Eski kentin Lezzet Evi

Bir Gastronomi hikâyesi 2017 itibariyle Gastronomi kimliği altında adımlarını atan Hatay Mutfağı, hayata geçirdiği Gastronomi Evi ile beraber bu kimliğini yerele de indiriyor, ama… Eski kentin orta yerinde yeni yeni yazılmaya başlanan bu lezzet hikâyesinin yol haritasına dair ufak bir eleştiri var… Gastronomi Evi, son dönemde sıklaşan etkinlik programı içinde, şehir insanı merkezli etkinliklerine ara […]

Bir Gastronomi hikâyesi

2017 itibariyle Gastronomi kimliği altında adımlarını atan Hatay Mutfağı, hayata geçirdiği Gastronomi Evi ile beraber bu kimliğini yerele de indiriyor, ama… Eski kentin orta yerinde yeni yeni yazılmaya başlanan bu lezzet hikâyesinin yol haritasına dair ufak bir eleştiri var…

Gastronomi Evi, son dönemde sıklaşan etkinlik programı içinde, şehir insanı merkezli etkinliklerine ara vermeden devam ediyor. Gaziantep ve Afyonkarahisar ile beraber Türkiye’nin 3 Gastronomi kentinden biri olan Hatay, etkinlik programını da, üstlendiği bu misyonun sorumluluğunda şekillendiriyor. Eldekini anlatmak ve daha iyi anlaşılmasını sağlamak, bu sorumluluğun en önemli parçalarından biri. Bahçeşehir Koleji ile Özel Ata Koleji öğrencilerinin, UNESCO Hatay Gastronomi Evi’ni ziyaret ederek, Hatay’ın meşhur tatlarından kaytaz böreği ile tescilli künefe yapımını deneyimlemesi buna dair.
Her iki etkinlik kapsamında, Gastronomi Evi’nin usta aşçıları tarafından kaytaz böreği ile künefe yapım aşamaları öğrencilere anlatılırken, eğitici etkinliğin ardından, kaytaz böreği ve künefe pişirilmiş, öğrenciler de yapımını izledikleri bu iki lezzetin tadına bakma fırsatı bulmuşlardı.
-NEYE GÖRE?-
Konuya ilişkin fikirlerini paylaşan bir öğretmen, kendi çalıştığı okul gibi, bu tür etkinlik programlarına uzak kalan ve öğrenci profili açısından daha yoksul kesimlere hitap eden eğitim kurumlarına öncelik verilmesini isterken, son Bakanlık çalışmasını örnek gösterdi.
Bilindiği gibi, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, Milli Eğitim Bakanlığı ile Sanat İçin Yola Çık Kültür ve Sanat Derneği işbirliğinde özel olarak üretilen “Gezen Sinema Tırı”, yaşadığı il ve ilçelerde sinema bulunmayan çocuklara ulaşmak için seyrini sürdürüyor. 81 koltuk kapasiteli, teknik ekipman ve iklimlendirme imkanına sahip, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da sinema salonu olmayan illerde ve ilçelerde, temel eğitim ve ortaöğretim öğrencilerine film gösterimleri yapılan tır ile 2 ayda 6 ilde toplam 50 bin çocuğa sinema kültürü aşılandı.
Verdiği örnek noktasında konuşan ve ismini paylaşmak istemeyen eğitimci, şunları dile getirdi:
“Aslında eminim ki, diğer bir çok okulla da benzer çalışmalar yapılacaktır, ki bu konuda her hangi bir eleştirim zaten yok, ama… Bence öncelik, bahsetmeye çalıştığım Bakanlık örneğinde olduğu gibi, bu tür etkinliklere ve hatta atölye çalışmalarına çok uzak, çok yabancı çocukların olduğu okullar olmalı. Tamam, tüm çocuklar önemli, bunu ben de biliyorum, ama demek istediğimizi ifade edebildiğimi düşünüyorum. Konu eleştiri değil aslında, sadece başlarken, bu başlangıcı, ihtiyaç şiddetine göre yapmak gerekiyor. Çünkü kolejlerde okuyan öğrencilerin imkanları da okulların şartları da, var olanı takip etmelerini sağlayacak kadar geniş. Ama ne gastronomi kelimesini bilen ne de buna dair bir ‘ev’ açıldığından habersiz, çok okul öğrencisi var, ki yapılan atölye çalışmaları inanın onlar noktasında çok daha değerli sonuçlar doğuracaktır. İstediğim tek şey, öncelik yaratırken, okul seçerken, bu anlamda biraz daha hassas olmak. Yine de yapılan için çok teşekkürler. Çünkü hepsi bizim çocuklarımız.”
-GELDİM, GÖRDÜM-
Gastronomi Evi ile bu alandaki rekabette bir adım öne çıkmaya çalışan Antakya özelindeki Hatay coğrafyası, sahip olduğu kentin eski kimliği içinde kalanları da yarına ulaştırma telaşında. Ancak bu telaşın içinde omuzlananlar olduğu kadar, unutulanlar da yok değil! Buna dair listenin başında yangın hidrantları geliyor ve o hidrantların tartışmalı halleri. Ara ara karşınıza çıkan, demir maskeli evler ise listenin bir diğer öne çıkanı… Ama tüm bu olumsuz örneklere rağmen, dün hikâyesinde fotoğraf çeken bir turistten gelsin bir başka Antakya kelimeleri ve güne de nokta koysun…
“Garip bir ikilemi var bu kentin. Var olmakla yok olmak ya da kalmakla gitmek arasında! Karar verememiş, bu haline! Nefes alıp veren bir tarafı var, ama vazgeçmiş durumları da yok değil! Ben en çok, evlerin kapılarını fotoğraflamayı seviyorum. Mardin’de, Şanlıurfa’da ve hatta İstanbul’da… Bana göre, asıl yaşayan kısımlar bunlar. Öylesine inanılmaz bir işçilik var ki bazılarında, duruyor ve sadece izliyorsunuz. İzlerken de, o basit gibi görünen kapının size anlattıkları karşısında şaşırıyorsunuz. Bir kez deneyin! İstanbul’da, gayet lüks bir apartmanda oturan ben, yaşadığım yerin bir beton mezarlık olduğunu anlıyorum mesela.
Ahşap kapısından, o kapıyı çevreleyen işlemeli yapısına… O kapılardaki tokmaktan, size hoş geldin diyen ayrıcalıklı girişine kadar, her şey çok güzel. Ama merak ediyorum, özellikle de tek bir şeyi! Baktığınızda, çok sayıda taş ev var, ahşap olanlar da! Peki, nasıl koruyorsunuz bu büyük kalabalığı? Hidrantlar öyle kötü durumdaki bazı yerlerde! Çalışıyorlar mı, diye sordum kendi kendime. Hatta ‘inşallah’ dedim yine kendi kendime. Ama dilerim, siz, işinizi o ‘inşallah’a bırakmıyor ve tedbirinizi alıyorsunuzdur. Çünkü olası bir yangında kaybedeceğiniz sadece bu evler olmaz. Bu şehri ‘şehir’ yapan hikâyeyi de kaybedersiniz. Bunun yerine başka bir hikâye koyabileceğini düşünenler varsa, bir daha düşünsünler. Çünkü yok.
Yarın bu kentten ayrılırken, yanımda, o ikilemi yaşayan kentin iki yüzünü götürüyor olacağım. Ama şunu bilin, bu kente ilk kez gelen ve çok seven çok insan var. Dilerim siz de seviyorsunuzdur. Ama onu seviyorsanız, bu kadar bakımsız bırakmayın!”  -Tamer Yazar-

Exit mobile version