Albert Einstein’in sözüdür:
“Aynı şeyi tekrar tekrar yapmak ve farklı sonuçlar beklemek deliliktir.”
Dokuzuncu ayında Covid 19 vakaları yine tavan yaptı. Yapılan açıklamalara göre, vaka sayısı bakımından Avrupa’da birinci, dünyada ise beşinci sıraya oturduk.
Salgını önleme adına yine kısıtlamalar getirildi. Oysaki kısıtlamaların, önlemlerin daha da fazlası Mart-Nisan aylarında alınmıştı.
Sonra normalleşme denilerek, aceleyle geri adımlar atıldı.
Ve sonuç ortada.
Bilinen şeyleri tekrarlıyorum:
En büyük sorumluluk bizlere düşüyor.
Eğer çalışmıyorsak bir süre daha evde kalalım. Zorunlu olmadıkça dışarı çıkmayalım.
Kalabalık içine karışmayalım, Çok zorunlu haller dışında toplu taşımayı kullanmayalım.
Sık sık vurgulandığı gibi, maskemizi takalım, sosyal mesafemizi koruyalım ve temizliğe dikkat edelim.
Bu virüs belasını elbette yeneceğiz.
***
Hafta içinde iki önemli olay yaşadık. Birisi adeta içimi acıttı. İkincisi ise bir vefa örneği idi.
Sözcü gazetesi, olayı, “İmam Hatip Lisesi’nde sarıklı ayaklanma” başlığıyla verdi.
“Tarikatların beslediği şalvarlı-sarıklı eğitim, imam hatip lisesinde isyan çıkardı. Sarıklı-şalvarlı derse giren öğrencileri öğretmen sarığını çıkarması için uyardı. Öğrencilerden biri, “Sarığımı çıkarmam. Dedelerin, dedelerimi astı. Saçın başın açık. Kadın başına konuşma, döverim” diye tehdit etti. Adli ve idari soruşturma başlatıldı.”
Olay, Aydın İmam Hatip Lisesi’nde geçiyor.
Tam da 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutlayacağımız günlerde.
Buraya nasıl geldik? Bunu sorgulamak gerek.
1983 yılında Harbiye Lisesi’nde görev yapmakta iken Giresun ili Espiye İmam Hatip Lisesi’ne sürgün edildim. Bir ay görev yapıp istifa edecektim. Çünkü, Sıkıyönetim nedeniyle eşim tayin yaptıramıyor; bir sekiz, biri de üç yaşında iki çocuğum vardı.
Göreve başlayıp ortamı görünce, ayrılamadım ve tam üç yıl huzurlu bir öğretmenlik yaptım. Aradan otuz beş yıl geçti, o güzel çocuklarımı, hoşgörülü idarecilerimi ve birlikte öğretmenlik yaptığım meslektaşlarımı bir türlü unutamıyorum. Buradan sevgilerimi iletiyorum hem öğrencilerime hem de meslektaşlarıma.
Bir kere o yıllarda İmam Hatip Liseleri’nde kılık kıyafet sorunu yoktu, müfredat sorunu yoktu.
Kız çocuklarımız meslek derslerinde başını kapatıyordu, kültür derslerine girince hiçbir uyarıya gerek kalmadan başını açıyordu.
Her yıl sonu çocukların hazırladığı oyunlar profesyonel oyuncuları aratmayacak nitelikteydi.
Üniversiteyi kazanma oranı çok yüksekti. (devam edecek)