Enflasyon Farkı Aylık Ödenmeli

Solğun, refah payı ve ek zam taleplerinde ısrarcı olduklarını vurguladı       Türk eğitim-Sen Hatay 1 Nolu Şube Başkanı Ömer Solğun, refah payı, ek zam ve enflasyon farkının aylık ödenmesi taleplerinde ısrarcı olduklarını söyledi.       Sendika olarak ekonomik anlamda gündemde tutmaya gayret ettikleri 3 husus olduğunu da bildiren Solğun, “Bu hususlardan birincisi refah payıdır. Enflasyon oranında […]

Solğun, refah payı ve ek zam taleplerinde ısrarcı olduklarını vurguladı

      Türk eğitim-Sen Hatay 1 Nolu Şube Başkanı Ömer Solğun, refah payı, ek zam ve enflasyon farkının aylık ödenmesi taleplerinde ısrarcı olduklarını söyledi.

      Sendika olarak ekonomik anlamda gündemde tutmaya gayret ettikleri 3 husus olduğunu da bildiren Solğun, “Bu hususlardan birincisi refah payıdır. Enflasyon oranında zam demek, sıfır zam demektir. Büyüyen ekonomiden hak ettiğimizi almak için refah payı şarttır. Yüzde 3 refah payı verilmesini talep ediyoruz. İkincisi kamu çalışanlarına ilave zamdır.  

      2022 fiyatlarına göre yapılan araştırmada çalışan tek kişinin yoksulluk sınırı 5.878,17 TL olarak hesaplandı. Dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddi ise 12.671,58 lira olarak belirlendi. Sonuçlar, dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddinin bir önceki aya göre 773,58 TL, %6,5 oranında arttığını gösterilmiştir. Bu nedenle ek zam talebimizi bir kez daha yineliyoruz. Üçüncü talebimiz ise enflasyon farklarının aylık ödenmesidir. Bakınız; Temmuz ayına geldiğimizde enflasyon yüksek çıkacak, tekrar enflasyon farkını verilecek. Ancak Temmuz’a kadar ne olacak? Temmuz’a kadar kamu çalışanlarının maaşı enflasyona karşı ezilmeye devam edecek. Dolayısıyla Türkiye Kamu-Sen olarak talebimiz enflasyon farkının aylık olarak ödenmesidir” dedi.

Rektörler seçimle gelmeli …

      Üniversitelerin sorunları hakkında da görüşlerini aktaran Solğun, rektör atamalarını eleştirdi. Şu anda üniversitelerde rektörlerin seçimle değil, atama usulü ile iş başına getirildiğini kaydeden Solğun, “Eskiden üstünkörü de olsa bir seçim vardı. Hatta o dönem sendika olarak bu seçim usulünü sendika olarak eleştirirdik. Çünkü rektörlük seçimlerinde sadece akademisyenler oy kullanır, sandıkta en çok oyu alan ilk altı adayın ismi YÖK’e gönderilir, ardından YÖK altı aday arasından üç tanesini Cumhurbaşkanı’na gönderirdi. Cumhurbaşkanı bu adaylardan birini rektör olarak atardı. Dolayısıyla bu yöntemin demokratik olmadığını, bütün üniversite çalışanlarının, hatta öğrenci temsilcilerinin iradesinin sandığa yansıdığı ve birinci çıkan ismin rektör olarak atandığı bir seçim usulü istiyorduk. Ama böyle bir seçim usulünü boşuna eleştirmişiz çünkü bunu da kaybettik. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan da olduk. Rektörlerin makamlara getirilmesinde artık seçim usulü yok. Bazı yapıların desteği ve lojistiğiyle süreç yürütülüyor. Bir kısım rektörler atandıktan sonra hangi lobinin lojistiği ile iş başına gelmiş ise adeta onların emir erliğini yapıyor. Atanan bir kısım rektörler; genel sekreter, daire başkanı hatta şube müdürlerini dahi dışarıdan getiriyor. Bu şekilde üniversite yönetilir mi? Dışarıdan yönetici transferi usulü o üniversitenin emektarı olan çalışanlarına hakarettir. Üniversitelerin kurum kültürü vardır, hafızası vardır. Dışarıdan getirilen insanlarla bu hafıza silinmekte, kurum kültürü yok edilmektedir. Bu noktada talebimiz; demokratik usul ile seçim yapılmasıdır” diye konuştu.

Akademisyenler gelecek kaygısından kurtarılmalı …

      Akademik kadrolarda da sorunlar olduğuna dikkat çeken Solğun, “Bilindiği gibi artık akademik yeterlilik sağlamış olmanın bir anlamı yok. Mesela doçentlik, profesörlük kadrosunu hak ettiniz ama bu, yeterli olmuyor. Peki ne lazım? Rektöre ya da çevresine yakın olmanız lazım ki, kadro size tahsis edilsin. Bu anlayışa da karşı çıkıyoruz”  dedi. Bir diğer önemli hususun ise, kontenjan sınırı olmaksızın akademik yeterliliği sağlamış her akademisyene hak ettiği kadronun tahsis edilmesi olduğunu söyleyen Solğun, “50/d statüsünde çalışan genç akademisyenler adeta doktora bitmesin diye dua ediyor. Çünkü doktoraları bittiği an yarınları da bitecek. İş güvenceleri yok. Akademik hayatlarının başında gelecek kaygısı yaşıyorlar. Bu genç akademisyenlerimizi gelecek kaygısından kurtarmamız gerekir. 50/d statüsünde çalışan akademisyenler 33/a kadrosuna geçirilmeli ve iş güvenceleri sağlanmalıdır” diye konuştu.

Keyfi uygulamalar engellenmeli …

      Üniversite idari personelinin sorunları da dikkat çeken Solğun, şunları kaydetti: “İdari personelin tayin hakları bulunmamaktadır. 13/b-4 ihtiyaç olabilir ama buradaki keyfilik sona erdirilmelidir. 13/b-4 şu anda Demokles’in kılıcı gibi yöneticin keyfini tatmin edeceği, çalışanların üzerinde bir mobbing aracı haline gelmiştir. Bilindiği gibi YÖK Merkezi Görevde Yükselme sınavı yaptı. Türk Eğitim-Sen olarak bu uygulamayı destekledik. Daha sonra yapılan mülakatlarda bazı haksızlıklar söz konusu oldu. Ama birçok üniversite ya yazılı sınav puanına göre sözlü sınavı puanı verdi ya da herkese 100 puan vererek mülakatı dolaylı olarak işlevsiz hale getirdi. Türk Eğitim-Sen olarak bu uygulamanın devam etmesini istiyoruz. Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki; Yükseköğretim Kuruluna yazmış olduğumuz yazıda, üniversite personeline yönelik yapılacak olan görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarına ilişkin üniversitelerin sınavlar ile ilgili keyfi uygulamalarının engellenmesi, görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavının açılmasının takvime bağlanması, görevde yükselme ve unvan değişikliği merkezi yazılı sınavının 2022 yılı içinde ivedilikle yapılması hususunda talepte bulunduk.”

      Mehmet ÖZGÜN

Exit mobile version