Direniş

İşten arta kalan boş zamanı çok kısıtlı olmasına karşın birçok insan bu zamanı televizyon izleyerek yitiriyor. Yitirilen yalnız zaman olsa iyi. Onunla birlikte bir sanat dalıyla ilgilenmek, kitap okumak, evdeki bir şeyi tamir etmek ya da arkadaşlarımızla bir yerlere gitmek, eşimiz dostumuzla sohbet etmek arzusu da yitip gidiyor. Çünkü tekdüze bir şekilde TV karşısında oturmak […]

İşten arta kalan boş zamanı çok kısıtlı olmasına karşın birçok insan bu zamanı televizyon izleyerek yitiriyor. Yitirilen yalnız zaman olsa iyi. Onunla birlikte bir sanat dalıyla ilgilenmek, kitap okumak, evdeki bir şeyi tamir etmek ya da arkadaşlarımızla bir yerlere gitmek, eşimiz dostumuzla sohbet etmek arzusu da yitip gidiyor. Çünkü tekdüze bir şekilde TV karşısında oturmak duyularımızı uyuştururken, zihnimizi yavaşlatıyor, ruhumuza zarar veriyor.

Arjantinli yazar Ernesto Sabato’nun, ölmeden önce yazdığı son kitabı “Direniş”te televizyon bağımlılığını bir an önce tersine çevirmemiz gerektiğini belirtirken şöyle uyarıyor:
“Masa sohbetleri, tartışmaları ve hatta kızgınlıklarıyla beraber, yerini çoktan hipnotik bakışlara bıraktı. Televizyon bize içi boş ümitler verir, onun esiri oluruz. Hem büyülü hem de kötücül bir etkisi vardır ve bana kalırsa bu, aşırı ışığını bizi ele geçiren bir ışık yoğunluğunun eseridir. Işığın sineklerde ve hatta iri hayvanlarda aynı etkiyi yarattığını hatırlamadan edemiyorum. Tek başına televizyon izleyen kalabalık bir kitleye dönüşmemizi engelleyen buluşma mekânlarını bir an önce yeniden canlandırmalıyız… O ekran aracılığıyla bütün dünyayla bağlantı içindeymişiz gibi görünürken, aslında insan gibi bir arada yaşama ihtimalinin elimizden alınması çelişkilidir; bizi duygusuzlaştırması da son derece ciddidir.”

Sabato’ya göre, modernlik hiçbir taahhütte bulunmuyor ve her şeyin büyüsünü bozuyor. Rekabetin ve bireyselliğin kanını kuruttuğu bir dünyanın altında ezilmiş gibiyiz, insanlar arasında ne duygulara yer var artık ne de diyaloga. Bu durum insanı onca kişinin arasında korkunç bir şekilde yalnız bırakıyor ve otizmin yayılmasına neden oluyor.

İnsanlar hayatlarını daha insanca yaşayacakları kararları alırlarsa işlerini kaybetmekten kovulmaktan, kendilerini iş arayan kalabalıkların arasında bulmaktan, sefalete düşmekten korkuyorlar. Dürüstlük, onur, iyi yapılmış şeyleri takdir etmek, başkalarına saygı göstermek, haysiyet, çıkar gütmeme, zorluklar karşısında kanaatkârlık gibi manevi değerler nerdeyse geçersizleşmiş durumda. İnsan boşlukta salınmakta, ne gökte ne de yerde kök salabilmekte; hem hazmedemediği hem de beslenemediği bir enformasyon çığı nedeniyle soluk alamamakta. Hukukun itibar yitirmesi, adalete duyulan güven kaybı, demokrasinin suçluları ortaya çıkartıp mahkûm etmekte yetersiz bir sistem olduğu duygusunu uyandırmakta. Korku her şeye egemen. Her şey ürkütücü. İnsanlar arasındaki diyalog da yok olmuş durumda. İnsanlar bir robot gibi davranıyor. İnsan bir robot gibi davranmaya ve robot gibi yaşamaya devam ederse yok olacak…

Sabato, “Sohbete ve diyaloğa inanıyorum; insanın asaletine, özgürlüğe inanıyorum. Kendimizi sevgiyle kurtaracağız. Bilgelik insan olmaya sadakat anlamına gelir.” diyor. Daha insanca bir dünyanın olanaklı olduğunu, insanın engellerden yeni yollar yaratabileceğini söylüyor. Bir anlamda, bizi edebiyatla direnmeye çağırıyor:

“Ne zaman ıstırap duysam bir dağa tırmanıp yükseklere sığınmayı denerim çünkü o dağ sağlamdır; ne zaman çöp tahammül edilemez hale gelse aynı şeyi yaparım çünkü o dağ temizdir; zamanın süreksizliği bana işkence etmeye başladığında o dağa çıkarım çünkü o yükseklikte edebiyat hüküm sürer.”

“Direniş” insanın insan kalarak yaşamını sürdürebilmesi için bir yol haritası, bir vasiyet niteliğinde.

Direniş/ Ernesto Sabato/ Çev: Pınar Savaş/ Delidolu Yayınları/ 2018

Orhan Tüleylioğlu

Exit mobile version