Murat Ağırel, herkesin yıllardır dilinde olan “futbolda bahis, kara para ve şike” konularında somut veriler yakalayarak müthiş bir haberciliğe imza atmıştır. Bu konu herkesin yıllardır bildiği, fakat üzerine gitmeye cesaret edemediği bir başlıktı. Bu sebepten ötürü Ağırel’in haberi son derece değerlidir. Çok büyük paraların döndüğü futbolda bu konuların ciddi bir denetime ve soruşturmaya tabii olması gerektiği kaçınılmazdır.
Burada asıl konuşulması gereken başka bir nokta daha vardır. Söz konusu haberler, elbette ismi geçen kişiler ve takımlarca sınırlı değildir. Burada acaba yargı, ipin ucunu nereye kadar götürebilecek? Bir “temiz eller” operasyonu yapılabilecek mi? Yoksa sadece sınırlı bir grup mu günah keçisi ilan edilecek?
Savcılık tarafından bir soruşturma başlatılmış, Ağırel’in tanıklığına başvurmak için Ağırel ifadeye çağırılmış. Bu güzel ve doğru bir gelişmedir. Fakat ifade ettiğimiz gibi, tüm detayları ile soruşturulmalıdır.
Aslında hukukun üstünlüğü ve hakim savcı teminatının önemi bu nokta bir kez daha ortaya çıkıyor. Söz konusu iddialar tüm derinliğine kadar araştırılmalı, gerçek failler tespit edilmeli ve gereken yaptırımlar uygulanmalı. Aksi halde bu tarz hukuksuzluklara şahit olmaya devam ederiz.
—
Sosyal medya etkisiyle artık birçok şey toplumun göz önünde cereyan edebiliyor. Dilan Engin Polat çiftinin hayatı da sosyal medya sayesinde gözler önüne serildi. Müthiş lüks bir hayat, ülke gündeminin bir şekilde dikkatini çekti ve konuyla ilgili soruşturma başlatıldı.
Bu gibi birçok kişi mevcut. Burada soruna ilkesel yaklaşmak gerekir. Yargı süreci, kamuoyu etkisi ve baskıyla ilerlememeli. Yurttaşların tüm malvarlığı, banka hesap hareketleri kayıt altındadır. Bu gibi olağandışı hesap hareketleri soruşturma konusuna tabii tutulmalı.
Sistem sadece kırmızı ışıkta geçip yakalanı değil, kırmızı ışıkta geçen herkesi cezalandırması gerekir.
Polat çiftinin yargılanması, vergi kaçaklığı iddialarının Türkiye’de tekrar yargılama konusu olması hasebiyle çok önemlidir. Umarım ki vergi kaçaklığı iddiaları ülkemizde tekrar yargılama konusu olabilir.
—
Bir grup insanın zincir kahve dükkanlarında oturan insanların yanına gidip, bağırıp çağırarak oturdukları yerden bu insanları kaldırdıkları, ellerindeki kahveleri yerlere döktüğüne sosyal medyada çeşitli görüntülerle şahit olduk. Evvela ifade etmek gerekir ki toplantı ve gösteri yürüyüşü, protesto etmek, Anayasal haktır. Bu hak hazır yakın doğrudan tehdit olmadıkça sınırlandırılamaz. Fakat protesto eden kişilerin oradaki insanları tehdit etmesi, onlara bağırması, yerlerinden kaldırıp ellerindeki kahveleri dökmesi asla kabul edilemez. TCK’ya göre başta huzur sükun bozma olmak üzere suç teşkil eden davranışlardır. Resmen bir zorbalıktır. Emniyet güçlerinin bu tarz zorbalıklara müsade etmemesi gerekir. İsteyen istediği yerde oturur, istediğini yer istediğini içer.
—
İYİ Parti’de istifalar devam ediyor. En son Bahadır Erdem hoca da istifa etti. Şu çok net görülüyor ki İYİ Parti’de bir grup, her sonucu her ne olursa olsun Ankara-İstanbul dahil olmak üzere tüm şehirlerde aday çıkartıp kendi adaylarımızla seçimlere girelim demekte. Diğer grup da, Ankara-İstanbul gibi şehirlerde ittifaka devam edelim, göz göre göre seçimleri kaybetmeyelim görüşünü savunmakta.
Ankara-İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde aday çıkartmak, iktidarın değirmenine su taşımaktır. İYİ Parti’nin bu noktadaki kararı, hangi safta duracaklarını gösterecektir.
—
Son günlerde Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında çıkan gerilim, tekrar yeni Anayasa tartışmalarını başlattı. Yine benzer bir kaset, “demokratik, sivil bir Anayasa” kaseti çalmaya başlandı. Bu kaseti çokça kez dinledik. Öncelikle iktidar, her türlü iş ve işlemi yapabilme kudretine sahip. Neyi istedi de anayasa engel oldu diye sormak lazım.
Bunun haricinde, mevcut Anayasa’da tanınmış olan birçok hak ve özgürlükler askıya alınmış durumda. Bir anlamda, anayasaya uymayan bir zihniyet söz konusu. Mesele anayasa madde 34’te izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılabileceğini belirtmiş olmasına rağmen bu hakkın kullanılması fiilen imkansız hale gelmiştir. Anayasadaki mevcut hak ve özgürlükler, kanunlar tüzük ve yönetmeliklerle daraltılmaktadır.
Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına dair birçok madde olmasına rağmen maalesef yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanmak istenmemekte, yargının siyaset üzerindeki etkisi her geçen gün daha da artmaktadır.
Kamu gücünü elinde bulunduran yöneticilerin denetlenmesi ve hesap verilebilirliği gibi hususlar kaldırılmış, suç iddiası söz konusu olduğunda yargılama yapılabilmesi için amirinin izin vermesi şartı aranmaktadır.
HSK üzerindeki siyasi egemenlik ve hakim-savcılar üzerindeki baskılar her geçen gün artmaktadır. Hakim-savcıların akıbeti, HSK’nın yani Adalet Bakanı’nın yani siyasi iktidarın iki dudağının arasındadır.
Son günlerdeki yeni anayasa tartışmaları, Anayasa Mahkemesi’nin yetkisini daralatmak saikiyle başlamıştır. Bu saikle hareket edilmesi, mevcut yürürlükteki anayasal hakların uygulanmaması; bu niyetin pek de tarafsız ve iyi niyetli olmadığının ispatıdır.
Özgürlükçü bir anayasayı talep etmekle beraber, mevcut iktidarın bu noktada bir anayasa yapma ihtimali sıfırdır. Çünkü amaç özgürlükçü bir anayasa yapmak, demokratik hak ve özgürlükleri genişletmek, yargı bağımsızlığını sağlamak, kamuda şeffaflık ve hesap verilebilirlik değildir. Kimse kimseyi kandırmasın.