FRANSA SEÇİMLERİ DERS VERDİ !

Geçtiğimiz günlerde Fransa’da “aşırı sağ” Ulusal Birleşik Partisi (UBP) parlamento seçimlerinin birinci turunda tarihinin en yüksek oyunu alması sonrasında, New York Times’in manşetini referans alarak, “Fransa dehşet verici bir şeyin eşiğinde” olduğunu yazmıştım… “1789 Fransız Devrimi’nden beri evrensel değerleri taşıma iddasında olan ülke, ikinci turda bu değerleri koruma sınavını başarıyla verecektir, fazla enseyi karartmayalım” dediydim… […]

Geçtiğimiz günlerde Fransa’da “aşırı sağ” Ulusal Birleşik Partisi (UBP) parlamento seçimlerinin birinci turunda tarihinin en yüksek oyunu alması sonrasında, New York Times’in manşetini referans alarak, “Fransa dehşet verici bir şeyin eşiğinde” olduğunu yazmıştım… “1789 Fransız Devrimi’nden beri evrensel değerleri taşıma iddasında olan ülke, ikinci turda bu değerleri koruma sınavını başarıyla verecektir, fazla enseyi karartmayalım” dediydim… Nitekim aynen öyle oldu…

 

Geçen Pazar Fransa’da genel seçimlerin ikinci turu yapıldı. Bir hafta önce iktidarı “neredeyse kesin” söz konusu olan Le Pen’in liderliğini yaptığı UBP “ırkçı-faşizan” parti ve ortakları; bir hafta sonra “neredeyse aynı oyla” üçüncü sırada çıktılar. Bir hafta önce “sol ve merkez endişe” tavana vurmuştu. Bir hafta sonra “sol ittifak” birinci çıktı. Hatta iktidardaki “Macron partisi” bile kendi etrafında ittifak kurarak ikinci sırayı aldı.

 

Ne oldu, nasıl oldu?

 

“Uyanış” oldu, “direniş” oldu! Uyanış için neyin gelmekte olduğunu görmek, direniş içinse omuz omuza vermek gerekti. Faşizmin ayak seslerinin giderek yükselmesinin yarattığı bu tehlike karşısında, sol çizgideki Liberation gazetesi 10 Haziran’da kapak sayfasından dev puntolarla “Halk Cephesi oluşturun!” çağrısı yaptı. Sol partiler hemen karar alıp üç hafta sonrasındaki erken seçim için çalışmaya başladı.

 

Yaklaşık 100 yıl önce faşizme karşı bir araya gelen Halk Cephesi’ne atıfla “Yeni Halk Cephesi” (YHC) adıyla kurulan bu birlik, merkez sol, sosyalist ve komünist partileri bir araya getirirken derneklerin, örgütlü işçilerin ve demokratik toplumun katılımını da sağladı

 

“Yeni Halk Cephesi” yanında Başbakan Gabriel Attal’ın Macron’la merkez sağda kurduğu “Ensemble/Birlikte” ittifakı da Le Pen’e karşı yine barajı yükseltmeye koyuldu.

 

Le Pen karşıtı bloklar aralarında anlaşarak ek olarak “désistement” dedikleri “feragat uzlaşması” ile oyların Le Pen lehine bölünüp dağılacağı yerlerde, adaylarını geri çekmeyi yeğlediler. Öyle ki Le Pen karşıtı partiler seçim arifesinde bu seçim matematiği ile özveride bulunarak 224 adayı yarıştan çekti.

 

İşte bu “feragat sisteminin” yapıldığı, bir başkası için adaylıktan çekilen “üçüncü en iyi adaylar” sayesinde, “faşizan” parti UBP ile ortağı LR ilk turda birinci geldiği 258 yerin yüzde 60 kadarında yenildi! Bir başka hesapla 319 “düello”nun 227’sini kaybetti ya da daha doğru deyişle, “antifaşist” dayanışma onların elinden iktidar rüyasını aldı. Bu sayede UBP’nin birinci parti olması engellenerek mecliste üçüncü parti konumuna gerilemesi sağlandı. Yeni Halk Cephesi 182, Macron’un ittifakı 168, Le Pen’in aşırı sağı UBP 143, Cumhuriyetçiler ise 60 sandalye kazandı. Çoğunluk için gereken 289 rakamını hiçbir grup tutturamıyor. Demokratik teamüllere göre başbakanın YHC saflarından çıkması bekleniyor.

