Bence, bana göre …
Duyarsızlık, çok kısa bir sürede gelişen bir şey değil .
Adım adım genişleyerek, bireyleri içine katarak büyüyen, bir alışkanlık dizisidir.
Kişinin, kişilerin, tamamen, kendine dönük davranışlarından ve bakış açısından beslenir.
Kendi zihninin içinde ki konulara odaklı olan kişi, önünü etrafını çok fark etmez , fark edemez .
Etrafımızda, yada sosyal medyada, basında, insanlara yada hayvanlara yapılan kötülüklere çok sıkı bir şekilde tepkiler yağdırıyoruz, haklı olarak, doğrusu da bu zaten .
Çünkü …
Dünya, bizim, babamızın çiftliği değil, sahibi yada hakimi değiliz.
Bu dünya’da, bizim sorumlu olduğumuz sorumluluklarımız var.
Ve her şey emanet, kişinin hayatının bitimine kadar.
Dolayısı ile, bütün canlıların, kendine ait yaşam alanları ve hakları var.
İnsanlar talan edip zapt etmezse, o canlılarda, kendi yaşam alanlarında varlığını sürdürür sürdürmelidir de.
Duyarsızlık nasıl gelişiyor.
Bazı şeyler göz önündeyken, kalabalığın içindeyken bile nasıl fark edilmiyor, edilemiyor.
Üç, dört örnek vereyim …
Yaklaşık on sene önce, bir kır bahçesine, çocuklar, hadi kahvaltıya gidelim dediler, gittik.
Muhteşem bir yerdi, ağaçların arasına yerleştirilmiş masalar, yeşillikler içinde, sular akıyor.
Gözleme yapan teyzeler var, mis gibi kokular her yeri kaplamış.
Yer gösterdiler oturduk .
Çok emek verilmiş belli, ilgi, hizmet, çok güzel.
Alan çok geniş, ortası, daire şeklinde boş bırakılmış, pist gibi .
Bir tane eşek var, eşeğin yularını tutan bir çocuk, eşeğin sırtına sırayla binen çocuklara tur attırıyor. (sanırım ailelere jest olsun diye düşünülmüş )
Fikir çok güzel ve yaratıcı, ama… oturduğumuz süre boyunca ve biz kalktıktan sonra da devam ediyordu.
Hiç durmadan, hiç ara vermeden, eşeğin sırtına binmek için yarışan çocuklar ve ailelerinin, çocuklarını bindirme çabasıydı.
Eşeğin yularını tutan çocuk, o, turları attırırken, her ne yaşıyorsa…
(belki de başı dönüyordu bilmiyorum )
Bir kaç saniye duruyor…başını sağa sola bir kaç defa sallıyor…sonra tekrar duruyor… biraz bekliyor, sonra tekrar sağa sola sallıyor…duruyor… tekrar yürümeye devam ediyordu.
Siyah şalvarı ve lastik ayakkabısıyla .
Turun bittiği noktada ise aileler ve çocuklar, sabırsızlık içinde, heyecanla, çocuklar zıplayarak, eşeğin turu tamamlayıp yanlarına gelmesini bekliyorlardı .
Bu manzara gözümün önündeyken, o, güzelim kahvaltı sofrasından aldığım her lokma, dizildi durdu . (çocuklara belli etmeden yani )
Başka bir örnek… çocuklar hadi balık ekmek yemeğe gidelim dediler gittik.
Balık ekmek… şahane, o kadar lezzetli yapmışlar ki tadına doyamıyorsunuz.
Mezeler, turşular, ikramlar, ilgi, harika …
Derken …
Tam karşıda bir tane at .
Cadde kenarında, yuları demir korkuluklara bağlı, hava çok sıcak, atın gözleri kıpkırmızı …
At, üzerine aralıksız konup ısıran at sineklerinden kendini korumak için durmadan kuyruğunu sallayıp ayaklarını yere vuruyor… hiç durmadan… hava çok sıcak, etrafında su bile yok …ve çevresi çok kirli .
Gittim yanına baktım, birine sordum “bu at kimin” diye dedi ki “bu falan satıcının, bu hep böyle” herkesin gözü önünde çok kalabalık bir yerde yani.
Bir örnek daha…
Şehir merkezinde…. Ana cadde de …bir kadın…çöp karıştırıyor, yanında ki küçük arabada bir çocuk uyuyor, yedi sekiz yaşlarında olabilir… ayakları sarkmış, güneşin altında, uyuyor.
Arabanın yanında durdum… etrafa bakındım, kadın, karşı kaldırıma gitmiş diğer çöplere bakmak için.
Geldi, konuştuk, dedi ki “okuldan geldi, yalnız bırakamam, beraber getirdim, başka çarem yok”
Bizler …
Hemen hemen her gün, çöp karıştıran çocuk, kadın yada erkeklere rastlıyor muyuz?
Bu ve buna benzer şeylerin, zaman içinde, sanki hayatın normali imiş gibi, yanından geçip gitmemizin….Tarifi, izahı ne?
Bir örnek daha …
M. K. Ü. Rektörlüğünün, asi nehrinin suyunu arındırma projesi kapsamında, bir uygulaması olmuştu yıllar önce .
Hocalar, öğrencileri ile bin bir emek ve çabayla, asi nehrinin suyunun temizlenmesini sağlayacak balıkları getirip, belki de tonlarca balığı, asi nehrinin sularına, farklı noktalardan bıraktılar .
Sonra ne mi oldu ?
bazı insanlar çıldırdı .
sepeti, kovayı, tencereyi kapan asi’ye koştu.
ellerine ne geçtiyse sulara gece gündüz daldırdılar, torbalara, çuvallara, tencerelere doldurdular, beğenmedikleri küçücük balıkları etrafa attılar.
kaldırımlara, yollara, asi’nin kenarlarına attılar .
her yerde … küçük ölü balıklar vardı .
herkesin gözü önündeydi her şey .
ortalıkta, orta yerde .
asi nehrinin şu anda ki durumu da…herkesin gözü önünde…ve ortalıkta .