EVRENİN BELLEĞİ

Mısır’ın İskenderiye kenti MÖ 331 yılında Büyük İskender tarafından kuruldu. Aristoteles’in öğrencisi olan İskender, onun aracılığı ile her türlü okumanın ve öğrenmenin tutkunu olmuştu. Ama İskender kurduğu şehrin tamamlanmasını görecek kadar yaşayamadı. Aristoteles ise meşhur öğrencisinin kurduğu hayallerindeki ideal şehri hiçbir zaman göremedi. İskender öldüğünde kent, günümüzde çok kültürlü diye nitelenebilecek bir toplumu barındırıyordu. O […]

Mısır’ın İskenderiye kenti MÖ 331 yılında Büyük İskender tarafından kuruldu. Aristoteles’in öğrencisi olan İskender, onun aracılığı ile her türlü okumanın ve öğrenmenin tutkunu olmuştu. Ama İskender kurduğu şehrin tamamlanmasını görecek kadar yaşayamadı. Aristoteles ise meşhur öğrencisinin kurduğu hayallerindeki ideal şehri hiçbir zaman göremedi. İskender öldüğünde kent, günümüzde çok kültürlü diye nitelenebilecek bir toplumu barındırıyordu. O sıralarda, İskender’in en iyi generali, Filozofun başka bir öğrencisi Batlamyus burada bir saltanat hayatı sürüyordu. Büyük fatihin ölümünün ardından, Batlamyus Firavunların eski ve zengin toprağı Mısır’da kendi krallığını kurdu. Eski piramit bilginlerinin bilgileriyle, Aristoteles’in Yunan mantığını birleştirerek mükemmel bir şehir geometrisi elde etti. O her şeyden önce iyi bir yönetici olmak, bunun için de yasalar, siyaset ve tarih üstüne yazılmış her şeyi okumak istiyordu. Kral dünyada yazılı ne varsa onları bir araya getirmeye, dağınık koleksiyonları tek bir kütüphanede toplamaya başladı. Güneş kentinden doğmalıydı…

 

Aristoteles’e göre kitap toplamak bilim adamının çalışmalarından biriydi ve bir anımsatma aracı olarak gerekliydi. Öğrencilerinden biri tarafından kurulmak istenen kütüphane ise genişletilmiş bir türdü: bu “Evrenin belleği” olacaktı. İskenderiye limanına yanaşan gemilerdeki kitaplara el koyma emri verildi. Kitapların kopyaları çıkarılıp geri verilerek orijinallere el kondu. Bütün bilim adamları, âlimler İskenderiye’ye, kütüphanenin olduğu müzede yaşamaya ve çalışmaya çağrıldı. Ne din ne politika, hiçbir şey araştırma özgürlüğüne engel olamayacaktı. Tek bir şart koşuluyordu: Yalnız gelmeyecekler, kitaplarını da beraberinde getireceklerdi. Bu kitaplar sadece kendilerinin kullanımında olmayacak, diğerlerine de hizmet verecekti. Bu âlimler akın akın geldi. Çeşitli dillerde yazılmış eserler İskenderiye’ye akmaya başladı. Bununla da kalmadı, öğrenmek veya dünyanın harikalarını keşfetmek isteyenler de geldiler. İskenderiye’ye kitap getirmek buğday ambarlarına, zümrüt madenlerine, Mısır kumaşlarına ulaşmanın en kısa yoluydu artık. Rulo sayısı zamanla beş yüz bine ulaştı. Kütüphane gezegenimizin o zamanki en büyük kentinin şan şeref ve düşünce merkezi oldu. Dünya tarihinde ilk gerçek araştırma enstitüsünü oluşturdu.

 

Tarihin en büyük matematikçilerinden Öklid genç yaşta kütüphaneye kabul edilmiş buradaki çalışmaları ile herkesi hayrete düşürmüştü. Öklid’in yanı sıra, Ay ile Güneş’in uzaklıklarını ve büyüklüklerini hesaplayan Aristarcos; dünyanın ilk edebi kata-loğunu oluşturan şair Callimacos; trigonometrik cetveli bulan Hipparcos ve dünyanın çevresini hesaplayan Eratosten de bu kütüphanenin üyelerindendi. Gramer kurallarını tanımlayan Dionisos ile aklın merkezi olarak kalbi reddeden ve beyni kesin olarak saptayan fizyolog Herophilus da buradandı. Elips, parabol hiperbol gibi konik dilim şekillerini kanıtlayan Bergamalı matematikçi Apollonius bu kitaplığın gediklisiydi.

 

İskenderiye Kütüphanesi bir gece göğe yükselen alevler arasında yok oldu. Yangının nedeni yüzyıllar boyunca tartışıldı, ancak bir sonuca ulaşılamadı. Kütüphanenin muhtemel kundakçıları arasında Jül Sezar’ın adı öne çıktı. MS 48 yılında, Sezar, İskenderiye limanını ateşe verdiği zaman kütüphanenin de bu yangından etkilendiği söylendi. Ancak uzun yıllar sonra bütün suçlamalar İskenderiye’nin Hıristiyan patriği Teophilus’a yöneldi. İddiaya göre, Hıristiyanlık öncesine ait bilgilere ulaşılmasından rahatsızlık duyan patrik, kütüphaneyi yakmıştı. Son olarak da yedinci yüzyılda İslam ordularının Mısır’ı işgal ettikten sonra Halife Ömer’in emir göndererek geçmişe ait belgelerin yok edilmesini istediği iddia edildi.

 

Jean Pierre Luminet “Oklid’in Asası” adlı kitabında üçüncü olasılık üzerinde durur. Kitap, Hz. Ömer’in komutanı Emir Amr Bin As’ın 642 yılında İskenderiye’yi işgal etmesiyle başlar. Halife Ömer, Medine’den, kibirli İskenderiye’deki paganizme ait tüm izleri yok etme emrini göndermiştir. Kâfirlerin birer sanat eseri saydığı tanrının ve peygamberin yüzlerini betimleyen putları yıkmak, boş inanç ve yalanlarla dolu bu eski kitapları tamamen yakmak gerekmektedir. Çünkü ona göre her şey İncil ve Kuran’da söylenip bitmiş ve başka kitaplara gerek kalmamıştır.

 

Son kütüphaneci yaşlı filozof Philopon, ona yürekten bağlı hekim Rhaze, matematikçi ve astronomi bilgini güzel Hypatie, Komutan Amr’ı bu bilgi ve sanatın tapınağını yok etmekten vazgeçirmeyi denerler. Ona bu duvarlar arasında yaşayıp ölen düşünürlerin, yaşamlarını; bilim ile düşüncenin burada nasıl çiçek açtığını ve dehanın nasıl tomurcuklandığını anlatırlar. Komutan Amr haftalar sonra ikna olsa da, halife Ömer’den gelen ikinci emir, İskenderiye Kütüphanesi’nin sonunu hazırlar.

 

MÖ 3. yüzyılda kurulan, bütün dinlerin, kültürlerin kaynaştığı, tarihin gelmiş geçmiş en büyük bilgi merkezi olan İskenderiye Kütüphanesi 17 Ekim 2002 günü yeniden yaşama geçirilmiştir.

 

 

 

Exit mobile version