“Emek gücünün değeri, bu gücün sahibinin kendisini devam ettirebilmesi için gerekli geçim araçlarının değeridir.”
Karl Marx
Gündelik söylemde “sömürü” kavramı genellikle ahlakî anlamda kullanılır. Aklımıza tehlikeli ve kötü koşullarda düşük ücretle sabahtan akşama kadar çalışan işçiler gelir.
“İnsan olmanın”hangi vasıflarını hangi değerlerini eleyerek bugünlere kadar geldik?
Birilerinin üzerine basarak, onları ezerek yükselmenin; emeğin hakkını sömürerek elde edilen zenginliğin; eşitsizliği besleyen politikaların bedelinin çok yüksek olduğunu hâlâ anlamıyor muyuz?Daha bilinçli olanlarımız sömürünün gerçekten hemen yanı başımızda gerçekleştiğini söyleyebilir ve çalışanlarına asgari ücretten bile daha az ücret ödeyen şirketlere ya da inşaat sektöründe akıl almaz koşullarda çalıştırılan göçmen işçilere dikkat çekebilir. Toplumdaki iki temel sınıfın öneminin farkında olmalıyız: üretim araçlarına sahip olanlar ve sadece çalışma yetisine sahip olanlar. İşçiler, tek başlarına meta üretemezler çünkü üretim araçlarına, yani meta yaratmak için kullanılabilecek teknolojiye ve araçlara sahip değillerdir.
Heinrich’in uyardığı gibi: ‘eğer işçiler pazardan satın almak zorunda oldukları geçim araçlarının değerinden daha fazlasını alırlarsa, uzun vadede artık mülksüz olmayacaklar ve en azından kısmen emek güçlerini satma zorunluluğundan özgürleşeceklerdir’.
Emek gücünü meta olarak anlarken, bu metanın nasıl yaratıldığını göz önünde bulundurmalıyız. Bir işçinin, emek gücünü etkin bir şekilde sunabilmesi için bu işçinin beslenmesi, barınması, giyinmesi, dinlenmesi ve sağlıklı olması gerekir.
Bu haftaki kitap tavsiyem: KARL MARX “KOMÜNİST MANİFESTO”