Göbekli Tepe’den Antakya’ya!

Çekilen karelerde ne var sahi? HADO ve Liman tartışmalarından EXPO ve Gastronomi ünvanlarının yönetiliş biçimine, kavgalı belediye başkanlarının birbiri arasındaki atışmasından kent idarecileri arasındaki koordinasyonsuzluğa… Soralım mı, ‘eldeki kaynak çok da, onları idare edeceklerin elinde kalan bu kent yarına hangi ara hazır olur’ diye! Bu soruyu sorarken de, Şanlıurfa’nın dünya basınına konu olmaya devam eden […]

Çekilen karelerde ne var sahi?

HADO ve Liman tartışmalarından EXPO ve Gastronomi ünvanlarının yönetiliş biçimine, kavgalı belediye başkanlarının birbiri arasındaki atışmasından kent idarecileri arasındaki koordinasyonsuzluğa… Soralım mı, ‘eldeki kaynak çok da, onları idare edeceklerin elinde kalan bu kent yarına hangi ara hazır olur’ diye! Bu soruyu sorarken de, Şanlıurfa’nın dünya basınına konu olmaya devam eden Göbekli Tepe’si üzerinden ilerleyelim ve adımlarımızı da Urfa’dan Hatay’a doğru atalım…

Türkiye’nin en iyi bilinen neolitik alanı olan Çatalhöyük’te kazı yapan Stanford Üniversitesi Antropoloji Profesörü Ian Hodder’dan Alman Arkeoloji Enstitüsü üyesi Klaus Schmidt’e, birçok uzmanı ve tarih meraklısını ağırlayan Göbekli Tepe, dünyanın en dikkat çekici arkeolojik alanlarından biri olarak kabul ediliyor. Her senehatırı sayılır bir kalabalığı ağırlayan Şanlıurfa’nın Suriye sınırına yakın bu görkemli coğrafyası, sınırın ötesinde yaşanan sıkıntılı çatışmalı süreç nedeniyle beklenen ilgiyi henüz yakalayamamış olsa da, bir gün turizmden hak ettiği payı almanın hesaplarını yapmaktan ise vazgeçmiyor. Tüm bu hesaplar içinde sorulan sorular, biriken sorgular, oluşan beklentiler Antakya’yı ve bizleri hatırlatsa da, bu alanı, Antakya’dan Defne’ye uzanan hatta son dönemde keşfedilenlerden ayıran çok önemli bir özellik var! Kültür ve Turizm Bakanlığı ile kent idarecilerinin buradaki çalışmalarına yönelik yabancı basının ilgisi ve önde gelen medya organlarında yapılan haberlerin sıklığı! İşte bu kıskandıran trafik, uzun vadeli yatırımları da, yatırımcıları da cezbeden potansiyel kalabalıklar anlamına geliyor.
-SIRA SORULARDA!-
İşte tam da bu noktada bizler soralım! Geçmişi binlerce yıl geriye giden tarihi buluntular için ‘açıklama yetkisini’ ve kamuoyunu ‘bilgilendirme’ sorumluluğunu, bu konuda hiçbir bilgisi ya da yetkisi olmayan yerel idarecilere teslim eden Hatay’ın İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yetkililerine soralım! Sahi, Asi Nehri’nden çıkarılan eski Roma Köprüsü parçaları ve eski Roma mimarisinden kalan parçalar için ‘nasıl bir kent stratejisi’ izledik? Aradan günler, haftalar geçti! Ne açıklama yaptık? Meraklı gözlerin eşliğinde, 1 seneyi aşkın bir bekleyişin ardından vinç yardımıyla nehrin yatağından çıkarılanlar için yöneltilen sorulara nasıl cevaplar ekledik? Peki, Defne Uğur Mumcu Meydanı’nda bir altyapı çalışması sırasında ortaya çıkan eski Roma dönemi hamam kalıntılarına ve onlarca çeşit mozaiğe dair, ulusal ve uluslararası medyaya yönelik nasıl bir reklam ve tanıtım rotası belirledik? Kaç basın toplantısı düzenledik? Çalışmaların yapıldığı alanı, Antakya ve Defne başlığında dış basına ne kadar açtık? Kendimizi anlatma fırsatını ne kadar kullanabildik?
