ÇEKİÇ GÜÇ
1991 yılında Körfez Savaşı’ndan sonra, Kuzey Irak’taki Kürtleri o zamanki Irak lideri Saddam Hüseyin’e karşı korumak için ABD liderliğinde İngiliz, Fransız uçak ve helikopterlerinden bir kuvvet oluşturuldu. Bu kuvvet, Türkiye (İncirlik, Pirinçlik) üzerinden “Çekiç Güç” harekâtını gerçekleştirdi. 1991 yılında, Irak Hava Sahası’nda 36’ncı paralelin kuzeyi ile 32’nci paralelin güneyi “Uçuşa Yasak Bölge” ilan edildi ve bu bölge Irak Hava Kuvvetleri’ne yasaklandı. Bu uygulama, ABD işgalinin başladığı 2003 yılına kadar 12 yıl sürdü. ¨Çekiç Güç¨, 12 yıl boyunca Kuzey Irak’ta Kürt Devleti’nin kurulmasına şemsiye oldu ve PKK’nın canlanmasına uygun ortam sağladı.
Saddam’ın 1996 yılında yeniden Irak’ın kuzeyinde kontrolü sağlamasıyla “Çekiç Güç”, “Kuzeyden Keşif Harekâtı” adını aldı. 1 Ocak 1997’de başlayan bu harekât, 1 Mart 2013 yılına kadar sürdü.
Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’dı. Özal, Saddam’dan kaçan Kürtlerin Türkiye’ye girmesine izin verdi. Oysa Genelkurmay Başkanlığı, Kürt sığınmacıların Türkiye sınırlarına alınmadan, Irak topraklarında belirlenecek bir bölgeye yerleştirilmesi ve insani yardımların yapılması önerisinde bulunmuş, ancak Özal bu teklifi reddetmişti. Özal’ın bu kararı sonucunda, Saddam’dan kaçan sığınmacıların yanında, çok sayıda PKK terör örgütü elemanı silahlarıyla birlikte Türkiye’ye geçmiş oldu.(1) PKK bu yolla daha fazla güçlendi, Türk güvenlik güçleri terörle mücadelede daha fazla şehit vermek durumunda kaldı.
ÇEKİÇ GÜÇ KARARI
Özal, sadece Kürt sığınmacıları Türkiye’ye almakla kalmadı. Kürtlerin Saddam’dan korunması için ABD’den, Türkiye’ye “Çekiç Güç” gönderilmesini istedi. Cumhurbaşkanı, “Çekiç Güç” talebini Genelkurmay Başkanlığı’na danışmadan yapmıştı.(2) Böylece, Adana İncirlik’te konuşlanan “Çekiç Güç” sayesinde, Kuzey Irak’ta 36’ıncı paralelin kuzeyinde Kürtler için bir “Güvenli Bölge” oluşturuldu. Özal’ın kararı sonucunda, İncirlik’te ABD ile İngiliz uçakları konuşlanmış ve Kuzey Irak’ta bir Kürt Devleti’nin temelleri atılmıştı.
Bölgeden sorumlu dönemin Asayiş Kolordu Komutanı, daha sonra da yine bölgeden sorumlu İkinci Ordu Komutanı olan Emekli Orgeneral Necati Özgen, 15 Eylül 2005’te “Çekiç Güç” konusunda şunları söyledi: “1992’deki o güvenli bölge, 36’ıncı paralelle birlikte, PKK’ya karşı operasyon için iyi bir bölge oluştu diye düşündük. İstediğimiz zaman Kuzey Irak’a girer, kimseden müsaade almadan operasyon yaparız dedik. Yaptık da… Ama bugün bunun tersine döndüğünü gördük. Sonra ne oldu? Orada özel bir statü ve resmi bir devlet kuruldu.”(3)
1992’den 2019’a gelindiğinde, 27 yıl sonra bu kez Suriye’nin kuzeyinde benzer bir tablo ortaya çıkarıldı.
