Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, yatırım, huzur olan bölgeye yapılır. Huzur olmayan, kural olmayan bölgelere para gelmez. Yatırımcı, yarını belli olmayan, bir kişinin bir cümlesi ile tüm sistemin bir anda ters düz olabileceği bir yere yatırımını yapmaz. O bölgede parası olan iş insanı da arsa alır, döviz alır, altın alır. Parayı ekonomiye katmaz, fabrika kurmaz, istihdam yaratmaz, vergi ödemez. “Yarınım belli değil, neden bunca büyük risk alayım ki” der.
Böyle bir fotoğrafı bir yurttaş olarak asla istemeyiz. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Gideceğimiz başka bir Türkiye yok, aynı gemideyiz. Fakat ülkemiz, maalesef bu yönde hızla ilerliyor. Ortak aklın çalıştırılmadığı, “ben yaptım oldu” mantığıyla alınan kararlara çokça örnek oluşturabilmek mümkündür. Fakat gündemde olan iki örnek ile bu konuya değineceğim.
Barolar ve Sosyal Medya
Farklı görüşler, bir ülkenin zenginliğidir. Baroların bir kısmı, iktidarın düşündüğü gibi düşünmüyor olabilir. Bu gayet doğaldır. Bundan kimsenin gocunmaması gerekir. Zaten bir ülkedeki tüm kişilerin ve kurumların iktidarın düşündüğü gibi düşünme zorunluluğu olsaydı, “demokrasi” , “ifade özgürlüğü” gibi kavramlara ihtiyaç olmazdı.
Barolarla ilgili düzenleme, maalesef iktidar partililerince de, Barolar Birliği Başkanınca da göz göre göre çarpıtılıyor. Tabi son yıllarda hakikatleri çarpıtmak o kadar özümsediğimiz bir davranış oldu ki, bu şekildeki davranışlara artık alıştık. Barolar Birliği Başkanı çıkıp, tasarıyı protesto eden Baro Başkanlarına, “sizi Meclis’e davet ettiler gelmediniz” diyor. Göz göre göre doğru olmayan bir beyandır. Meclis’ten de, iktidar partisinden de, Baro Başkanlarına bir davet gelmemiştir. “Konunun muhatapları olan Barolarımız, gelin sizi dinleyelim, sizin görüşleriniz değerli” diyen bir davet yok. Barolar Birliği Başkanı hangi ajandayı güdüyor bilmiyoruz, ama adet yerini bulsun diye, acele bir şekilde Meclis’te grubu bulunan partilerden randevu alıyor, “biz size gelmek istiyoruz” diyor, o şekilde bir görüşme yapılıyor. Yani tamamen “dostlar alışverişte görsün” mantığıdır.
Sonrasında, Komisyon’da, bu Barolar Birliği kurum avukatı ile temsil ediliyor. Kurumun doğal temsilcisi, kurum başkanıdır. Birlik Başkanı, böylesi önemli bir konuda ortada yok. Ne acıdır.
Milletin evi olan Meclis’e, bu milletin birer ferdi olan Baro Başkanları alınmıyor. Etrafları bariyerlerle çevriliyor. Baro Başkanları, “bizimle ilgili düzenleme yapıyorsunuz, biz de girip görüşlerimizi beyan edelim” diyorlar. “3’er kişi ile gelin” cevabı veriliyor. Eğer niyet samimi olsa, “pandemi var, sizi daha büyük bir salona alalım”, ya da “grubu olan partilerin 5’er temsilcileri kalsın, bu oturumda Baro Başkanlarını dinleyeceğiz” diye cevap verilir. Bunların hiçbiri yapılmıyor.
Kısacası, “Ben yaptım oldu” mantığıyla, kimseyi dinlemeye tahammül dahi olmadan bir değişiklik hazırlanıyor. Üstelik bu düzenlemenin dünyada eşi benzeri yok. Eğer sorun gerçekten temsilse, Barolar Birliği Başkanını bütün Avukatlar seçsin. Tabi bu da teklif edilmiyor. Birlik Başkanı bunu da talep etmiyor. Milyonlarca seçmenin oyunu 3-4 saatte tasnif eden Türkiye, 120.000 avukatın oyunu mu 3 saatte tasnif edemeyecek? Eğer sorun delege sisteminden kaynaklı bir temsil sorunu olsaydı, direkt olarak asilin seçim yapmasını sağlayacak bir düzenleme getirilirdi. Çoklu Baro, hangi modern demokratik ülkede var, bir kişi bize bir örneğini versin lütfen. Verilemez! Çünkü örneği yoktur. İktidar tarafından tasarlanan “Çoklu Baro”, adeta “Türki tipi başkanlık” gibidir. Yani eşi benzeri yoktur. Daha da kötüsü, Komisyon görüşmeleri yapılırken, iktidar partisinin kimseyi dinlemeye tahammülün olmamasıdır.
Benzer bir mantık, sosyal medya tartışmaları üzerinden de yürütülmektedir. Bugün, günümüzün bir gerçeğidir sosyal medya. Bunu kimse inkar edemez. Böylesi önemli bir konuda düzenleme yapılacaksa, geniş kesimlerce istişareler yapılması, tartışılmaya açılması gereklidir. Kafanıza estiğinde, “ben bu sistemi değiştiriyorum, hatta kapatıyorum” demek, “ben yaptım oldu” mantığıdır. Bu da keyfiliktir, anti-demokratik bir tavırdır.
Bundan ötürü Barolarla ilgili düzenleme, sadece Baroları değil, toplumun tüm kesimini etkileyen bir meseledir
İktidar Partisi, ortak aklı bir kenara koyup, konunun muhataplarını dinlemekten dahi kaçınarak, adeta yangından mal kaçırır gibi bir düzenleme hazırlar ve yürürlüğe koyarsa, bunun orta ve uzun vadede ekonomi için ciddi olumsuz sonuçları doğar. Keyfiyetin, demokratik standartların yüksek olmadığı yerlerde ekonomik gelişme de olamaz, refah da, huzur da olamaz.
Bu süreç, tarihe bir nottur. Anti-demokratik uygulamaları eleştirmezsek, benzer olaylar bumerang gibi döner bizi bulur. Hukuk, her zaman herkese lazımdır.
bekir.atahan@atahanhukuk.com