Tüm bu sorulara verilebilecek cevaplar aşağı yukarı belli! Ama asıl soru şu: Sahi, eldeki kaynak çok da, onları idare edeceklerin elinde kalan bu kent, yarına hangi ara hazır olur?
-PATLAYAN FLAŞLAR-
Bu soruyu bizlerden önce soran bir esnaf, geride kalan hafta sonunda Antakya’nın eski denen kısmında dar sokakları arşınlayan yerli turist kalabalığını işaret ederken eliyle, bakın neler söyledi:
“Az önce bir milletvekilimiz de geçti buradan, ardından turistler, ellerinde fotoğraf makineleriyle… Milletvekilimiz herkesin elini sıka sıka ilerledi. Mutlu mesut, sohbetler edildi ayaküstü. Turistler mi? Onlar etrafına baka baka ilerledi. Önlerinde ilerleyen bir rehber anlatıp duruyordu, ‘yüzlerce yıllık evler’ diye… Peki, aslında görünen ne miydi? Sprey boyalardan görünmeyen evlerdi! Her yerden sarkan kabloların işgalinde bir türlü düzene girmeyen sokaklardı! Karşınıza çıkan taş bir zemindi, sonra betondu, biraz da asfalttı! Bir de inşaat iskelesi gibi bazı evlerin önlerine diktiğimiz demirden kafesler vardı, ki onlar
da tam Allah’lıktı! Diyeceğim o ki…
Tarihi kent turistlerle doldu dolmasına da! Peki, çekilen o karelerde ne var? Bize dair ne var?”
-SÜRECİN YÖNETİMİ-
UNESCO’nun 42. toplantısı ile bir dünya mirası olarak uluslararası arenada da kabul gören Göbekli Tepe için bir yazı kaleme alan Arkeolog Murat Nağış’ın söyledikleri, Antakya için de geçerli aslında. O yüzden, paylaşalım istedik! Özellikle de, iyi yönetilemeyen kent turizmimiz adına… Eldeki tarihi ve kültürel mirasın bakımsızlığı adına… Sorumlu kurumların bizleri şaşırtmaya devam eden ‘sorumsuzluğu’ adına… Ve turiste hazır olmayan, yorgun bir kentin yıpranan, eksilen, bozulan ve hatta yok olan kentsel kimliği adına…
Evet… İşte o kelimeler, bize bizi hatırlatan ifadeler…
“Göbekli Tepe’nin UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilmesi oldukça önemli. Bu listenin özellikle kültür ve turizm ile ilgilenen kitle için önemli olduğunu daha önceki yazılarımızda sıklıkla dile getirmiştik. Yani ilerleyen zamanda Göbekli Tepe’yi görmek isteyen insan sayısında önemli artış yaşanacak. UNESCO’nun bu bildirimleri ile ilgilenen önemli bir kitle var. Bu nedenle dünyanın birçok ülkesi kültürel ve doğal varlıklarını, hem
korumak hem de tanıtmak için UNESCO listelerinde yer alma mücadelesi veriyor. Türkiye de uzun zamandır bu mücadelenin içinde. Onlarca yerleşim listeye girmek için çaba harcıyor.
Peki, bundan sonra ne olacak? Bir dünya markası ile nasıl başa çıkılacak? Göbekli Tepe sadece arkeolojik anlamda değil, turizm potansiyeli ile de benzersiz bir cazibeye sahip. Çünkü bugünkü modern uygarlık tarihinin sıfır noktası olması itibari ile evrensel bir değer içeriyor. Bunun yanı sıra hâlâ aydınlığa kavuşturulamamış birçok soru, Göbekli Tepe’yi daha da merak uyandıran bir yere dönüştürüyor. Bu merak ve ilgi sadece turistin değil, kendini Göbekli Tepe ile yan yana getirmek isteyenlerin de ilgisini çekiyor.