GÜVENLİ BÖLGE
ABD, Suriye’de Fırat’ın doğusunda PYD/PKK terör örgütünü Türkiye’nin olası operasyonuna karşı koruyacak bir “Tampon Bölge” hedefliyor. Türkiye ise, PYD/PKK’nın bulunmadığı ve kendi kontrolü altında bir “Güvenli Bölge”yi amaçlıyor. ABD’nin ¨Tampon Bölgesi¨ ve ardından ilan edilecek ¨Uçuşa Yasak Bölge¨ PYD/PKK’nın devleştirilme sürecini işaret eder. Bu açıdan, ABD’nin “Tampon Bölgesi” Türkiye’nin ulusal çıkarlarına tümüyle aykırıdır. İkinci bir “Çekiç Güç” ve Kuzey Irak oluşumu demektir. Ayrıca, gelecekte Kuzey Irak’la-Suriye’de Fırat’ın Doğusu’nun birleşmesinin taşları döşenmiş olur.
Türkiye’nin Suriye sınırında “Siyasi Hedefi”, PYD/PKK terör örgütünün etkisiz duruma getirilmesidir. Fırat’ın Doğusu’nda oluşturulacak “Güvenli Bölge”, bu “Siyasi Hedefi” karşılayacak mıdır? 30-40 kilometre derinlikte, yerleşim birimleri ve ulaştırma merkezleri Türkiye tarafından kontrol edilen bir “Güvenli Bölge”, PYD/PKK terör örgütü tehdidini uzaklaştırmış olur; ama etkisiz duruma getirmez. Yani, “Siyasi Hedef” tam olarak gerçekleşmez. Yine de, mevcut tabloda Türkiye için en iyi seçenek, 30-40 kilometre derinlikte ve kontrolü Türkiye tarafından sağlanan bir operasyonun yapılmasıdır.
Türkiye’nin Suriye’de bulunan tek Türk toprağı Süleyman Şah Türbesi, 22 Şubat 2015’te tahliye edildi. Oysa yeterli bir askeri kuvvetle savunulsaydı, Fırat’ın doğusunda PKK koridoru daha kolay önlenebilirdi. Suriye’de, Türkiye için ileriden emniyeti sağlayacak bir karakol olurdu. Fırat’ın doğusuna yapılacak operasyonla koordineli olarak, Süleyman Şah Türbesi de yerine konuşlandırılmalıdır. Böylece, Menbiç doğudan kontrol edilmiş olur.
EN MUTLU ÜLKE
2011’de başlayan ve sekiz yıldır süren Suriye iç savaşında en çok mutlu olan ülke, hiç kuşkusuz İsrail. İsrail, Irak’tan sonra, bölgede kendisine tehdit olabilecek Suriye’nin çökmüş bir devlete dönüşmesinden çok mutlu. Çok parçalı, ayağa kalkamayan, dağılmış bir Suriye’de güçlü bir PYD/PKK devletçiği İsrail ve ABD’yi çok mutlu eder. Zaten Trump, Golan Tepeleri’ni hediye ederek İsrail’i daha da çok mutlu etmenin yollarını aradı. İsrail’in mutluluğu, ABD’nin mutluluğudur.
Rusya da kazançlıdır. Şam yönetimini yörüngesine bağlamış, Suriye’de iki üsle askeri varlığını sürekli kılmıştır. İran da kısmen kazançlıdır.
En zararlı ülke elbette Suriye. Fakat, 911 kilometre sınırı bulunan Türkiye de, en fazla zarara uğrayan ülke konumunda. Dört milyona yakın Suriyeli sığınmacı, sızan terör grupları ve en az 15-20 yıl daha devam edecek iç savaşın üreteceği tehdit, Türkiye’nin uzun yıllar enerjisini harcamaya yeter. “Büyük Ortadoğu Projesi” ve sözde “Arap Baharı”nın fırtınaya dönüşen rüzgârının sonucudur bu…
Nietzsche: “Bir kere yanlış trene bindiyseniz, koridordan ters tarafa koşmanızın hiçbir yararı olmaz.” demiş. Yani, “stratejide yaptığınız hata, taktikle düzeltilemez.”
¨Tarih, ulusların tarlasıdır, ne ekerseniz onu biçersiniz.¨
(1) Mehmet Ali Güller, Suriye’nin Sevr’i Amerikan Koridoru, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2015.
(2) Mehmet Ali Güller, Suriye’nin Sevr’i Amerikan Koridoru, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2015.
(3) Mehmet Ali Güller, Suriye’nin Sevr’i Amerikan Koridoru, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2015.