Koronavirüs salgınında kronik rahatsızlığı olanların risk altında olduğunu sürekli duyuyoruz. Peki, “nedir bu kronik hastalıklar ve hangi hastalıklar, neden COVID-19 konusunda riski artırıyor”, biliyor muyuz? Hatay ili genelinde yaşayan vatandaşların ‘sokağa çıkma’ noktasında bir kez daha düşünmesini gerektiren detaylarda duralım mı biraz?
Türkiye’de koronavirüs salgınında hayatını kaybedenlerin sayısı her geçen gün artıyor, vakalar da. Bu nedenle, başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere, tüm kurumların vatandaşlara tek bir çağrısı var, ‘evde kal’! Buna ek olarak, ‘hayat eve sığar’ adıyla bir başka kampanyaya da imza atan Bakanlığın uyarısına ekli en hassas risk grubu ise yaşlılar, kronik hastalığı olanlar. Antakya kent merkezinde ya da Hatay’ın diğer ilçelerinde camiler eliyle yapılan ‘evden çıkmayın’ ikazı da buna dair. Zira hastalıklara karşı savunma oluşturan bağışıklık sistemi, vücudumuzu, aralarında virüslerin de olduğu her türlü yabancı ve zararlı maddeden koruyan bir mekanizma. Ancak bağışıklık sistemi zayıf kişiler ve kronik rahatsızlığa sahip olanlar, koronavirüs salgını gibi durumlarda çok daha büyük risk altında. O nedenle de, kronik hastalığı olanların salgın hastalıklara yakalanmamak için çok daha dikkatli olması gerekiyor.
-Kronik akciğer hastalıkları-
Astım hastalarının akciğerleri, sağlıklı insanlara oranla çok daha duyarlı. Astım krizleri sırasında bronş mukozası şişer, solunum yollarında spazm ve ödem görülür. Astım hastaları, özellikle nefes vermekte zorluk yaşar ve bunun için sağlıklı insanlardan çok daha fazla enerji sarf eder. Bu durum, akut nefes darlığına neden olabilir, hastalar boğuluyormuş hissi yaşayabilir.
Türk Toraks Derneği Başkanı Prof. Dr. Hasan Bayram’ın verdiği bilgilere göre, Türkiye’de yaklaşık 3,5 milyon astım hastası bulunuyor. Almanya’da ise bu rakamın yaklaşık 8 milyon olduğu tahmin ediliyor. Alerjenler veya viral hastalıkların da aralarında bulunduğu solunum yollarını etkileyen enfeksiyon hastalıkları, astım krizlerini tetikleyebiliyor. Bu durumda vücut sadece astımla değil, aynı zamanda viral enfeksiyonla da mücadele etmek zorunda kalıyor. Vücut bu iki durumla aynı anda başa çıkamadığında ise bunun sonucu kimi zaman ölümcül olabiliyor.
Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) da bu gruba giren bir diğer önemli hastalık. Uzmanlara göre sigara, KOAH için en önemli risk faktörlerinden biri.
-Diyabet (Şeker hastalığı)-
Gerek Tip 1, gerekse Tip 2 diyabet hastaları, sağlıklı insanlara oranla daha zayıf bir bağışıklık sistemine sahip. Tip 1 diyabet, bir otoimmün hastalığı. Bağışıklık sisteminin, pankreastaki insülin üreten beta hücrelerine saldırması sonucu ortaya çıkıyor. Vücut, kan şekerini düşüren insülin hormonundan yeterli miktarda üretemediği için, kan şekeri devamlı yüksek seviyede bulunuyor. Bu da vücudun savunma mekanizmasını zayıflatıyor. İnsülin direnci olarak da adlandırılan Tip 2 diyabette ise pankreasta insülin üretimi yeterli olduğu halde, hücrelerde insülin hormonunu algılayıcı reseptörlerin çalışmaması nedeniyle bu hormona karşı duyarsızlık gelişiyor.
Kan şekeri seviyeleri, ilaçla normal seviyelerde tutuluyor olsa bile, özellikle ateşli enfeksiyon hastalıkları diyabet hastaları için yüksek bir risk faktörü oluşturuyor. Ayrıca diyabet, damarlarda değişime ve çeşitli damar hastalıklarına neden olabildiği gibi, organlara da zarar verebiliyor. Bu durum da vücudun viral hastalıklarla mücadele kapasitesi düşüyor.