Bugün baktığımızda, ilgili ilgisiz birçok kesimin Göbekli Tepe ismini kullanarak popülaritelerini arttırmak ve kendini tanıtmak istemesi, kısa vadede turizmcilerin ve ismini Göbekli Tepe ile yan yana getirmek isteyenlerin işine yarasa da, uzun vadede Göbekli Tepe için zarar verici olabilir.
Göbekli Tepe’nin muhteşem görsel ve zihinsel sunumu ile tüm dünyanın ilgisini buraya çekmesi, Şanlıurfa turizmi için de büyük bir şans. Şanlıurfa’nın ise bu talebe hazır olduğunu söylemek oldukça zor. Bu hazırlıksızlık sadece otel ya da hizmet sektörünün yeterli alt yapıya sahip olması anlamına gelmiyor. Kaldı ki henüz böyle bir olgunlaşmış̧ altyapının da olduğunu söylemek zor. Burada asıl önemli olan, bir kentin ve kentlinin bir dünya markası ile başa çıkabilmesi, kentin buna hazırlıklı olması fikrinin yaratılması ve bunun ortak bir değer olarak kentli bilincinde yer edinmesi. Bu konuda yerel yönetime çok iş düştüğünü vurgulamak gerekiyor. Dönüşümün ve anlayışın buradan radyal bir şekilde kente ve turizm sektörüne yayılması gerekiyor.
Hizmet sektöründe yer alan her bir bireyden, ki bu oldukça geniş bir kesimi kapsıyor, topluma, kamudan özel sektöre kadar geniş bir yelpazede yer alan her kesimin, fikren buna hazır olması gerekiyor. Örneğin THY’nin Şanlıurfa için Göbekli Tepe’ye dönük ne tür ek çalışmalar yaptığını henüz bilmiyoruz.
Ya da dünyanın dört bir tarafından kente gelmek isteyenler için hangi dillerde tabela ve bilgilendirmelerin yapıldığını da. Bu süreci idare etmek zor olsa da uzun vadeli bir turizm kültürünün yeşermesi ve ortak bir turizm anlayışının gelişmesi, kente uzun vadede büyük değer katacak, kentin gelişmesini sağlayacaktır. Dünyanın birçok ülkesi, özellikle de Avrupa’da benzer birçok kent, yaşamlarını benzer bir turizm kültürü ve anlayışı üzerine şekillendirmiş durumdalar. Bu süreci doğru planlayamamanın uzun vadede olumsuz bir turizm anlayışının oturmasına yol açacağının da altını çizmek gerekiyor.
İlerleyen yıllarda milyonlarca insanın Göbekli Tepe’yi ziyaret edeceğini öngörmek zor değil. Dikkat edilmesi gereken ise, bu ziyaretçilerin alana ve kente tekrar tekrar gelmelerini sağlamak. Şanlıurfa’nın kendi kendini tüketen bir kente değil, kültürel anlamda zenginleşecek, kültürel dokusunu, arkeolojik değerlerini koruyacak bir kente dönüşümünü de sağlamak gerekiyor. Çünkü Şanlıurfa hâlâ yerel kültürel zenginliklerini koruyabilen çok özel bir kent. Göbekli Tepe gibi geniş çapta bir turizm potansiyeli ve baskı, kentin bu değerlerini zamanla kaybetmesine yol açabilir. Günü kurtarma çabası ve fırsat yakalama gayreti ile yapılacak girişimler kısa vadede kazanç sağlasa bile, uzun vadede hem kente ve kültürel değerlerine hem de Türkiye turizmine büyük zararlar verecektir. Bu süreçte kentte sağlıklı, donanımlı ve bilinçli adımlar atılması ve uzun süreli planlamalar yapılması elbette önemli olacaktır. Bu sürece kentlinin dahil edilmesi, yerel yönetimin bu etik ve anlayış ile bilinçlendirilmesi, hizmet sektörünün sık sık eğitim ve denetimler ile geliştirilmesi, kentin güzelleşmesine ve refahına büyük katkı sağlayacaktır.”
Şimdi aynayı kendimize tutma ve düşünme sırası! Başlayalım mı? -Tamer Yazar-

Exit mobile version