Önemli konuya devam ediyorum.
Din temelli gruplar ortak paydalarda anlaşmalı
Ortadoğu Araştırma ve Uygulama Merkezi, İlahiyat Fakültesi ve Eğitim Fakültelerinin birlikte organize ettikleri “Ortadoğu’da Güncel Meseleler ve Mezhepler arası Diyalog” konulu Sempozyum 30 Nisan 2015 günü Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Konferans Salonunda gerçekleştirildi. Toplantının öğleye kadar olan ilk bölümüne izleyici olarak katıldım ve konuşmacıların değindiği konulara ve görüşlerine çok sevindim.
İlk konuşmacı olan Merkez Müdürü Sayın Doç. Dr. Mizrap Polat, Hz. Muhammed’in vefatı ile başlamak üzere oluşmaya başlayan düşman gruplaşmalarının dinî görüş farklılıklarından değil de siyasî temelli çekişmeler nedeniyle başladığını belirtti. Kur’an yorumu ve sosyo-ekonomik görüş farklılıklarına dayandırılan gruplaşmaların ise 800’lü yıllarda başladığını, 11. yüzyılda da Selçuklu Devleti Veziri Nizamülmülk ve Gazali ile de Sünni ve Şia şeklinde Mezhepler halinde ayrışmış olduklarının açıkça dillendirilmeye başladığını açıkladı. Gerek Polat, gerek ondan sonra konuşan Pakistanlı Prof. Amir Ahmad ve gerekse İran’dan katılan Dr. Cafer Yusuf, aynı paralelde, mezhepler arası diyalogun özellikle Ortadoğu’da barışa katkı sağlamak üzere şart olduğuna değindiler. Yapılacak ilk girişim olarak mezheplerin ortak inanç noktalarının belirlenmesi ve bu noktalara yönelik huzursuzlukların düzeltilmesi, farklı inançlara ise hoşgörü ile yaklaşılıp eleştirme veya reddetmeye yeltenmemenin oldukça önemli olacağı şeklindeki aynı görüşte birleştiler.
Çünkü Kur’an birlik, anlaşma ve Mümin olanların kardeşliğini istemekte ve bunun gerçekleşmesini, Hucurat-13. ayette belirtilmiş olduğu gibi, bu ayrışmaları çok önemli sınavlardan biri olarak tanımlamaktadır.
Hucurat-13. Ey insanlar! Biz sizi erkek ile dişiden yarattık. Ve anlaşasınız, barış içinde yaşamayı öğrenesiniz diye /sizi sınamak amacıyla, çeşitli soylara ve kabilelere /toplumlara ayırdık. Allah’a göre en seçkininiz /makbul olanınız, O’na karşı takvası en fazla olanınızdır. Ve şüphesiz bu değerlendirmeyi en iyi yapacak olan Allah, her şeyi en iyi bilen ve her şeyden haberdar olandır.
Sınav amaçlı bu yaratılış, ilahî sistemin Dünya Eğitim Okulu Projesi gereği olan bir yaratılış olmaktadır. Bunun dışında ve insanların özgür iradeleri ile almış oldukları kararlarına dayanan gruplaşmaları ise, düşmanlık gibi zarar verici bir aşamaya getirilmediği takdirde “fikir çeşitliliği” olarak ve fikir zenginliği olarak değerlendirilmektedir. Ancak düşmanlık düzeyindeki gruplaşmalar ise gücün parçalanması demek olacağından Enfal-46. ayette belirtildiği gibi, bu ayrışmalar uygun bulunmamaktadır.
Enfal-46. Her zaman Allah’ın bildirdiklerine ve onları tebliğ eden elçisine itaat edin, farklı görüşlerinize dayanarak da düşman gruplar şeklinde ayrışmayın. Yoksa gücünüzü ve cesaretinizi zayıflatırsınız. Güçlüklere karşı sabırlı olun ve direnin. Çünkü Allah, güçlüklere sabredenlerle /katlananlarla beraberdir.
Kur’an’ı ve özellikle En’am-65, En’am-159, Rum-32, Enbiya-93, Şura-13, Al-i İmran-19, 103-105 ve A’raf-168. ayetleri bilmesi kesin konumda olan İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin, Şafii’nin, Malik’in ve Ahmed Bin Hanbel ile Hz. Ali’nin oğlu Hüseyin’den sonra, Hz. Ali taraftarlarına yönelik dinî liderliği devam ettiren imamların bilmemesinin mümkün olmayacağını düşünüyorum.
