Antakya ve sorunlarımız maalesef bitmek bilmiyor. Bitmek bilmemekle beraber her geçen gün sorunlar artıyor.
Bir havaalanı sorunumuz var. Konuyu dert edinen yok. Malumlarınız deprem sonrası Hatay Havaalanı kapatıldı. Ulaştırma Bakanı, alanın 2026’da açılacağını belirtti. Tezatlar içeren bir beyan. Öncelikle, kimi uçuşlara müsade edilmekte. Neye göre uçuşlara müsade edilip edilmediğini bilen yok.
Diğer yandan, 2026 uzun bir süre. Yaklaşık 2.5 yıllık bir takvim. Türkiye’de verilen hiçbir sözün tutmadığını da düşünürsek (bakınız, Reyhanlı Barajı örneği) bu süre muhtemelen 2027’yi bulabilir. 3 yıla yakın bu sürede yeni bir havaalanı inşaa edilir. Bizde ise pistteki sorun çözülemiyor.
Aslında istenirse 6 ayda bu havaalanındaki sorun kanaatimce pek ala çözülebilir. Sonuçta inşaat alanında gelişmiş bir ülkeyiz, günün teknolojik gelişmeleri de ortada. Fakat sanki bir el, Hatay’a yapılması gerekenleri engelliyor.
Havaalanı yapılmayınca bir kere şehre olan gelişler bıçak gibi kesildi. Oteller işletmelerini açacak, ama şehre geliş çok azaldığı için oteller işletmelerini haklı olarak açmak istemiyor. Çünkü açsa, işletmesi zarar yazacak.
Hatay’dan gidişler de çok maliyetli bir noktaya geldi. Hatay’dan gidiş için önce Antep yada Adana’ya gidiyoruz, oradan uçağa biniyoruz. Karayolu ile gidiş geliş yaklaşık 1 depo benzin, yani 2.000 TL’ye yakın bir para. Ayrıca aracın otopark ücreti de ekleniyor buna. Bunun haricinde, en az 2.5 saatlik bir ek süre, zaman kaybı da var.
İşin daha da kötüsü, Adana Havaalanı kapatıldıktan sonra Tarsus’a açılacak havaalanında gidiş geliş hem daha maliyetli olacak hem de süre olarak daha uzun sürecek.
Havaalanı sorununu şimdilik bir kenara koyalım.
—
Gelelim diğer bir meseleye. Antakya’da hayat kalitesi yerlerde. Yollar çamur, çukur, pislik içinde. Hava kalitesi çok kötü. Her yer çöp dolu. Resmen çağdışı bir hayat söz konusu. Sık sık elektrik kesintileri oluyor, internet hizmetleri çok kötü ve çok maliyetli.
Geçtiğimiz gün Uzun Çarşı’ya gidelim yemek yiyelim dedik bir grup arkadaş. O bölge de berbat bir halde. Çöp, çukur, çamur, kaos had safhada. Hiçbir yetkili de orada bir çalışma yapmıyor.
Diğer yandan Antakya’nın kültürel dokusu da yok ediliyor. Bir müvekkilimin Antakya Evleri’nde bir evi vardı. Ağır hasarlı yapı. Fakat yapı içinde çok sağlam kalan bölümler mevcuttu. Antakya Evlerinde malum, son derece güzel odalar, taş ve ahşap dolap işçilikleri mevcuttur. Bu söz konusu evde de çok güzel tarihi taş ve dolap işçilikler mevcuttu. Müvekkil, yetkililer ile görüşmüş. Yıkım öncesi haber verileceği, bu güzel tarihi yapıların sökülmesine müsade edileceği ve bu şekilde de bunların muhafaza edileceği ifade edilmiştir. Fakat yıkımdan evin sahibine bilgi verilmemiş, o güzel işçilikler kepçelerle yok edilmiştir.
Zaten kepçelerin şehirde nasıl bir tahribat yarattığını söylemeye gerek dahi yok.
—
Şimdi bunları görüp büyük resme baktığımda şu soru ister istemez aklıma geliyor. Birileri bu topraklara mücadele eden insanları Hatay’dan göçe mi zorluyor? Bu kadar büyük ve çok sorun varken ve kimse kılını kıpırdatmazken, benim aklıma başka bir açıklama gelmiyor. Depremin üzerinde 1 yıla yakın bir süre geçti. Hala nereye ne yapılacağı, yeni şehir planı belli değil. Hiçbir açıklama da duymuyoruz.
Gün geçtikçe Hatay üzerinde farklı projeler olduğuna dair kanaatim artmakta. Umarım iktidarın bu tutumu değişir, acilen bu şehri tekrar tarihi dokusuna uygun bir şekilde yaşanılabilir hale evirirler.