Diyanet’in son ziyareti

Bir Anayasa tartışması Hataylı Akademisyen-Hukukçu Neval Oğan Balkız: “İnsani ziyaret denilerek geçiştirilen, ancak gerçekleşme biçimi, tarihi ve kurumsal kimlik taşıyıcısı olan simgesel şekli ile siyasi bir riayet görünümü oluşturan bu ziyaret, anayasal ve yasal bir suç değil midir?” Atatürk’e yönelik olumsuz açıklamalarıyla bilinen Kadir Mısıroğlu’nu 10 Kasım öncesinde evinde ziyaret eden Diyanet İşleri Başkanı Ali […]

Bir Anayasa tartışması

Hataylı Akademisyen-Hukukçu Neval Oğan Balkız: “İnsani ziyaret denilerek geçiştirilen, ancak gerçekleşme biçimi, tarihi ve kurumsal kimlik taşıyıcısı olan simgesel şekli ile siyasi bir riayet görünümü oluşturan bu ziyaret, anayasal ve yasal bir suç değil midir?”

Atatürk’e yönelik olumsuz açıklamalarıyla bilinen Kadir Mısıroğlu’nu 10 Kasım öncesinde evinde ziyaret eden Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın istifasını isteyen muhalefetin ardından bu konuda bazı tespitlerde bulunan bir diğer isim, Hataylı Akademisyen-Hukukçu Neval Oğan Balkız oldu. Bilindiği gibi, eleştiriler noktasında konuşan ve Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın söz konusu ziyaretine sahip çıkan Ak Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Diyanet İşleri Başkanı’nın taktir etikleri bir ilim insanı olduğunu söylemiş, eleştirilerin yanlış olduğunu dile getirerek, ziyaretin insani duygularla yapıldığını savunmuştu.
-SİYASİ Mİ?-
10 Kasım sürecinde yaşanan ziyaret için bir değerlendirme yazısı kaleme alan Balkız, ziyaret için, “İnsani ziyaret değil, siyasi riayet!” derken, öncelikli olarak Ankara’da yeniden yapılanan mevcut tablo adına şunları dile getirdi:
“Sayıştay’ın; kamu kurum ve kuruluşlarda, AKP’ nin yönetiminde olan ve kayyım atanan belediyelerde yapılmış milyarlarca liralık usulsüzlük ve yolsuzlukları gösteren raporlarının yayımlanmasından sonra, Sayıştay Denetimden Sorumlu Başkan Yardımcısı ( kendi isteğiyle ayrıldı iddiası ile) görevinden alındı! (6 Kasım 2018.) Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), 3 Ekim’de açıkladığı enflasyon rakamlarının iktidarın beklentisinin üstünde çıkması üzerine, bunu açıklayan birimin başında bulunan Başkan Yardımcısı da görevden alındı! (6 Ekim 2018.)
Bizler, AKP’nin, kamu kurum kuruluşlarının işleyişine ve görevlilerine karşı göstermiş olduğu bu -olağanüstü özen ve ince hassasiyet’i- (istifa görünümlü) bu ve benzeri görevden almalar ile görmüş bulunuyoruz. Diğer yandan; bu ‘hassasiyetin’ varacağı boyutları da; ‘sağlıkta şiddeti önleme yasa teklifi’ ile, KHK ‘ ile işten atılmış olan doktorların ve güvenlik soruşturması nedeniyle ataması yapılmamış doktorların, kamu hizmetine girmelerinin, kamu hastanelerinde çalışmalarının nasıl anayasaya, hukuka, adalete, hakkaniyete ve hayatın olağan akışına aykırı şekilde, hem de yasa eliyle engellenmeye çalışıldığını ve özel hastanelerde çalışabilmeleri için de hangi haksız yaptırım ve ekonomik bedeller getirilmek istendiğini yaşayarak öğreniyoruz.
Aynı şekilde, KHK ile işten atılan öğretmenlerin ve akademisyenlerin kamu hizmetlerine geri dönmelerini sağlayacak adli, idari, cezai tüm olağan hukuk yollarının, yargıya başvurma olanaklarının nasıl kapatıldığını ve İdari kararla oluşturulmuş, yapısal ve işlevsel olarak siyasal karar mercii nitelikli bir ‘Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonunun’ inisiyatifine bırakılmış olduğuna tanıklık ediyoruz.”
-AYRIMCILIK-