En’am-65. De ki: “Allah, gökten /üstünüzden ve yerden /ayaklarınızın altından doğal bir afetle size bir azap göndermeğe yahut yine bir çeşit azap olarak sizleri birbirinize düşürüp, farklı görüşlü ve birbirine düşman gruplara /fırkalara /mezheplere ayrıştırmaya gücü yetendir”. Bak, anlasınlar ve akıllarını kullanıp düşünsünler diye, ayetlerimizi nasıl ayrıntılı olarak açıklıyoruz.
Görüldüğü gibi, Allah bir toplumun azabı hak etmesi durumunda ya doğal bir afet göndermekte veya o toplumda din temelli birbirine düşman gruplaşmalar oluşmasına müsaade etmektedir. Bu durumda din temelli düşman gruplaşmalar, bir azabı hak etmiş olma yöntemi olmaktadır.
Hz. Muhammed’e iman etmiş toplum olarak, Yahudi ve Hıristiyanların bu din temelli ayrışmalarından ders alınsa ve Hz. Muhammed’in vefatını takiben bütün toplumdan biat /olur alınarak ortak bir kişinin Halife ismi ile Devlet Başkanlığında anlaşılsaydı, böylesi gruplaşma başlangıcı olmazdı. Bu siyasi farklılaşmalı başlangıç, sonraki halifelerin gelişlerinde daha da yoğunlaştı. Üç halifenin öldürülmesi de bu gruplaşmalar nedeniyle ve bu gruplaşanlar tarafından düşmanlık temelli gerçekleştirilmiştir.
Görüldüğü gibi, görüş ayrılıklarının temelinde, çıkarlar ve siyasî çatışmalar yatmaktadır. Tarihi yeniden okuduğumuz zaman, bu görüş ayrılıklarının geleceğe taşınmasının pek de anlamlı olmadığını fark etmekte gecikmeyeceğiz. Artık, İslâm dinine, birbirine düşman Mezhepler ve gruplar üstü bir çizgide, Kur’an’ın Muhkem /değişmez ana kurallarını ve aklı ön plana alarak yaklaşmanın zamanı gelmiştir diye düşünüyorum. Aynı sofraya hep birlikte oturalım ve her birimiz kendi sevdiğimiz yemeğimizi, başkasının yemeğine karışmadan ve kendi yemeğimizi yemesine zorlamadan huzurla ve keyifle yiyelim artık.
Hangi Peygambere ve Vahiy kitabına iman ederse etsin ve hangi Mezhepteki bir ailede doğarsa doğsun, bütün insanların hedefi, Allah’ın bildirdiği Muhkem /değişmez ana kurallara uymak ve Dünya okulundan geçer not almış olarak mezun olmaktır. “HEDEF BİR, SÜREK – YÖNTEM BİN BİR” sözü bu gerçeği çok güzel yansıtmaktadır.
Gençlere, Evren bilimcilere ve Aydınlara düşen görev:
- Atalarının ve doğdukları aile büyüklerinin din ve mezhep görüşlerine Bakara-170-171. ayetlere uygun olmak üzere eleştirel ve sorgulayıcı yaklaşsınlar ve Kur’an’ı ana dilleri ile ve anlayarak okuyup, yapılan tercümeyi hemen mutlak doğru kabul etmeyip, doğruluğunu düşünerek kendi doğrularına ulaşsınlar. Çünkü biz insanlar, atalarımızın veya kim olursa olsun başkalarının doğrularından değil, kendi doğrularımızdan ve işlerimizin Kur’an’daki Muhkem /değişmez ana kurallara uygunluğundan hesaba çekileceğiz.
Bakara-170. 171. İşte atalarının inançlarını taklitte takılmış ve gerçekleri kabul etmeyip küfre sapmış olanların durumu, çobanın yol gösterici sözlerini ve yardım çağrılarını anlamayan, doğruluğunu bizzat araştırmadan kabul eden, eleştirmeyip sadece durup dinleyen hayvanların durumuna benzer. Yine bunlar, bildiğini okuyan ve gerçekleri işittiği halde anlamayan, konuşarak cevap veremeyen, gerçekleri göremeyip akıllarını da kullanamayanlardır, sürüler gibidirler.
