“GELECEK GÜZEL OLACAK”

Tıp doktoru, akademisyen, yazar, eğitimci, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Onursal Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan, daha genç bir hekimken kendi ilgi alanının dışındaki ülke sorunlarını da görüp üzerinde düşünmeye, onlara çözüm üretebilmek için var gücüyle çalışmaya başlamıştı. İnsanların uğradıkları haksızlıklar, aşağılanmalar ve dışlanmalara da sessiz kalmayan Saylan, bilinçli bir yurttaşın sorumluluğuyla, cehalet ve önyargıları yok […]

Tıp doktoru, akademisyen, yazar, eğitimci, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Onursal Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan, daha genç bir hekimken kendi ilgi alanının dışındaki ülke sorunlarını da görüp üzerinde düşünmeye, onlara çözüm üretebilmek için var gücüyle çalışmaya başlamıştı. İnsanların uğradıkları haksızlıklar, aşağılanmalar ve dışlanmalara da sessiz kalmayan Saylan, bilinçli bir yurttaşın sorumluluğuyla, cehalet ve önyargıları yok etmek, bilimsel gerçekleri herkese kabul ettirmek çabası içine girmişti.

 

Saylan, cüzzamla mücadelenin öncü isimlerindendi. 1976 yılında cüzzam çalışmalarına başlamış, Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfı’nı kurmuştu. 1985’te Cumhuriyet’te yayımlan ilk yazısı “Çağdışı Bir Hastalık: Cüzzam” başlığını taşıyordu. Saylan yazısında, korkunç, ürkünç bir hastalık olarak bilinen cüzzamın artık kolayca ve başarıyla tedavi edilebildiğinin müjdesini veriyordu.

 

Saylan, bilgisini, görüş ve önerilerini topluma aktarmayı görev edindi. Tüm yazıları yaşamın içindendi. İlkin, geleceğin çağdaş bireylerini yetiştirmesi gereken ortaokul ve liselerde, öğretim niteliğinin yetersizliğine, ilkelliğine dikkat çekti. Üniversite ve fakülteler, en önem verdiği konuların başında geliyordu. Onların sürekli gelir sağlayacak şirketler olarak görmenin son derece yanlış olduğunu söyledi. Ona göre, üniversitelerin üretimi para değil gelecek kuşaklar olmalıydı. Öğrencileri ve öğretim üyeleriyle, asistanları ve uzmanlarıyla demokratik çağdaş, dinamik, toplum yaşamında sesi duyulan, ağırlığı bulunan kuruluşlar olmaları için tüm toplumca elbirliği yaparak hak ettikleri konuma gelmeleri sağlanmalıydı:

 

“…üniversiteler bir toplumun can damarıdır. Onların gelişmesi toplumun gelişmesiyle koşut gider. Yaratıcı bir toplumun ortaya çıkması, işleyen beyinlerin yetişmesi, ülke geleceğinin, insan gücünün, ekonominin, hukukun, sağlık planlaması, bayındır bir ülkenin yaratılması, sağlam iç ve dış politikaların üretilip çağdaş bir parlamentonun oluşturulması hep üniversite eğitiminin niteliğine bağlıdır.”

 

Saylan, aklın utkusuna inanıyordu. Milli Eğitimimizin pek çok kaleleri içten fethedilmiş olsa da, okullarımızda, yuvalardan ilkokullara, liselerden üniversitelere dek şeriat düzeni propagandası, Atatürk ve laiklik düşmanlığı yerleştirilmeye çalışılmış, sorumlu politikacılarımızın çıkar kaygılarıyla bütün bu olumsuz gelişmelere yeşil ışıklar yakılmış olsa da, zaman henüz geçmiş sayılmazdı. Çağdışı uygulamaların pek çoğunun önüne geçilebilirdi. 1989 yılında, arkadaşlarıyla birlikte “Atatürk ilke ve devrimlerini korumak, geliştirmek, çağdaş eğitim yoluyla çağdaş insan ve çağdaş topluma ulaşmak” amacı ile oluşturulan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni (ÇYDD) kurdu ve 19 yıl başkanlığını yürüttü.  Bu süre içerisinde, özellikle kız çocuklarının eğitimine büyük önem verdi. Anadolu’yu karış karış gezerek Kardelen adını verdiği kız çocuklarına dokundu ve onların kara yazgılarını değiştirdi. Aileleri tarafından küçük yaşta evlenemeye zorlanan ya da çalışmak zorunda kalan kız çocuklarını derneğin verdiği burslar sayesinde eğitime yönlendirdi. Bunu, üniversite öğrencilerine burs sağlama çalışmaları izledi.

 

Bir yazısında “Türkiye geleceğini istiyor” diye haykırdı. Bir yazısında “Ey insanlar neredesiniz, doğa ölüyor?” diye uyardı. Bir yazısında “Her şey paraya bağlı değildir” dedi. Bir diğerinde, uygarlığın önündeki en büyük engelin şiddet olduğunu söyledi. Hükümetlere içten önerilerde bulundu. Herkesi insan haklarına, eşitliğe, aklın aydınlatmasıyla kavuşulan doğrulara dört elle sarılmaya, haksızlıklara ve insan onuruna ters düşen her şeye tepki göstermeye; korkmadan, bıkmadan, usanmadan, yılmadan, yeniden ve yeniden uğraş vererek sevgi, hoşgörü, sağduyu, dostluk ve kardeşliği egemen kılmaya çağırdı. İnsanların savaşlardan, silahlardan, bilinçsiz tüketimden ve her türlü sömürüden arınmış yeni, akılcı ve sevgiyle bezenmiş ilkeleri ve değer yargılarını benimsedikleri bir dünya düşledi.

 

Ülkesini, insanları, hayvanları, doğayı, canlı-cansız her şeyi seven, sayan, yaşama bardağın yarısını dolu görerek bakan Saylan, zaman zaman hakarete varan karalamalar, küfürler ve tehditlerle karşı karşıya kaldı. Gerçek dışı senaryolarla susturulmak istendi. Yıllarca devletin verdiği korumayla gezdi. Yalan, iftira ve uydurma suçlamalarla hakkında birçok dava açıldı.  Haksız uygulamalara maruz kaldı. Ama o,  hiçbir zaman pes etmedi, bu olumsuzluklar ona göre, doğru yolda olduğunun bir kanıtıydı.

 

Ergenekon ve Poyrazköy iddianamelerine dayalı olarak sahte delillerle yıllarca yargılanan Saylan’ın evine, Ergenekon soruşturması çerçevesinde, 13 Nisan 2009 günü baskın yapıldı. O sırada Saylan’ın evinin önünde toplanan çok sayıda yurttaş, taşıdıkları “Atatürk’ün çağdaş aydınlanma kadını Türkan Saylan Hocamıza sahip çıkıyoruz” yazılı pankart, Atatürk posteri ve Türk bayrağı ile olayı protesto etti.

 

Yaşamını ulusuna, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda gençlerin yetişmesine, laikliğe, demokrasiye ve eğitim eşitsizliğinin giderilmesine adayan Saylan, 18 Mayıs 2009 günü, tedavi gördüğü İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü’nde yaşamını yitirdi. Son sözleri “Bana düşen bütün görevleri tamamladım. Gelecek güzel olacak” oldu.

 

Exit mobile version