Kadına şiddet olayları giderek artıyor.
Bunun yanında çocuklara tecavüz ve saldırı olayları da başını almış gidiyor.
Cinsel istismar da ise durum pek farklı değil.
İşte böylesi bir ortamda yaşıyoruz.
Bir yandan kadınlara tecavüz ediliyor, bu doğrultuda cinayetler işleniniyor, saldırılar oluyor.
Öte yandan istismar olayları kat kat artış gösteriyor.
Bunların bir kısmı suyun görünen yüzü olarak duyduklarımız ve gördüklerimiz.
Bir de suyun öbür yüzü var.
Bunlar gizli kalanlardır.
Annelerin, babaların, kızlarını ensest ilişkiye zorladıkları maalesef bilinen bir gerçektir.
Böylesi bir ortamda yaşıyoruz, nefes alıyoruz.
İşte bunlar varken sorun yok demekle sorun ortadan kalkmıyor, aksine çoğalıyor.
Çoğaldıkça da çözümsüzlük yumağına dönüşüyor.
Bunun için, sorunu çözmek için, çaba sarfetmek gerekiyor.
Bu sorunun temelinde baskıcı ve içe kapanık bir toplum anlayışı yatıyor.
Bu nedenle, kişinin yaşam biçimine müdehale etmek yerine yaşam biçimine saygı göstermek
gerektiğinin bilince varmak gerek.
Her birey kendi yaşam tarzını kendisinin görüşüne göre çizer ve düzenler.
Bunun aksini düşünmek doğru bir hareket olmaz.
Eğer bu fikir toplumda yer ederse yakınmalar azalır ve sonunda yok olup biter.
Ama bu fikrin aksi toplumda yer eder ise yakınmalar artar ve sonunda çağdışı bir anlayışın egemen
olmasına neden olan bir durum ortaya çıkar.
Bu hususu bir kez daha yinelemede yarar görüyoruz.
Aksi halde sorunların sonu gelmez.
Eğer ensest ilişkilerin son bulmasını istiyorsak,
Eğer yaşam tarzına müdehale edilmemesini istiyorsak,
Eğer kadın cinayetlerinin son bulmasını istiyorsak,
Eğer olayların gizli kalmasını istemiyorsak,
Eğer çağdaş bir yaşam biçimine kavuşmak istiyorsak,
Bunları yapacak bir yol haritası çıkararak o doğrultuda haraket etmeliyiz.
Bu şekilde hareket edersek aydınlık günler bizim olur.
Aksi halde…
Bunu düşünmek bile istemiyoruz.
Doğru yolda yürümek için gerekeni yapalım…