Avcı, kapitalist sistemin pandemiyi, kadınların emeği ve bedeni üzerinden fırsata çevirdiğini vurguladı
Hatay Tabip Odası (HTO), Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Hatay Şubesi ve Hatay Psikologlar Derneği yöneticileri yaptıkları ortak açıklamada, pandeminin yükünün sağlık çalışanlarının omuzunda olduğunu söyledi, yaşamak ve yaşatmak için haklarından vazgeçmeyeceklerini, mücadeleye devam edeceklerini vurguladı.
Hatay Tabip Odası binasındaki birliktelikte ortak açıklamayı okuyan SES Hatay Şubesi Eş Başkanı Meryem Avcı, tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgınının bir yılı geride kalırken, tüm krizlerde olduğu gibi patriyarkal kapitalist sistemin, pandemiyi de kadınların emeği ve bedeni üzerinden fırsata çevirdiğini söyledi, pandemi öncesi dünyanın eşitsizliklerinin, salgının getirdiği yeni koşullarla birlikte giderek daha da büyüdüğünü ifade etti. Pandemi sürecinin, sermayenin ve egemenlerin çıkarlarını koruyacak şekilde yönetilirken, emek sömürüsü ve yoksulluğun hızla arttığını söyleyen Avcı, “Günümüz dünyasında, erkek egemenliğine dayanan cinsiyet eşitsizliği, ayrımcılık içeren politikalar ve söylemler kadınların görünen ve görünmeyen emekleri üzerindeki sömürüyü, kadın bedeni üzerindeki denetimi ve kadına yönelik şiddeti arttırmaya devam etmektedir. BM Eylül ayı verileri Covid-19 salgınının kadınların eşitlik mücadelesini 25 yıl geriletebileceğini ortaya koymuştur” dedi.
Pandeminin faturası kadına yüklendi
Bu zorlu koşullarda kadının sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin mesailerinin iş yeriyle sınırlı kalmadığını, pandemide “evde kal” çağrılarıyla; okula gidemeyen, kreşe gönderilemeyen çocuğun, sokağa çıkamayan hane halkının artan bakım, temizlik ve hijyen ihtiyacını karşılama görevi gibi kadına yüklenen rollerin daha da pekiştiğini söyleyen Avcı, bu süreçte erkek yargının da pandeminin faturasını kadına yüklediğini, boşanan sağlık emekçisi bir kadın üzerinden kadınları, işleri ile çocukları arasında seçim yapmaya zorlayarak, çocuğun velayetini babaya verdiğini bildirdi, kadınların güçlü dayanışması ve mücadelesi sonucunda bu yanlış karardan dönüldüğünü ifade etti.
Avcı, taleplerini söyle sıraladı: “Kadın mücadelesi ile kazanılan 8 Mart günü kadınlara ücretli izin olarak verilmelidir. Cinsiyetçi iş bölümü nedeniyle kadınların üzerine yıkılan çocuk bakımı, ebeveynlerin ortak sorumluluğudur. Kreş, kamusal bir hizmet olarak sunulmalıdır. Parasız, 24 saat hizmet veren, nitelikli kreşler tüm iş yerlerinde kadın sayısına göre değil, çalışan sayısına göre belirlenmeli, çalışanlar arasında ayrım yapılmadan hizmet sunulmalıdır.
Sağlık ve sosyal hizmetler iş kolu tehlikeli iş kapsamına alınmalı, yıpranma payı arttırılmalı ve kadın sağlık emekçilerine ek yıpranma payı verilmelidir.
Nitelikli, kadınlara uygun kişisel koruyucu ekipman ücretsiz olarak sağlanmalıdır. Kadınlar fizyolojik bir döngü olan regl döngüsünün doğal belirtileri olan karın ağrısı, kramplar ve halsizlik gibi belirtileri ile çalışmak zorunda bırakılıyor ya da bu doğal süreç için zar zor “hastalık raporu” almak durumunda kalabiliyor. Oysa regl olmak hastalık değildir. Bizler kadın özgünlüğümüzle eşit ve haklarımızla çalışmalıyız, ücretli izin hakkımızı istiyoruz.
Fiilen uygulanan kürtaj yasağına son verilmeli, kürtaj hakkımızı kullanmanın önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Pandemide giderek zorlaşan kadınların cinsel sağlık hizmetlerine erişimi sağlanmalıdır.
Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz …
Doğum sonrası 24 ay ücretli izin verilmelidir. Doğum izninin anne ve bebek için biyolojik gereklilik ortadan kalktıktan sonraki kısmı, her iki ebeveynden birini kapsayacak şekilde düzenlenmelidir. 3600 ek gösterge hakkı, sağlık hizmetleri kapsamında yer alan tüm personel için uygulanmalıdır. Çalışma hayatında kadına yönelik şiddetle mücadelede, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün 190 sayılı ‘Çalışma Yaşamında Şiddetin ve Tacizin Önlenmesi Sözleşmesi’ imzalanmalıdır.
Kadın çalışanların yoğun olduğu sağlık alanında, kadına yönelik her türlü şiddet ve taciz durumunda kadınların güvenle başvurabileceği bağımsız kadın birimleri oluşturulmalıdır. Bizler yaşamak, yaşatmak istiyoruz. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa tam ve istisnasız uygulanmalıdır. Taleplerimiz için mücadele etmeye, yaşam hakkımızı savunmaya devam edeceğiz.” Mehmet ÖZGÜN