Yaşanan süreçte belli kesimlere yönelik ciddi bir ayrımcılık uygulandığını ifade eden Balkız, şöyle devam etti:
“Toplumun, özellikle belli nitelikleriyle tanımlanabilecek kesimlerine, sürekli bir ayrımcılık ve şiddet uygulanıyor olması, çalışma haklarının, ayrımcılığa uğramama haklarının yok sayılmasının yarattıkları dramlar gözümüzün önünde uzayıp giderken, bireyler olarak biriken acıların farkında olmak, adeta ‘kurgusal bir farkındalık’ haline dönüşüyor.
Ancak böylesi tarihi zamanlarda, çok fazla şey olup bitiyor ve kimi zaman, düşüncelerimizi bir süre için olanlardan uzaklaştırdığımızda ve duygularımız artık yanıt vermediğinde, ihtiyaç duyacağımız şey, iyi niyet değil, insani acıları birlikte duyumsama gücü olmalı! Ancak böylesi bir güç, birey ve toplum olarak bizi, hukuksuzluğa, keyfiliğe, baskıya, şiddete karşı ‘duyarlılık yitimi’ yaşamaktan kurtarabilir! Bilinçli bir öfkenin yarattığı farkındalık içinde davranmamızı sağlayabilir.
Bu farkındalıkla, AKP’nin, kamu kurum ve kuruluşlarının oluşumuna, işleyişine ve görevlilerine gösterdiği bu hassasiyeti, Diyanet İşleri Başkanı’na da gösterip göstermeyeceğini toplum olarak çok merak ediyoruz ve soruyoruz!”
-ANAYASAL SUÇ!-
Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının, Diyanet İşleri Başkanlığı için çizmiş olduğu görev alanına dair tespitlerini de paylaşan, Hataylı Akademisyen-Hukukçu Neval Oğan Balkız, şu hatırlatmalarda bulundu:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük kurumu haline getirilmiş olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve Başkanı’nın; ‘fesli’, ‘fessiz’ meczup olarak anılan, toplumda açıklama ve tutumlarıyla infial uyandıran kişileri ziyaret etmek gibi bir görevleri var mıdır?
Diyanet İşleri Başkanı’nın, resmi kıyafetiyle,Türkiye Devleti’nin kurtuluş ve kuruluş ilkelerine hakaret eden, kin ve hınç ile toplumu ayrıştıran, akli kadir’i kudret’i bir tıp alanı sorunu olması yanında, toplumsal bir sosyal sorun oluşturan ‘fesli /fessiz bu zat’ları, özellikle de 10 Kasım gibi tarihsel, siyasal, sosyal ve psikolojik anlamı olan bir tarihte, ziyaret ederek ‘onurlandırmış’ olması, Diyanet İşleri Başkanlığı başlıklı Anayasa’nın 136.Maddesi’nde yer alan: ‘– Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir’ hükmüne uygun mudur?
633 sayılı ve 22/6/1965 tarihli Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’ nun ‘Görev’ başlıklı 1. Maddesi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın: – İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Cumhurbaşkanlığı’na bağlı olarak kurulduğunu düzenlemektedir. Aynı kanunun ‘Başkan’ başlıklı 3. Maddesi – (Değişik: 1/7/2010-6002/2 md.) ‘Başkanlığın en üst amiri olan Diyanet İşleri Başkanı, Başkanlığı temsil eder. Başkan, din hizmetlerinin etkin ve verimli sunulması için gerekli tedbirleri alır. Bu amaçla; kaynakların etkin kullanımını sağlar; hizmetlerin düzenlenmesi, yürütülmesi, koordinasyonu ve denetlenmesi görevlerini yerine getirir; strateji, hedef ve performans kriterlerini belirleyip uygulanmasını temin eder; din hizmetleri ile ilgili ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapar’ demektedir. Dolayısıyla, bu hükümler, Başkanlığın ve Başkan’ın görevlerinin çerçevesini açıkça, yoruma ve tartışmaya yer vermeksizin çizmektedir.
‘İnsani ziyaret’ denilerek geçiştirilen, ancak gerçekleşme biçimi, tarihi ve kurumsal kimlik taşıyıcısı olan simgesel şekli ile siyasi bir riayet görünümü oluşturan bu ziyaret, anayasal ve yasal bir suç değil midir?”
-Tamer Yazar-

Exit mobile version