-Kalp ve Damar Hastalıkları-
Koroner ve iskemik kalp hastalıkları, bu grubu oluşturuyor. İskemi, bir doku ya da organa kan akışının azalması ya da durması anlamına geliyor. Koroner, yani kalbi besleyen damarlardaki daralma ise oksijen yetmezliğine yol açıyor. Buna
Viral enfeksiyonlara mücadele için metabolizmanın düzgün çalışması büyük önem taşıyor. Metabolizmadaki bozukluklar, vücudu daha savunmasız ve hâle getiriyor ve vücut fonksiyonları kısıtlanıyor. Bu da vücudun çok daha fazla yıpranmasına neden oluyor.
-Hipertansiyon (Yüksek tansiyon)-
Türk Nöroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Öztürk’ün verdiği bilgilere göre, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ı hipertansiyon hastası. Robert Koch Enstitüsü’nün 2008-2011 yılları arasındaki verilere dayanan değerlendirmesi de, Almanya’da yaklaşık 20 milyon kişinin hipertansiyonu olduğunu ortaya koyuyor.
Tansiyonun uzun süre yüksek seviyelerde olması, damarlarda yıkıma neden oluyor. Kan basıncının sürekli yüksek olmasının kalbe de olumsuz etkileri var. Kalbe yönelik aşırı yüklenme, ağır kalp-damar hastalıklarına neden olabiliyor.
-Kanser –
Kanser tedavisi için kullanılan farklı terapiler bir yandan kanserle mücadele ederken, diğer yandan bağışıklık sistemini zayıflatıyor.
Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Tarık Salman’ın verdiği bilgiye göre, Türkiye’de her yıl yaklaşık 160 bin yeni kanser vakası ve buna bağlı 92 bin ölüm görülüyor. Türkiye’deki ölümlerin yaklaşık yüzde 20’si kansere bağlı nedenlerle gerçekleşiyor. Almanya’da ise Robert Koch Enstitüsü’nün tahminlerine göre, 2020 yılında yaklaşık 540 bin yeni kanser vakası tespit edilecek.
Kanser tedavisi sırasında kullanılan yöntemlerden biri, kemoterapi. Hastaya verilen sitostatik ilaçlarla kanserli hücrelerin çoğalması durdurulmaya çalışılıyor. Ancak bu ilaçlar, sadece kanserli hücrelere değil, sağlıklı hücrelere de saldırıyor. Bu da bağışıklık sistemini olumsuz etkileyen bir durum. Kanser hastalarının enfeksiyonlardan ne kadar ağır şekilde etkileneceği ise, kanser tipine ve hastanın o anki sağlık durumuna göre değişiyor.
Solunum yollarını etkileyen bulaşıcı hastalıklar, genellikle damlacık temasıyla bulaşıyor. Enfekte kişi öksürdüğünde ya da hapşırdığında, virüslerin geniş bir alana yayılmasına neden oluyor. Bu da kanser hastaları için oldukça tehlikeli bir durum.
-Immünsüpressifler (Bağışıklık baskılayıcı ilaçlar)-
Otoimmün hastalıklarda, kişinin bağışıklık sistemi sadece dış etkenlere yanıt vermekte kalmayıp, kendine karşı da tepki gösteriyor. Bu durumda, hastalara verilen immünsüpressifler, bağışıklık sistemini baskılıyor. Bu durum da hastaları grip virüsü ve koronavirüs gibi virüslere karşı daha savunmasız hale getiriyor.
Örneğin Multipl skleroz (MS), romatizma, Crohn gibi kronik ve iltihabi bağırsak hastalıkları ile HIV pozitif kişiler, bu tip ilaçları kullanıyor. Bu ilaçlar, bir yandan bağışıklık sisteminin verdiği tepkileri kontrol atında tutarken, diğer yandan
-Uyarı net!-
Ancak yeni koronavirüs (SARS-CoV-2) sadece kronik hastalığı olanlar için risk oluşturmuyor. Yakalananların büyük bölümü yeni koronavi-rüsü hafif semptomlarla atlatsa ve COVID-19’dan hayatını kaybedenlerin oranı yaş arttıkça yükselse de, uzmanlar, hiçbir hastalığı olmayan genç kişilerde de ağır vakalara ve ölüme rastlanabildiğine dikkat çekiyor. Uzmanlar, bu bağlamda koronavirüsle ilgili çalışmaların daha başlangıç aşamasında olduğunu ve virüsle ilgili daha bilinmeyen pek çok şey bulunduğu konusunda uyarıyor. -Tamer Yazar-