Düş Bozumu

Bir nesneyi doğrudan doğruya tanımlamanın yaşanmışlıkla bir ilişkisi olmalı Hesapta olmayan bir kaybın düşünsel ritmi de olabilir… Bir imge, zihnin sınırlarını nasıl yokluyorsa o… Gündelik yaşamda kendini ne kadar var ediyorsa…   “Her zaman ki gibi, sabah hava soğuktu ve rüzgar gökyüzündeki bulutları soymaya başlıyordu…” i diye söyleniyor Vasconcelos İnsan kendi gerçekliğini tahrif edebilir mi? Kaygıların […]

Bir nesneyi doğrudan doğruya tanımlamanın yaşanmışlıkla bir ilişkisi olmalı

Hesapta olmayan bir kaybın düşünsel ritmi de olabilir…

Bir imge, zihnin sınırlarını nasıl yokluyorsa o…

Gündelik yaşamda kendini ne kadar var ediyorsa… 

 “Her zaman ki gibi, sabah hava soğuktu ve rüzgar gökyüzündeki bulutları soymaya başlıyordu…” i diye söyleniyor Vasconcelos

İnsan kendi gerçekliğini tahrif edebilir mi?

Kaygıların gerçekliği gibi… 

Savaşların çoğalarak inlettiği dünyanın gerçekliği

Çocuk işçiliğinin çoğalarak acıttığı…

Çocuk sömürüsünün…

Kadına şiddetin, doğaya, canlılığa…

Şaşkınlığımızı dahi gizleyemediğimiz bir çağ bu

Yoksulluğumuzu ve yoksunluğumuzu…

Kendimizi dahi hatırlayamadığımız bir çağ…

Ve yine Vasconcelos; “Büyükler birtakım masallar anlatıyorlar ve çocukların her anlattıklarına inandıklarını düşünüyorlar…” ii

Düş gerçeği bozar mı sahi?

Olmayana dokunmak gerçeği ıskalar mı?

Büyükler…

Büyükler masal anlatıyor…

Yeni yeni masallar…

Yeni yeni algılar

Yeni yeni kurgular…

Bu çağ dijital sömürü çağı üstelik

Bu çağ herkesin her şey olduğu çağ…

 “Sözcükler, paylaşılmış bir hafıza gerektiren simgelerdir…” iii  diye yazmış Borges

Bir heceye anlam yüklerken onu işlemekten başka bir şey düşünmemek…

Geldiğimiz yolun işaretlerine bakmadan ya da gitmemiz gereken yolun kaygısı…

Ancak bu çağ herkesin her şey olduğu bir çağ…

Her zihin, kendine biçilen rolü üstleniyor sadece…

Sokakları adımlarken, yalnızken, kalabalıkta…

Her zihin, yaşamak zorunda kaldığı gerçeği üstleniyor

Bilmeyi veyahut bilmemeyi…

Ve yine Borges’e kulak verelim; “Saatini, sürekli bakmamak için durdurmuştu, ama her gece, dışarıdan gece yarısını bildiren on iki vuruşu duyar duymaz takvimden bir yaprak kopararak, kendi kendine “Bir gün daha geçti” diyordu.” iiv

 “Son diye bir şey yoktur” diyordu annem…

Her yaşanan an, yeni bir başlangıçtı.

Önünde yuvarladığı zamanı ona hasret bırakan bir başlangıç…

Belki sırf bu yüzden yeryüzünün sesine inanmalı en çok…

Rengine ve belleğine…

Yeryüzünün ahengine güvenmeli, canlılığın ritmine…

Kim hatırlattı sahi güneşin bize fısıldadığı o eşsiz zamanı…

Şarkılara dokunmayı kim?

iYaban Muzu, José Mauro de Vasconcelos, Çevirmen: Aydın Emeç, Can Yayınları

  iiŞeker Portakalı, José Mauro de Vasconcelos, Çevirmen: Aydın Emeç, Can Yayınları

  iiiKum Kitabı, Jorge Luis Borges, İletişim Yayıncılık, Yıldız E. Canpolat

  ivKum Kitabı, Jorge Luis Borges, İletişim Yayıncılık, Yıldız E. Canpolat

Exit mobile version