Dizi Terörü

Onyıllar önceydi. 1975-1976 yılları. Uzgör siyah-beyaz ve yeni yeni başlıyor. Bazı ilker paket yayın denen yöntemle yayın yapıyor. Gazete gider gibi kayıtlanan izlenceler o ile ulaştırılıp yayımlanıyor. İnanın bugünden çok nitelikliydi. TRT Genel Müdürü İsmail Cem (İpekçi) idi. Levent Kırca’nın Oyun Treni (çocuk), 20. Yüzyıl Dosyası, Arsen Lupen, Kaçak (Dr. Kimble), Müjde Arlı Aşkı Memnu… […]

Onyıllar önceydi. 1975-1976 yılları. Uzgör siyah-beyaz ve yeni yeni başlıyor. Bazı ilker paket yayın denen yöntemle yayın yapıyor. Gazete gider gibi kayıtlanan izlenceler o ile ulaştırılıp yayımlanıyor. İnanın bugünden çok nitelikliydi. TRT Genel Müdürü İsmail Cem (İpekçi) idi. Levent Kırca’nın Oyun Treni (çocuk), 20. Yüzyıl Dosyası, Arsen Lupen, Kaçak (Dr. Kimble), Müjde Arlı Aşkı Memnu… Anıtkabir’de İstiklal Marşı ve nöbet değişiminde Mehmetçikler… Niteliksiz müzik kesin giremezdi TRT’ye. Konuşmacılar Türkçe uzmanıydı.

Günümüzde kanal sayısız, rezillik sınırsız. Bir ara Brezilya dizileri döviz ödenerek alınırdı. Pespaye işlerdi konular. Haklı olarak yakınırdık. “Sen şöyle mi demek istedin Rozaryo?..” replikleriyle dolu, saçma sapan. Onlar bir anda bitti. Oh ne iyi diyemeden, konservatuvar mezunu gençlerin sömürüldüğü Turkish dizi furyası başladı. Başlamak da ne başlamak. Hâlâ tüm şiddetiyle sürüyor. Şiddet dedik ya, şiddetin her türü, işkence, gömüte ölü indiriliş sahneleri, prensipli ağalar, prensipli şıhlar, imamlar, marabalar, şiveler, ağızlar, mafyalar (hukuk büroları), tarikatlar, cemaatler… Sanılmasın ki yüreklice gerçek sorunları irdelemek gibi bir dertleri olsun. İlgisi yok. Zaten olamaz da. İkinci inanç işlevi görmeğe başladı. Halkı düşlerle oyala, giderek yönlendir, sorunları düşünemesin, anımsayabildiğine ise katlansın!

Örneğin İsveç’te kanal sayısı birkaç taneyle dillendirilebilirken, Türkiye’mizde yüzlerce sayıyı bulmakta, tümüne yakını dinci, iktidarcı, cihatçı, tarikatçı, cemaatçi kanallar. Ülkenin üzerine çullanmışlar. Soluk aldırılmıyor.

Son aylarda kızıllı diziler büyük umutlarla moda oldu. Kızılcık Şerbeti, Kızıl Goncalar..  İpe sapa gelmez başka adları saymıyorum. Ara ara yasaklarla ilgiyi, reklamı kamçılamayı boşlamıyorlar. Halk şaşırıyor. Bir nen mi değişti, nedir? Oysa değişen eden yok. Taktiklerden biri şu: Bir hafta dindar aile iyi laikçi aile kötü, bir hafta dindar aile kötü laikçi aile iyi! Diğer taktikleri de sayalım: İzleyiciye tarikat yerini ve müritleri göstere göstere alıştırmak, kanıksatmak. Laikçi aile, yetmez ama evetçi bile olsa, çocuğunu sevmeyen, inançsız, yurduna yabancı, gözü başka ülkelerde, çocuğu şımarık, değer blmez. Tarikattakiler öyle mi ya? Ana, kızına siper ediyor özünü. Kız müthiş zeki. Baba mürit dayak atıyorsa da kendine de değneklenmek cezası uygulatıyor karısına. Eşitlikçi! Prens Cüneyt adalet âşığı. Ana kötü yağı ret eden safi ahlak, Cüneyt ise esnafın sakalını yine kendine kestirerek rezil rüsvağ eden entelektüel (Cioran’ı biliyor ve psikiyatr hekimle tartışma açıyor) cengâver!

Siz hiç AKP’nin gerçekçi filme geçit vereceğini düşünür müsünüz?.. Her nen hesaplı.

RTÜK’ten izin varille. O her yere, muhalif bilinen uzgöre çöken RTÜK.

Şevki Yılmaz şaklabanı, benzerleri Atatürk’e Cumhuriyete söver, her gün höykürür, serçe parmaklarıyla dokunmazlar.

Bu durumda yokluktan yakınıp, E canım kim var ki, elbette reise vereceğiz, diyen kafası bulanığa neden şaşalım ki.

Exit mobile version