DOĞANIN DÜŞMANI

Kapitalizmin içinde bulunduğumuz ekolojik krize yol açan denetlenmesi imkansız bir güç olduğunu düşünen Joel Kovel, Doğanın Düşmanı adlı kitabında, sermayenin sürekli büyümek için yaptığı korkunç baskının etkilerini değerlendiriyor. Batılı sanayi dünyasının, önceki kuşakların hayal bile edemeyeceği büyük refah düzeyine sıçrarken, aynı zamanda kendine hayal edilmesi daha da güç muazzam bir kuyu kazdığı görüşünü savunuyor. İmparatorluk […]

Kapitalizmin içinde bulunduğumuz ekolojik krize yol açan denetlenmesi imkansız bir güç olduğunu düşünen Joel Kovel, Doğanın Düşmanı adlı kitabında, sermayenin sürekli büyümek için yaptığı korkunç baskının etkilerini değerlendiriyor. Batılı sanayi dünyasının, önceki kuşakların hayal bile edemeyeceği büyük refah düzeyine sıçrarken, aynı zamanda kendine hayal edilmesi daha da güç muazzam bir kuyu kazdığı görüşünü savunuyor. İmparatorluk kurbanı insanlarla ekolojik dengenin bozulması konusunu aynı başlık altında inceliyor ve en önemlisi bu konuda neler yapabileceğimiz sorusunun cevabını arıyor.

Joel Kovel, kitabının hemen başında sermayeyi, ekolojik krizin “etkin nedeni” olmakla itham ediyor. Krizin boyutlarını, sermayenin ne menem bir şey olduğunu ve ekosistemler üzerinde üretim koşullarını kötüleştirmekle tek bir noktada yoğunlaşmış bir biçimde, acımasızca genişlemekle de yaygın bir biçimde nasıl muazzam olumsuz bir etkiye sahip olduğunu anlatarak iddiasını güçlendiriyor. “Kapitalizm” başlıklı  bölümde, sermaye etrafında ve sermaye üretimi için inşa edilmiş özgül toplum biçimini irdeleyerek önceki bölümde ele aldığı konuları daha ayrıntılı inceliyor. Bu bölümde, sermayenin genişleme tarzı, toplumla ilişkileri, sermayeyi yöneten sınıfın karakteri, daha çok da sermayenin uyarlanabilirliği sorununu araştırıyor.

Joel Kovel, sermayenin, sadece ekonomik bir düzenleme olmak şöyle dursun, insanla doğa arasında çok eskiden beri varolan ve “doğa üzerindeki tahakküm” kavramında ifade bulan bir lezyonun had safhaya ulaşmış hali olarak görüyor. Ve bundan, sermayenin bir dizi kurumdan ibaret olmadığı, başlı başına, bir varlık biçimi olduğu sonucunu çıkarıyor. Dolayısıyla, “Ekolojik krizin üstesinden gelmek için radikal bir biçimde dönüştürülmesi gereken şey tam da bu varlık biçimidir; bu dönüşüm, ‘ekonomik sermaye’ ile onu besleyen kapitalist devletin yıkılması sürecinden geçmeyi zorunlu kılsa bile gerçekleştirilmelidir,” diyor. Varolan ekopolitikaları gözden geçiren yazar, doğayla ilişkilerimizi onarmak için bugüne kadar neler yapıldığını, varolan politikaların sermayeyi kökünden söküp atacak yapıda olup olmadığını inceliyor. “Ekososyalizme Doğru” başlıklı bölümde “ Ne yapmalı?” sorusuna yöneliyor. “Ön Tasarı” başlıklı bölümde, sermayeden kurtulmak için neler gerektiği şeklinde genel bir soru soruyor. Ekolojik üretim sorununda toplumsal cinsiyetin özgürleşmesi ile doğanın özgürleşmesini bir araya getiren ekofeminizm doktriniyle ekolojik üretimi sentezlemeyi deniyor. “Ekososyalizm” başlıklı son bölümde, kapitalizmi dönüştürmeyi amaçlayan bugünkü direnişin dağınık yapısı ve güçsüzlüklerini ortaya koymaya çalışıyor. Ekolojik krizin üstesinden gelmek için kapitalist toplumu dönüştürmenin zorunlu ve yeterli olduğu fikrine ekososyalizm adını veriyor.

Çevresel sorunların her yerde yaşandığı, bunun günümüz koşullarıyla yakından  ilgili olduğu ve bu sorunların gelecekte toplum ile doğanın bütünlüğüne karşı açıkça büyük bir tehdit oluşturduğu gibi görüşleri ileri süren yazar, iki seçenek sunuyor: “Ya sermaye ya da geleceğimiz. Önemli olan geleceğimiz ise, o zaman kapitalizm alaşağı edilmeli ve yerine ekolojiye değer veren bir toplum getirilmelidir.” Joel Kovel kitabını şu sözlerle bitiriyor:

“Her yaratığın bir sonu vardır, her türün de. Hatta yeryüzü, zaman ve mekân da yok olacaktır. Ama bizim canlılar olarak sahip olduğumuz kaderin, sonumuzu bir dereceye kadar belirleyebilme seçeneğinin olması gerekir. Bu sonun  sermayenin soğuk, acımasız elinden olmasına izin vermemeliyiz; böyle bir son dünyanın güzelliğine yakışmayacak bir sondur.”

Doğanın Düşmanı ufuk açıcı bir kitap; doğayla uyumlu özgür bir toplum kurmak yolunda atılmış çok önemli bir adım.

 

 

Exit mobile version