenizde bir sakınca /günah yoktur. Beraberce yahut ayrı ayrı yemenizde de bir sakınca /günah yoktur. Bir eve girdiğinizde, orada bulunanları Allah‘tan iyi dileklerde bulunarak selamlayınız. Allah size ayetleri /faydalı olacakları, aklınızı kullanmayı öğrenesiniz diye işte böyle açıklamaktadır.
Temelde 800’lü yıllardan itibaren Hanefi (aynı ekolü 936 yılından itibaren de aklı yetersiz gören Eş’arilik ve 944 yılında ölen Maturidî devam ettirir), Maliki, Şafi ve Hanbeli şeklinde önce 4 farklı Mezhep halinde ayrışmış olan Sünni toplumların bu ayrışmalarının esasına baktığımızda, bu ayrışmalarının Kur’an’ın Muhkem /değişmez ana kurallarında değil de, Müteşabih /değişken olan kuralları yanında, geleneksel uygulamalar veya şekilsel yaşam örneklerinden olduğunu görüyoruz. Zaten Hanefi mezhebi şeklinde gruplaşma, İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin vefatından sonra iki öğrencisi tarafından ve Abbasi Halifesinin görüşlerine uygun olacak şekilde Ebu Hanife’den farklı görüşlerle oluşturulmuştur. Kaldı ki İmam’ı azam, sultanın bu farklı görüşlerine karşı çıkması nedeniyle hapsedilmiş ve ölüme terk edilmişti.
Yüze yakın olan bu farklılaşmalara birkaç örnek verecek olursak; Namaz kılanın önünden bir kişinin geçmesi, Hanefi mezhebine göre 40 kulaçlık mesafede, Maliki’ye göre 1, Şafi’ye ve Hanbeli’ye göre ise 3 kulaçlık mesafede olursa, Namaz geçersizleşir. Hanefilerde Namazı 12 nedenin, Malikilerde 3, Şafilerde 5, Hanbelilerde ise 8 nedenin bozduğu kabul edilir. İpek giymek Hanefi ve Malikilerde haram, diğerlerinde değildir. Yine Namaz sırasında “ahh-off” demek, Abdestin alınma sırası, Namazın bir veya iki yöne selam vererek sonlandırılması, Namaz kılmayana ne yapılacağı, erkeğin avret yerinin neresi olduğu, ölenin cesedinin başka şehre taşınıp taşınmaması, kanın orucu bozup bozmayacağı, sakal kesme konusu gibi şekilsel ve Kur’an temelli olmayan bu konuları çoğaltmak mümkündür.
Alevilik
Yıllar içinde Hz. Ali taraftarları, Ali-Hasan-Hüseyin ve Fatima sevgisinde birleşmelerine rağmen, yine zaman içinde yöntem olan şekilsel uygulama ayrıntılarında kendi içlerinde 3 ana grup halinde ayrışmış duruma gelmiş bulunmaktadırlar. Bunlar;
1) Anadolu Alevileri. Çoğunluğu Türkmen kökenli ve ancak Cumhuriyet’in sağladığı güvence ile artık köy ve kasabalardan şehirlere göç etme cesaretini göstermeye başlayan toplumdur.
2) Arapça bilen ve çoğunluğu Hatay-Adana ve Tarsus yöresinde yaşamakta olan Aleviler.
3) Şii-Caferiler. İran ve kısmen de Türkiye’de yaşayıp, 12 Alevi imamından Cafer-i Sadık’a ve görüşlerine bağlılıkları ön planda olanlar.
Bu 3 grup da temelde Müslüman’dırlar, bütün Peygamberlere inanırlar, Ahirete, Meleklere ve bütün vahiy kitaplarına iman ederler, Hz. Muhammed ile kan bağı olup Ehl-i Aba diye de tanımlanan Fatma-Ali-Hasan ve Hüseyin’den oluşmuş kabul ettikleri Ehl-i Beyt sevgileri oldukça yoğundur. Hz. Muhammed’in Veda Hutbesinde Kur’an’ın yanında Ehl-i Beyt’i de emanet ettiğini kabul ederler. Aynı hutbede yine damadı ve amcası oğlu Hz. Ali’yi kendisinin yerine Devlet başkanı tavsiye ettiğini de savunurlar. Bu yönde hakkının diğer Halifeler tarafından gasp edildiğini ve Peygamberin eşi Ayşe’nin de Hz. Ali’ye olumsuz davrandığını kabul ederler. Ayrıca 12 yaşından itibaren Hz. Muhammed’in yanında yetişmesi, dolayısıyla Kur’an’ı çok iyi öğrenmiş olması ve canını feda edecek kadar bağlı olduğuna dayanarak da ilk Halifenin Ali olması gerektiğini ve hakkının gasp edilmiş olduğunu savunurlar.
Her üç grup Kur’an’dan sonra Hz. Ali’nin vasiyetleri, mektupları, vecizeleri ve hutbeleridir diye Şerif Radiy Muhammed bin Hüseyin (969-1015) tarafından toplanan Nehcu-ul Belağa adlı kitap ile Cafer-i Sadık başta olmak üzere Ehlibeyt ve devamları olan imamların hadisleridir diye 900’lü yıllarda Muhammed Kuleyni Razi tarafından derlenen Usul-ül Kafi isimli kitabı önemserler.
Konuya devam etmek üzere sağlıklar diliyorum. İnşallah..
NOT- NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız artar: “DİN VE BEYİN”, “SON DAVET KUR’AN Tercümesi”, “KUR’AN KADINI KORUYOR”, “OKU! Konularına göre Kur’an ayetleri”, “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM”, “ALLAH İLE 7 KONUDA ANLAŞMAMIZ VAR”, “ALLAH’TAN ALACAKLI OL”, “ÖZDE DİNDAR, SÖZDE DİNDAR”, “ALLAH KİMİ SEVER, KİMİ SEVMEZ” ve “HADİS VE SÜNNET GERÇEĞİ”
YORUMLAR