- Ortak Payda Önerilerim:
- Allah-Kur’an-Hz. Muhammed üçlemesinde birleşmek. Allah tek ilahtır, Kur’an, İslam Dininin son vahiy ve Din Kurallarını içeren Anayasa kitabıdır. Muhammed de Allah’ın tek dini olan İslam’ın Son Peygamberidir.
- Evren Bilimi ve Bilim insanına değer verilsin ve Kur’an’a da sahiplenmeleri desteklensin
- Kur’an’da bulunan ve benim 440 sayıda (226’sı Haramlar, 214’ü Helaller) belirlemiş olduğum Muhkem /değişmez ana kuralları tartışıp, anlaşma sağlansın. Bakara-177, 285 ve Nisa-136. ayetlerde sayılan 5 İmanın şartı ile En’am-162. Ayette Nüsuklar diye tanımlanan Namaz-Oruç-Hac-Zekat’a ek olarak Kelime-i Şahadet de sayılmalı (5 adet) ve geri kalan 430 Muhkem /farz ana din kuralı dahil, hepsine aynı derecede önem verilsin. Din eğitimi de bu kuralların öğrenilip, içselleştirilmesi ve insanların yaşamına yansıtılması temelinde yapılsın.
- Kur’an’da şirk koşmaksızın Allah’ın tek ilah oluşunu kabul etmeye İSLAM, bu inanışta olana da MÜSLÜMAN demektedir. Kur’an’ın Vahiy kitabı ve Peygamber farklılığına bakmaksızın yapmış olduğu bu İslam ve Müslüman tanımlamasına uyulsun ve ötekileştirmelere son verilsin.
- Asırlar içinde oluşmuş Müteşabih /değişken özellikli yöntemlere dayandırılmış farklılıkları da kabullenip ORTAK BİR SOFRADA, fakat hiç kimsenin, diğerlerinin sevdiği yemeklerine karışmamak üzere BİRLİKTE OTURMA ve bu ayrıntılarla ilgili hesaplaşmanın sadece Allah’ın yetkisinde olduğu kabullenilsin.
Kafirun-6. “O halde, sizin inandığınız dini görüşleriniz /inançlarınız size, Allah’ın Bana din olarak bildirdiği de Bana olsun ve böyle kabul edip düşmanlık yapmayalım”.
- İlahi konuların hesabı Allah’a aittir ve hiç kimse hesap sormaya kalkışmasın. Peygambere de karışmaması ikazı yapılmıştır:
Kalem-44. Ya Muhammed! Böylesine bir Hadisi /Kur’an’ı yalanlayacak /reddedecek ve kendi uydurdukları sözlere uyacak olanları bana bırak /Beni onlarla baş başa bırak. Onlara sen herhangi bir karşılık vermeye kalkma. Çünkü biz onları ummadıkları /bilemeyecekleri yerden yavaş yavaş azaba uğratacağız.
- İbad ve ibadet amaçlı her türlü şekilsel ve ritüelli uygulamalara (Nüsuklara) karışılmasın, hoş görülsün ve her toplum ve grup kendi ibadet şekillerinde özgür olsun.
- Çağdaşlaşma ile aydınların Kur’an’a sahiplenme çabaları birbirine paralel tutulsun. DİNDAR AYDINLAR SEFERBERLİĞİ başlatılsın.
- Her konuda SEVGİ-BİRLİK VE ADALET PRENSİPLERİ daima ön planda olsun
Bu uğurdaki tüm çabaların Ülkemizden başlaması ve diğer tüm toplumlara örnek olması dileklerimle. İnşallah….
NOT- NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız artar: “DİN VE BEYİN”, “SON DAVET KUR’AN Tercümesi”, “KUR’AN KADINI KORUYOR”, “OKU! Konularına göre Kur’an ayetleri”, “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM”, “ALLAH İLE 7 KONUDA ANLAŞMAMIZ VAR”, “ALLAH’TAN ALACAKLI OL”, “ÖZDE DİNDAR, SÖZDE DİNDAR”, “ALLAH KİMİ SEVER, KİMİ SEVMEZ” ve “HADİS VE SÜNNET GERÇEĞİ”