 

İki sefer de aşırı sağı engellemeye çalışan sol oyların sayesinde cumhurbaşkanı seçilen Macron ve Cumhuriyetçiler irtifa kaybederken “sol” ve aşırı sağın ilerlediği Fransa’da hâlâ cumhurbaşkanı olarak belirli bir öneme sahip olabilse bile Macron artık siyasal gelişmeleri belirleyemeyecek. Olasılıkla başbakan “sol”dan ve büyük olasılıkla “ılımlı” Sosyalist Partiden atanacak. Ancak UBP’nin sandalye sayısını neredeyse ikiye katlamasıyla aşırı sağ tehlikesi büyüyor. Hem UBP gelişiyor hem de “faşizme karşı” pek de ilerici bir yanı bulunmayan anlaşmanın işe yararlığının tartışmalı oluşu sağlam bir emek cephesine çıkarılmış çağrı durumunda.

 

Ortaya çıkan sermayenin, piyasanın temsilcisi olan “sağ” karşısında, tarihte sendikal hareketten beslenen ve çalışan sınıfın çıkarlarını savunan “sol” alıştığımız siyaset tablosu. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından karşılaşılan ekonomik tablo Weimar Almanya’sından başlayarak, Marksizm karşıtı ve Yahudi düşmanlığı üzerine odaklanan bir “sağ” yarattı.

 

Bireylerin düşünme hürriyetini ve kendi kararları, tercihleri doğrultusunda yaşamasını ifade eden “liberal” felsefe, klasik sağ tarafından çizilmiş kuralları çiğneyen bir akım olarak dışlanırken, “aşırı sağ” bunu yozlaşma olarak reddetti. O dönemde bunun etkileri sanatta, resimde, müzikte görüldü. Bugün aynı liberal akım, değişen içeriği ile, yine klasik sağ tarafından “wokism” olarak adlandırılıyor ve aykırı görülüyor.

 

Sağ siyasal oluşumların bir özelliğini Fransa’da görüyoruz. Bu sağın sermayenin, piyasanın savunucusu olduğu biliniyor.  1789 Fransız İhtilali’ni de içine alan bu dönemde Avrupa’nın birçok ülkesinde siyaset, felsefe bilimindeki önemli gelişmeler bugünün Avrupa’sının temellerini attı. Fransız felsefeci Regis Debray 16-17 yüzyıl’da Osmanlı İmparatorluğu’nun, 20. yüzyılda ise Stalin’in Avrupa’nın bugünkü duruma gelmesini etkilediğini söyler.

 

1789 ihtilali ile yeni bir siyaset felsefesini ortaya koyan ve bu yolda birçok aydının yaşamını yitirdiği Fransa, uzun yıllar bu akımları yönetebildi. Bunu yaparken önemli sermayesi, MS 5. yüzyılda başlayan tarihinin, aydınlanma-rönesans döneminin zenginleştirdiği kültürü idi. Ama bu yanıyla klasik sağ “ulusalcı-popülist” değildi. Klasik sağ, aşırı sağ “UBP”in seçimi kazanması halinde Fransa için yaratacağı tehlikeyi gördü ve bugüne kadar böyle bir ihtimalin gerçekleşmesini engelleyebildi.

Evet, Fransa seçimleri bir kez daha “ders” verdi! Ama öncelikle Fransızlara. Elbette her yerde “sağa, sola” da.

 

Pof. Dr. Garip Turunç – Bordeaux (Fransa) Üniversitesi ve İstanbul Galatasay Üniversitesi Em. Öğt. Üy.

 

Bordeaux, Perşembe 11 Temmuz 2024

Exit mobile version