Robert Desnos 4 Temmuz 1990’da Paris’te doğdu. İsyancı mizacı ve özgürlükçü eğilimleri ile Gerçeküstücü hareketin ilk döneminde Breton, Aragon, Eluard, Peret ve Crevel’den oluşan topluluğun dergisi Littérature’e katıldı. Otomatik yazı, hipnotik uykular, düş ya da fantasma hikayeleri ile bu hareketin önde gelen adları arasına girdi.
Otomatik yazı, yazma hızının düşünce hızına eşit olması inancına dayanıyordu. Zihinde yerleşmiş hiçbir düşünce olmaksızın hızla yazarken, şair, Breton’un tanımlamasıyla, “gösterişsiz bir kayıt cihazı”na dönüşüyordu. Breton ve arkadaşları, bilincin denetimini baypas eden daha dramatik yöntemlerle deneyler yaptılar. Bir süre için içlerinden gönüllü biri hipnoz ile kendinden geçiyor ve grubun diğer üyelerinin sorduğu soruları yanıtlıyordu. Özellikle Robert Desnos bu durumdan çok kolay etkileniyordu ve bir keresinde şair Benjamin Peret hakkındaki soruları şöyle yanıtlamıştı.
Gerçeküstücülük akımında Robert Desnos’un etkin yerini Andre Breton birçok yazısında dile getirdi. Breton’a göre Desnos bu akımın peygamberiydi. Aragon’a göreyse, Gerçeküstücülerin en yetenekli ozanı, en ileri gitmiş binicisiydi.
Desnos şiiri kendisi için soluk almak, yemek, içmek gibi doğal ve zorunlu, yaşamsal bir etkinlik saymıştı. Söz cambazlıklarına dayanan tekniği, mizah, incelik ve erotizmin egemen olduğu bu dönem yapıtlarında her türlü bağlayıcı kuralı reddetti. Desnos düşlerin şairiydi. Fransız dilinin bütün birikim ve olanaklarını kullanan, edebiyat diliyle halk dilini ustaca kaynaştıran Desnos, 1930’lara doğru gerçeküstücülükten koptu. Bundan sonraki on yılda gazetecilik yaptı, film senaryoları ve radyo oyunları yazdı.
Desnos, 1940’lara gelindiğinde, Paul Eluard ve Louis Aragon’la birlikte umudun şairi olmuştu. Yazdığı şiirler gizlice basılarak elden ele dolaşıyordu. Şiirlerinde II. Dünya Savaşı’nın uyandırdığı insancıl duygularını, gündelik yaşamı, aşkı, özgürlüğü, bağımsızlığı dile getiren şair, yaşamını Direniş hareketine adadı. Nazi işgali altında bulunan ülkesinde Direniş hareketinde yer aldığı için Gestapo tarafından tutuklanarak önce Auschwitz’e, sonra Buchenwald, Flossenburg’a ve son olarak Çekoslovakya’daki Terezin Toplama Kampı’na gönderildi. 1945 Haziranında müttefik güçlerce kurtarıldıktan birkaç gün sonra tifüsten öldü.
Değeri ve önemi her geçen gün biraz daha anlaşılan bu büyük ozanın şiirlerinden bir seçkiyi Tahsin Yücel’in Türkçesiyle okumak mutluluk verici.
YARIN
Yüz bin yaşımda da bulacağım gene
Seni bekleme gücünü, ey umudun sezdiği yarın.
Zaman, nice uyumsuzlukların acısını çeken ihtiyar.
Sızlanabilir: Sabah yeni, yeni akşam.
Ama biz aylardır uyanık yaşıyoruz
Uyanık kalıyoruz, saklıyoruz ışığı ve ateşi
Alçak sesle konuşuyoruz, kulak veriyoruz
Çabucak sönen ve yitirilen sayısız sese.
Ama gecenin dibinden tanıklık ediyoruz hâlâ
Günün ve tüm armağanların görkemine.
Uyumuyorsak şafağı gözlemek için uyumuyoruz.
En sonunda bugünde yaşadığımızı kanıtlayacak şafağı.
(1942)
Orhan Tüleylioğlu