Çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak ve kitap sevgisini artırmak amacıyla her yıl Kasım ayının ikinci pazartesi günü ile başlayan hafta, UNESCO tarafından 1972 yılından bu yana “Dünya Çocuk Kitapları Haftası” olarak kutlanmaktadır. Bu haftanın kutlanmasını ilk kez, 1917 yılında Amerikan izcilerinin kitaplık yöneticileri önermiş ve 1918 yılından itibaren Amerika’da kutlanmaya başlanmıştır. Ülkemizde ise bu haftanın kutlanmasına 1947 yılında başlanmıştır.
Hafta’nın amaçları; “çocuklara kitap okuma sevgisini kazandırmak, daha çok ve daha kaliteli çocuk kitabı yazılmasını ve yayımlanmasını sağlamak, anne, baba ve çocukları kitap almaya yönlendirmek, çocukların evlerinde kitaplık kurmalarını teşvik etmek, ders kitabı dışındaki kitapların da okunmasını sağlamak, kitabı temiz kullanma alışkanlığı kazandırmak, yeni çıkan çocuk kitaplarının takip edilmesini sağlamak, kitap okuma teknikleri, özet çıkartma ve not alma gibi konularda çocuklara rehberlik etmek, çocuklarla yazarların, imza günü etkinlikleri ile yüz yüze gelmesini sağlamak….” biçiminde özetlenmiştir. Şu bir gerçek ki, ülkemiz kitap okuma oranı en düşük ülkeler arasındadır. Örneğin, bir Japon, yılda ortalama yirmi beş kitap okuyor. Türkiye’deyse altı kişi bir kitap okuyor. Bu durum, benim gibi sizleri de üzüyordur.
Geçtiğimiz hafta, Milliyet Gazetesi’ndeki köşe yazısında sayın Güngör Uras yazdı: “Kitap okumak Türk insanının ihtiyaç listesinde 235. sırada yer alıyor.
En fazla kitap okuyan ülkelerin başında yüzde 21 oranıyla İngiltere ve Fransa var. Bunu Japonya yüzde 14, Amerika yüzde 12 ve İspanya yüzde 9 ile izliyor. Türkiye, yüzde 0.1 (Binde bir) okuma oranıyla son sıralarda yer alıyor. Okuma alışkanlığında dünyada 86. sıradayız.
Okuyanların yüzde 65’i aşk, yüzde 24’ü siyasi, yüzde 13’ü düşünce, yüzde 7’si kişisel gelişim kitapları okuyor.
Türkiye’de her yıl 45-50 bin başlıkta kitap basılıyor. Elektronik ortamda da 4-5 bin kitap yayınlanıyor.
Basılan kitapların yarıdan fazlası (yüzde 58’i) ders kitapları. Yılda 15 bin dolayında edebiyat, 1.500 kültür ve sanat kitabı, 3 bin kadar dini kitap yayını var.
Türkiye’nin büyümesi, gelişmesi çocuklarımızın daha çok okumasına bağlı.
Okumak, çocukların kültürel gelişimlerini tamamlamaları ve bilgi çağını yakalamaları için hava gibi, su gibi, yemek gibi günlük hayatlarının bir parçası olmalı.
Türk çocukları kitap okumada Afrika ülkelerinin gerisinde kalmış durumda.
Türkiye’de 100 kişiden sadece 4 kişi kitap okuyor.
Dünyada kişi başına kitap harcaması 1.3 dolar, Türkiye’de ise çeyrek dolar.
Çocuklara kitap hediye edilmesi sıralamasında Türkiye 180 ülke içerisinde 140. sırada.
Kişi başına kitap sayısı 60 yılda artmadı. Önemli ölçüde geriledi. 1945-1950’lerle kıyaslanamaz ölçüde geniş tanıtım ve iletişim olanaklarına, daha yüksek okullaşma oranına, on katı artmış bir eğitimli nüfusa, dış dünyayla gittikçe artan etkileşime, sayısı artan üniversitelere karşın, okurluk düzeyi yarı yarıya geriledi.
Ne oldu? Türkler, okuma alışkanlığını kazanıp sonradan mı kaybettiler? İlk akla gelen, televizyon… Televizyon, gerçekte okur olmayan, ancak okur gibi davrananların bir bahanesi. Okuyan, bilgi edinmede ve aktarmada aktif olan kişiler üzerinde ise televizyon, aktifliği ve okumayı artırıcı etki yapıyor.
Gelişmiş ülkelerde bir kitap yüz binlerce basılıyor. Türkiye’de bin adet basılıyor. Bin adet kitabın tüketimi de yıllar alıyor. Gazeteler okunmak için değil, şöyle bir bakılmak için alınıyor. Daha acı olanı, gazete bir malın yan ürünü olarak veriliyor.” (Güngör Uras, 13.1.2016, Milliyet Gazetesi)
Uzmanlar uyarıyor: Türkçe tehlike çanları çalıyor… Gençler kitap okumuyor, sözcük dağarcıkları azaldı. Kendilerini ortalama 200-300 sözcük ile ifade eder oldular. Gelişmiş ülkelerde öğrencilerin sözcük dağarcığı ilköğretimde 2000, Türkiye’de 300-400, ortaöğretimde 5000, Türkiye’de 2000- 2500 sözcükten oluşmaktadır. Türkçe’deki 100 bin sözcükten yalnızca 300-400’ünü kullanarak kendini ifade eden gençler bu duruma nasıl geldi? Test üzerine kurulu ezberci eğitimin elbet sorgulanması gerek.
Köy Enstitülerinde serbest okuma saatleri vardı. Bu saatlerde öğrenciler yerli, yabancı yapıtları okur, tartışırlardı. Bir öğretim yılında öğrenci ortalama 30- 35 kitap okurdu. Bu şekilde öğrenciler okumaya ve yazmaya özendirilirdi.
Kitap okumanın önemiyle ilgili çok söz söylenmiştir: Örneğin, Ovidius, “Gençliğini kitapla beslemeyen ulusların sonu acıdır”, Yavuz Sultan Selim, günde sekiz saat okurmuş. Katip Çelebi, “Mumlar tükenir, güneş doğar, ben hâlâ okurdum”, İbn-i Sina, “Gecelerim hep okumakla geçerdi.” Ali Emiri: “Lamba ışığında kitap okuyarak sabahlardım”
Çocuklarımıza kitap okumayı öğüt vererek değil, örnekleyerek gereksinim duymalarını sağlayalım. Okulda, mahallede, evde kitaplık oluşturalım. Okuma günleri, kitap fuarları düzenleyelim. Hafta sonları çocukları kitapevlerine götürelim.
Antakyalı ozan Ali Yüce: “Bir gramcık bilgi için/Tırmanmadık yokuş koymadım ben/ Saç döktüm ömür tükettim/ Öğrenmeye doymadım ben…” diyor.
Sevgili çocuklar, Suut Kemal Yetkin, “Dünyada hiçbir dost insana kitaptan daha yakın değildir.” diyor. Uygarlıklara giden bir köprü olan kitap okumayı temel alışkanlıklarımız arasına alalım. Okuyalım. Kitaplarla dostluklar kuralım. Kitaplarla kuracağımız sıcak dostluklar bizi çağa taşıyacak, her alanda donanımlı kılacaktır.