“Yerin çektiği kadar ağırsın / Kanatların çırpındığı kadar hafif / Kalbinin attığı kadar canlısın / … İşte budur hayat! / Budur yaşamak…” Can Yücel
“Zaman; günler, aylar, yıllar derken geçip gidiyor. Her şey dünde anılar, yaşadıklarımız olarak kalıyor. Esasında kuşaktan kuşağa bıraktığımız yaşadığımız yaşamımızın belleğidir. Fotoğrafçı, tarihçi gibi yaşadıklarımızı fotoğraflıyor, kuşaktan kuşağa aktardıklarımızın tanığı olarak.”
Söz konusu kent olduğunda, tdk’nin ilk başkanı, Oktay Rifat’ın babası, Divan edebiyatının yanı sıra tekke edebiyatında da güzel örnekler vermiş olan Samih Rıfat, “Bir kenti fotoğraflamak bir kentin romanını, şiirini, türküsünü söylemek gibi bir şeydir” diyor. İstanbul deyince Ara Güler’in, Sami Güner’in fotoğrafları gelir gözümüzün önüne. Paris deyince Brassai’nin “Gizli Paris” dediği Paris geceleri, Atget’in “Paris Sokakları”nı, Doısneau’nun “Paris Aşıkları”nı biliriz. Londrayı en iyi Tohomson, New York’u Gentle, San Fransisco(yu Streglitz, Köln’ü Sander fotoğraflamıştır.
Antakya’yı en güzel, İsmail Güzelmansur, Nemci Burgaç, Cihan Kar, Enis Kanmaz, Hakan Boyacı… fotoğraflıyor. Kentin tarihi yerlerini fotoğrafladılar, sonra değişik mekânlardaki yaşantıyı. “Yahya Kemal’in Yalnız bir semti sevmek için ömrümüz kısa” dediği gibi aşkla Antakya’yı fotoğraflıyorlar. Çünkü bir kenti Orhan Veli’nin İstanbul’u şiirleriyle, Sait Faik’in öyküleriyle, Semih Balcıoğlu’nun karikatürleriyle, Hikmet Onat’ın resimleriyle anlattığı gibi, anlatması için tutkuyla doğup büyüdüğü kente sevdalı olması, tanıması gerekir.
İki günlük Datça gezisi ve üç yıllık aradan sonra Sevgili İskan Kazak’la tekrar bir araya gelmemiz bu duyguları uyandırdı bende.
Geçtiğimiz hafta sonu eşim Nebihe Karasu ile birlikte Datça’daydık, Sanatçı, Aktivist, Mimar İskan Kazak, Sanatçı, Mimar eşleri Deniz Hanım ve güzel çocukları Tayga’nın konuğu olarak. İskan Kazak, Datça’yı her yönüyle en iyi tanıyanlardan biri ve yıllarını objektifiyle fotoğraflamaya adamış bir sanatçı.. İskan, Datça’yı fotoğrafladı, Andolu’nun çilekeş insanlarını, Anadolu’nun doğa ve tarihi zenginliğini kare kare fotoğrafladı.
İskan Kazak, ürettikleriyle yıllara adeta meydan okuyor, ellerimize bir güzel dünya bırakıveriyor, yaşamımızı daha anlamlı kılıyor. Datça içinde, yurt içinde ve yurt dışında gerçekleştirdiği tanıtım aktivitelerini göz önünde bulundurunca sözlerim daha iyi anlaşılacak. Bizlere düşen, onun ve onun gibi üretken insanların bu sonsuz emeklerine yakından bakabilmektir.
6 sene önce, 23 Ekim 2011 tarihinde Van’da meydana gelen acı deprem çok sayıda vatandaşımızı kaybetmemize, sayısız vatandaşın ise evsiz kalmasına neden olmuştu. İskan Kazak’ın Antakya Saklı Evde açtığı serginin geliriyle Van’da, büyük bir ilköğretim okulunda güzel bir kütüphane açmıştık. Daha sonraları gerek Antakya’da, gerekse kardeş kent Aalen’de Sayın Kazak’ın özgün fotoğraflarını sanatseverlerle buluşturmuştuk.
Datça ziyaretimizin birinci gününü, İskan’ın insana huzur veren, Aktur Sitesindeki yazlığında geçirdik, ikinci gününde tam gün, İskan’ın rehberliğinde, eski Datça’yı gezdik.
Eski Datça, taş sokakları, taş evleri ile minik bir mahalle aslında. Ancak öylesine kişilikli, öylesine güzel ki ruhunuzun derinliklerine işliyor hemen. İnsanın orada uzun uzun vakit geçiresi, hatta bir ömür geçiresi hissi uyandırıyor… Sokaklar, evler pırıl pırıl. Tertemiz sokakları, binaları görünce eski Antakya sokaklarımızı çirkinleştiren gençlere kızgınlığım biraz daha arttı.
Eski Datça sokaklarında gezinirken Can Yücel’in evini bulduk. Kapıları kapalıydı. Burası sadece ölüm yıldönümünde ziyarete açılmaktaymış. Evin içini göremedik ama Can Kahvesi’nde kahve içtik.
Kahvede, şair’in bir sürprizi karşılıyor bizi; kahvenin bir köşesinde sergilenen büstü ve altında camekân içinde “Can Baba’nın yarım kalan şarabı” yazısı ve yanı başında yarısı dolu şarap şişesi…
Kahvede, demli bir çayla demlenirken büyük ozanın şu sözleri aklıma geliyor bir anda: “Kan yasası bu insanın \ Üzümden şarap yapacaksın \ Çakmak taşından ateş ve \ Öpücüklerden insan!” Dostların güzellik kattığı, doyumsuz bir günün ardından gün batımı yaklaştığında ayrılma vakti de gelmişti. Akşamleyin Ankara’ya dönmek zorundayız. Ayrılırken de yine şairin: “Vakti gelince \ Gitmenin adıdır gün batımı \ Ömürden \ Gönülden \ Günden” dizlerini mırıldandım.
Datça’ya daha önce iki kez gelmiştik. Sevgili Ümit Yaşar Işıkhan’ın konuğu olarak. Sayın Işıkhan, yerli yabancı yüzlerce sanatçıyı Datça’da ağırlamıştı. Sonraları Uluslararası Aktivist Sanatçılar Birliği’ni yaşama geçirdi.
Datça, Can Yücel’le, İskan- Deniz Kazak’la hep yaşayacaktır.