Donuk Adımlar…

Gizdüşüm adlı kitap dosyasını yayınevine teslim ettikten hemen sonra bir Ağustos sabahı aramızdan ayrıldı. Başlanmış fakat yarım kalmış bir cümle… Bir fotoğraf ama değil. Bir melodi hiç değil. Bir öykü, bir şiir, bir iki adımlık mesafe… Geride yalnızca ona ait şiirler, yaşanmışlıklar ve birkaç fotoğraf… “dökünüyorum yorgunluğunu bedenime sarnıçlarda yağmurlar dinlenirken senin için anne, gül […]

Gizdüşüm adlı kitap dosyasını yayınevine teslim ettikten hemen sonra bir Ağustos sabahı aramızdan ayrıldı.

Başlanmış fakat yarım kalmış bir cümle… Bir fotoğraf ama değil. Bir melodi hiç değil.

Bir öykü, bir şiir, bir iki adımlık mesafe…

Geride yalnızca ona ait şiirler, yaşanmışlıklar ve birkaç fotoğraf…

“dökünüyorum yorgunluğunu bedenime
sarnıçlarda yağmurlar dinlenirken senin için
anne, gül et beni kederine…”

Hüznün dizelerine akan damlalar ve acıya dur dercesine çatırdayan kasvet…

Uçurum yarıklarına sinmiş gözbebeği, titrek alev…

Kim bilir ne acıdır yaşamı bırakıp gitmek…

Kim bilir ne kasvetli…

“Anne, gül et beni kederine…” demek ne acı…

“Hangi ırmaktan akıyor yüreğinin bozaran sevdası
Hangi kolunda köprüsü var gecenin
Bir ucunda puslu gök bir ucunda sazlık, hasretle bilenen…”

İmgelerde yaşanacak bir ışık kalmadığı vakit, sevgi de tükeniyor…

Ya güzelliklerin donup kalması?

Kaan ince 2 Şubat 1970 tarihinde Ankara’da doğdu, 11 Ağustos 1992 yılında aramızdan ayrıldı. Şiirleri Çağdaş Türk Dili, İzlek, Promete, Yazılı Günler gibi dergilerde yayımlandı.

Şiire ışığın türküsü gerek, şaire özellikle…

Acıya boyun eğmemek gerek ama nasıl?

Yılmayan bir çark, uslanmayan kasnak…

Gecenin deniz kanatlarını bulup çıkarmalı, irkilen bir kuşun gözlerine öpücük kondurmalı…

Bir yitirişe asla kulak asmamalı, oynak bir gölgeye,

Geri dönmemek üzere çıkılan her yol, kırıklar biriktirir…

Ayrılıklar…

Gecenin deniz kanatlarında, bir kuşun sesine dalmış
düş topluyorum, gözlerime öpücük.
Kendine açan bir ışığı emiyor kalbim.

Atomun çekirdeğindeki protondan nötrona kadar, kabalaşmış bir gerçeklik var bu çağda, kırılmışlık, tükenmişlik…

Puslu gök hüzünle beslenir ve hüzün, her daim gözyaşına bilenir…

Oysa yaşamak, her şeye rağmen yaşamak…

Kaan İnce canlılığa, ailesine ve şiire kırılgan bir sızı bırakarak ayrılmıştı aramızdan.

“Eziyetle yürüdüğün yeter
dökünüyorum yorgunluğunu bedenime
sarnıçlarda yağmurlar dinlenirken senin için
anne, gül et beni kederine…”

Devinimi sağlayan çark…
Bir dişli, bir yaşam belirtisi…
Üretmek, değer katmak…
Hızın ve tüketimin çemberinden sıyrılmak…

“Düş artık yakamdan
güneş kırıklarına dadanan sevda…”

Oysa yaşamak, her şeye rağmen yaşamak

Kaan İnce canlılığa, ailesine ve şiire mühürlü bir sızı bırakarak ayrılmıştı aramızdan
Yaşanmışlıklar ve birkaç fotoğraf…

 

Exit mobile version